Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '08

 
Kategori
Öykü
 

Kaşgarlı Mahmut'un doğumunun 1000. yılı anısına: Eser - 1

Kaşgarlı Mahmut'un doğumunun 1000. yılı anısına: Eser - 1
 

KAŞGARLI MAHMUT--alıntı


Kaşgarlı Mahmut'un doğumunun 1000. yılı anısına...

E S E R
Ayten DİRİER

Öykümüz, Alparslan'ın Karahanlı Seferinde bir İsmailî tarafından hançerlenerek öldürüldüğü yıl geçer. Yerine geçen oğlu Melikşah'ın eşi Terken Hatun'a bir ziyaretçinin gelmesiyle süreç başlar. İyi okumalar...

. I. B Ö L Ü M

. (1072 Yılı)

Terken Hatun karşısında duran saçı, sakalı ağarmış, orta yaşlardaki zayıf adama, bir hortlakmış gibi bakakaldı. Sanki babası İbrahim Han, kilo kaybıyla mezardan dönmüştü. Bir süre gönlü ebkem, dili lâl kaldı. Düşünceler zihninde ard arda sıralanırken, birden zihninde çakan şimşekle ürperdi.

-(Kim olabilir?.. Akrabam olduğu kesin… Yoksa? Yoksa kayıp amcam mı?!) Buyur Amca… diyerek karşı taraftaki ipek örtüler ve dizi dizi yastıklı sekiyi gösterirken, adamın “Amca” sözüne vereceği tepkiyi izledi.

Ziyaretçi, Terken’in bir süre kendisini süzüp, ardından vurgulu bir şekilde “Amca” demesiyle sarsılır gibi oldu. Solgun yüzü önce sarardı, ardından kızardı. Hafifçe öksürerek, gösterilen yere otururken, titrek bir sesle konuştu.

-Rahatsız ettim Terken Hatun… (Tanrım tanıdı beni. Hanısı’ya çok benziyor. Ya O’nun huyunu kapmışsa? Ya beni Gûlamlara teslim edip, Nasr’a gönderirse!.. Yok ya, sözün gelişi “Amca” dedi. Beni hiç görmedi ki! Belki de hiçbir şey bilmiyor…)

Terken ellerini çırpıp, kapıdaki nöbetçilere dışarı çıkmalarını işaret ederken, ikisi de av ile avcı gibi birbirlerini süzmeye başladılar. Genç hatun kaftanının kıvrımlarını düzeltip, gözlerini yaşlı adamın gözlerine dikerek, uzun uzun baktı, ardından duru bir sesle düşündüklerini sıraladı.

-Nöbetçi Kaşgarlı Mahmut deyince şaşırdım. Hasretini çektiğim sılamdan bir Tanrı konuğu diye düşündüm, ama babama çok benziyorsun. Yakınım mısın?..

Derin bir soluk alan adamın yumuk gözleri bir çizgi halini aldı önce, ardından hızla açıp, Terken’in anlam veremediği ışıklarla yalabuklanan bakışlarla konuşmaya başladı.

-Kaşgar’da uzun süredir yaşadığım için, Kaşgarlı Mahmut olarak tanınıyorum. Sen Kara Budun denen Han soyundansın, bense Ak budundanım. “Üzüm üzüme bakarak kararır.” demiş atalarımız. Uzun süre orda yaşadığım için beni akraban olarak bellemen, bana onur verir Hatun Hazretleri…

-Ya! Sezgilerim çok güçlü oysa… Kan çeker derler ya, o his var içimde!

Kaşgarlı saygılı bir şekilde büzüştü bir süre, ardından rahat bir sesle anlatmaya başladı.

-Kırgızistan Barsgang’da, Issık Gölü kenarında bir köyde doğdum. Babam tüccardı, ama bendeki öğrenme isteğini görünce, çok iyi hocalara emanet etti. Yedi yaşımdayken Manas Destanını sular seller gibi okudum. Ardından Kara Han, Afrasyab(Oğuz), Göç, Şu, Yaradılış, Bozkurt ve Ergenekon Destanlarını ezberledim.

-Ya Kur’an-ı Kerim? diyen Terken’in bir kaşı kalkıktı. Kaşgarlı, kimlik sorularından kurtulmanın etkisiyle, keyifle anlatmaya başladı.

-Kur’an-ı Kerim’i de ezberledim, ama yıllar sonra… Asya’yı bir uçtan bir uca dolaşıp, Türkler’in dil ve kültürlerini inceledim. Çok yer gezdim. Kent kent, köy köy, oba oba, oymak oymak araştırdım. Yirmiiki Oğuz Boyu ile otuzdan çok Türk lehçesini tespit ettim.

Terken zihninde dans eden düşüncelerden sıyrılarak, ellerini oğuşturup sevinçle haykırdı.

-Gerçekten mi? Dilimizin de Arapça, Farsça gibi zengin bir dil olduğunu kanıtlayabilir misin?!

-Tabii… diyen Kaşgarlı, Terken Hatun’un sevincine önce bir anlam veremedi. Sonra elini başına götürüp hafifçe vurdu.(Terken’in de benim gibi düşünmesi çok doğal ya.. Ne de olsa…)

Genç Hatunun kendisine dikili gözlerinin zihnindekileri okur gibi irileştiğini görünce, hızla konuşmasını sürdürdü.

-Oğuz, Kıpçak, Karluk, Bulgar, Argu, Kençe, Uğrak, Yabaku, Peçenek, Çiğil, Suvar, Tatar, Başkurt ve elbette ki Hakaniye lehçe ve ağızlarını çok iyi öğrendim.

Terken, Kaşgarlı’nın saydıklarını yutar gibi dinlerken, gözlerinde zafer kazanmışlara özgü ışıklar yalabuklanmaya, yüzünde güller açmaya başladı.

-Peki bütün bu lehçe ve ağızları öğrenmeye, seni hangi düşünceler itti? (Amca, demek bunca yıl izini böyle kaybettirdin.. Babam seni fellik fellik aratırken, sen Hanlıktan daha yüce bir ülkü için kaçıyormuşsun!..)

-Can.. Kaşgarlı bir pot kırmak üzere olduğunu anlayıp, kuru kuru öksürmeye başladı.

Terken yan taraftaki porselen kâseye su doldurup, uzatırken ima yüklü kaygılı bir sesle konuştu.

-Kuru öksürük, ama önemsemek gerek. Babam da hem aynı dertten, hem de inmeden muzdaripti ve kurtulamadı…

Suyu emerek içen Kaşgarlı, son sözlerle irkilince su genzine kaçtı. Yüzünü tavana çevirip, gözlerini açıp kapadı, ama içlerinde tutmaya çalıştığı yaşların akmasına engel olamadı. Yerinden kalkıp, yumruk yaptığı eliyle Kaşgarlı’nın sırtına vuran Terken’in de gözleri yaşlarla doldu.

-Helâl !.. Helâl… (Ah amcam, şimdi kendini ele verdin!)

-Geçti yav..(rum, kendine gel Mahmut.. Hanısı’nın torunu kayıp amcayı değil, baş belâsı Nasr’ı düşünür unutma…) Ben Türk budunundan Türkmenlerin, Oğuzların, Çiğillerin, Yağmaların, Kırgızların şehirlerini uzun yıllar, baştan başa dolaştım, sözlerini topladım, değişik sözlerin özelliklerini öğrendim. Ben bu işleri, dil bilmediğim için değil, aksine bu dillerin en küçük farklarını kaydetmek için yaptım.

-Peki seni bu işe can kaygusu mu, yoksa başka etken mi sürükledi?..

./.

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..