Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '12

 
Kategori
Blog
 

Blog yazarlarının sorumlulukları nedir?

Blog yazarlarının sorumlulukları nedir?
 

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bursa'da bir şehit annesi ile.


Bu topraklarda yaşayan herkes için kör topal uygulanan sosyal güvenlik, vergi oranlarını da içeren adalet dağıtmak, mali disiplini sağlamak, hak aramak, liyakatın sağlanamaması, düşünce özgürlüğü gibi konulardan şikâyetçiyim. Trafik Terörü (TT) ile yarışan sinsi Silahlı Terör (ST), başı boş olduğu sık sık patlak veren Gıda Terörü (GT), Konut Yapımı (KY) konusundaki kalitesizlikler ile işsizlik toplumumuzu maddi ve manevi yönlerden çökertmeye çalışan en azılı sorunlarımız değil midir? Depremler neden bir anda bir kaç bin yurttaşımızı bin anda alıp gidiyor, hiç düşündük mü? Bu konularda açıklanan sayılardan hiç mi kuşku duymayacağız?

Oysa yetkililere göre Türkiye ‘güllük gülistanlık bir ülke’ olup bunu göremeyenler birer haindir, bakar kördür ya da bir an önce her bakımdan engellenmesi gereken birer muhaliftir. Çevrelerinde ve siyasette nelerin döndüğünü gören eli kalem tutan ya da ‘klavyelerine yüklenen’ kişilerin sayısı arttıkça rahatsızlık duyanlar da çoğalmaya başlamıştır bence.

Onlara diş bileyen, çamur atmaya çalışan ve geniş toplumun sıkıntılarını görmezden gelen kesimler ya Tuzu kuru ya sonradan görme ya Sırça Kümes sakini ya Hortumcu ya Vurguncu ya da Yeni Zengin kesimdendir. Bir de adı bilinmeyen on binlerce ‘para babası’ varmış ki Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar saydam (şeffaf) bir görünüm içerisinde bulunduğunu gün gibi açığa çıkartıyor. Bazı iyi gelişmelere rağmen Türkiye böyle mi olmalı idi, diye dertlenmemek elde değil.

Bana göre kendileri dışında herkesin ‘karın tokluğuna’ geçinip gitmesi kadar doğal bir şey yoktur. Onlar okuyamadıkları, toprakları olmadığı, yeteneksizlikleri yüzünden ancak bilek gücü ile çalışarak geniş topluma hizmet etmek zorunda olan  ‘asgari ücret’ ile ya da az daha yukarısına geçimlerini sağlamak zorundadırlar. İşte onları böyle değerlendiren Sırça Kümse türü kesimi ile onların destekçilerine; yetersizlikler içerisinde uyuşmaya devam eden sessiz çoğunluğun başkaldırı sorumluluğunun var olduğunu yüksek sesle haykırmak zorunda olduğumun bilincinde olmak istiyorum.

Bu bağlamda gelir dağılımı için öngörebileceğimiz adil paylaşım, kişinin becerisine ve diplomasına bağlı olarak uygulanması gereken liyakat, vergi adaleti, yeşil alanların yağmalanması, öğrencilerin yurt sorunları ile öğrenci kredileri, topraksız köylüler ile mevsimlik işçilerin sosyal güvenlik sorunları, eğitimin geçirmekte olduğu sarsıntı, günümüzün en az sekiz ile on iki saatini içerisinde geçirdiğimiz konutların sağlamlığı, trafik kazalarındaki yol kusurlarının görülmediği, özellikle yönetimde ve ticarette yoğun olarak yaşanan iki yüzlülük, sahtecilik ve adam kayırma, her türlü üretim ile gıda denetimi konularındaki aksaklıklarının sık sık birilerinin yüzüne söylenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki ayrılıkçı sinsi terör ile onun sinsi uzantılarının yaymakta oldukları kardeşi kardeşe düşman kılmak ya da İslam Kardeşliğini de yok sayarak uluslararası karanlık emellerin birer maşası olarak ‘özerklik’ peşinde koşanların ne yazık ki her güvenlik görevlisinin sinsice kurulan tuzaklar sonucu öldürüldüğünde ne kadar sevindiklerini tahmin etmeyenimiz yoktur.

Bütün bu sorunların altının çizilmesi ve geniş toplumdaki sevgi saygı çerçevesinde giderilmesini için yetkililerden çok çalışmak gerektiği düşüncesindeyim. Görüldü ki onların büyük bir bölümü her şeyi kendi dar açılarından ya da yabancıların açısından görmeye başlamışlardır. Oysa kendileirne nasıl bir uluslararası tuzak kurulduğundan da habersizdir onlar. Bu tür sorunlarımız okuyup yazabilen ve gözlemlerini gerektiği gibi geniş topluma yansıtabilen pek çok yazarımız gibi Milliyet Blog yazarlarının da sorumluluğudur, diye düşünüyorum. Bu konularda çaba harcayan yazarlarımızın varlığı günden güne artmaktadır bana göre. Bu gelişmenin ne kadar etkili olduğunu kimi Tuzu Kuru yazarların sığ yakıştırmalarında görmek mümkün. Bu açıdan çoğu haberler için yorum yazan Türkiye çapındaki Blog yazarları ile onların görüşlerini paylaşan yurttaşlarımızın çoğalması onları korkutmaktadır, görebildiğim kadarı ile. Yine görüyoruz ki onlar Sırça Kümseleri içerisinde ya da kimi özel yayın alanlarında birbilerini ne de güzel ağırlamaktadırlar değil mi?

Bilindiği gibi 'sorumlu olmak' demek bana göre karşılaştığımız olaylara duyarlılık göstermek, başkaları ile acıda ve tasada birlik olmak ve gerektiğinde 'elimizle, dilimizle ve yüreğimizle' gerekli davranışları gösterebilmektir. Bu tür tavır alışlarımız bir yurttaşlık görevi olduğu kadar İslam Kardeşliği'nin de bir gereği değil midir?

Sevgi saygı, komşuluk ve yardımlaşma gibi özellikleri de bulunan bu toplum neden kendilerini can evinden vuran sinsi terör, denetimsiz gıda, yol bozuklukları ile yine denetimszilikler yüzünden ortaya çıkan trafik terörü karşısında neden tepkisiz kalmaktadır, anlamak ne kadar güç değil mi? Onların üzerine bu ölü toprağını giderek artan bir oranda kimler döküyor bin yıldan beri?

Milliyet Blog yazarları arasında görüyorum ki on yedisinden yetmiş yedisine büyük bir sorumluluk bilinci ile yazan arkadaşlarımız var. Bu konuda bazı haberler için kendimce bir kaç cümlelik yorum ya da açıklama yazarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu konudaki çabalarım bir yurttaş olarak bazı sorumluluklarımı yerine getirmekten başka hiç bir anlam taşıyamaz.

Her şeye rağmen geniş toplumu ilgilendiren ve onları can evinden vuran seçme haberler ile bazı sözler için yazacağım bazı yorumlarımı kutlamak ya da kınamak için siz de bu ülkede yaşayan bir yurttaş olarak 'sorumlu olmak' bakımından, umarım en doğru davranışlarda bulunarak gerekli eleştirilerde bulunmaktan çekinmezsiniz. Bu da başkalarının kişilik haklarına saygıyı da içeren dengeli bir özgürlük alanımızdır. Ki böylece karşılıklı olarak sorunlaraımızı tartışamadığımız yetkililer ile çevremizdeki kardeşlerimizin mümkün olduğunca söz konusu sorumluluklar alanına çekilmesi sağlanmış olabilecektir. Bu da yaygın eğitimin bir parçası değil mi? Bu yüzden hangi alanda yazıyor olurlar ise olsunlar Blog yazarları ile çoğu haberlere yorum yazanların sorumluluğu 'Hakk'tan, doğruluktan yana' olmak şartı ile olan biteni görmek, anlamak ve en uygun bir biçimde yorumlamaya çalışmaktır.

Bana göre eğer bir toplumum bireyleri tek tek öne çıkmaz, haklarını savunmaz, vatanını sevmez, haksızlıklar karşısında susar, için için konuşur, el etek öper, kendisini ya da bir başkasını öteleyen ya da aşağılayan kimi davranışlar ile sözler karşısında tepkisini göstermez, göz göre göre emek sömürüsü yapıldığını bilerek sessiz ve çoğu alanda kaşılaştığımız kalitesizlikler ile kişiliksizlikler konusunda kalır ise o toplum bir bütün olarak kendisini yöneten kesimlerin birer kölesi olur. Bu da kişilerin 'kula kulluğu' adlı nitelemeden başka ne olabilir?

Oysa kendisini bilen kişi O'ndan başka hiç bir varlığa 'kul köle' olmamalıdır. Bu yüzden kendisine karşı çevrilecek her türlü baskı araçları ile kimi çirkin ve yakışıksız sözlere karşı tepkisini, en uygar bir biçimde ortaya koymak zorundadır. Bu onun boynunun borcu olan 'yurttaş olma' sorumluluğundan başka bir şey değildir. Onun bu tür tepkileri kendisi kadar sessiz çoğunluğun da sesi olmak demektir bence.

Kaldı ki toplumuz içerisine itildiği Kapitalist küreselleşme, çarpık kentleşme, emek sömürüsü, gelir dağılımındaki dengesizlikler, gıda terörünün yaygınlaşması, komşuluk ilişkilerinde belirmeye başlayan çöküş, hayat pahalılığı ile etkileşen aile içi şiddete de bağlı olarak boşanmaların çoğalması, kör topal Muhafazakâr Demokrasi girdabında yaşamakta olduğu nice aktöre (ahlâk)bozuklukları yanında artan trafik ve terör soykırımları ile kuşkulu intiharlar toplumsal duyarlılıklarımızı arttırmaktadır. Bu kapsamda her türlü sorumluluklarımız da üst üste yığılmakta; hak ve adalet arayışları günden güne çoğalmaktadır.

İşte bu yüzden başta kendimiz için okuyalım, yazalım ve çevremizde olan biten her şeyi görmek, göstermek ve yazmak zorundayız. Bana göre görmek yetmez. Eğer görülen bir şey var ise onun enine boyuna değerlendirilmesi ve gerekiyor ise geniş topluma gösterilmesi (teşhir edilmesi) de gerekiyor. Bu açıdan 'iyiye iyi, doğruya doğru, eğriye eğri' biçiminde değerlendirerek tepkimizi yazmaya ya da yüksek sesle açıklamaya çalışalım mümkün olduğu kadar, diye düşünüyorum. Bu konuda aşağıdaki haber ilginç bir örnek oluşturmaktadır diye düşünüyorum:

Şehit annesinden Arınç'a sitem

'... Zekine Taştan’ın, "Hiç sanmıyorum. Ama bekliyoruz" yanıtı üzerine Arınç, "Siz sanmıyorsanız biz de hiç uğraşmayalım biz de ilgilenmeyelim" dedi.

Arınç’ın sözleri üzerine yeniden "Ben bir anneyim kimse beni anlamıyor" sitemini tekrarlayan Zekine Taştan, eşi Ali Taştan’a "Hadi gidelim" dedikten sonra oradan ayrıldı.' (Aşağıdaki erişimden alıntıdır)

Başlığını ve son cümlelerini almış olduğum bu sohbetin ayrıntıları için aşağıdaki yazıyı tıklayabilirsiniz... (Ankara 02 Aralık 2012) 

http://gundem.milliyet.com.tr/sehit-annesinden-arinc-a-sitem/gundem/gundemdetay/02.12.2012/1636105/default.htm

Geçtiğimiz Eylül ayı başında  Afyonkarahisar'daki menfur patlamada hayatını yitiren yirmi beş (25) Mehmetçikten biri olan şehit Onbaşı Tolga Taştan'ın  annesi Zekine Taştan Hanıma cesur çıkışlarından dolayı  en içten saygılarımı sunar; bütün şehit yakınlarına sabır dilerim...

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..