Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Blogcu forumu düzenlenmeli

Blogcu forumu düzenlenmeli
 

Blogcuların forum ihtiyacı


Blogculuk internetle beraber yaşamımıza girse de her birimizin okul çağından başlayarak kaleme aldığımız, öğretmen tarafından verilen bir konu hakkında kompozisyon ödevi ya da günlük tutmak, blognotlar gibi uygulamalarımız bugünkü blogculuğun temelini oluşturmaktadır.

Henüz net dünyası tanışmadan yanımda bir kalem ve not defterini taşımayı hiç ihmal etmediğimi hatırlarım. Yazardım. Olmadık zamanda güzel bir mısra şimşek gibi çakardı beynimde ve hemen not alıverirdim. Not etmek ve bunları toparlamak adına kendimce ajandamda arşiv oluştururdum.

İnternetin hayatımıza girmesi ile blogculuk da doğdu, yorumlarla başlayan üyelikler, yorum yapılan konular hakkında yazmalarla devam etti gelişti.. Bir olaya bakış açımız, bir duygunun ifadesi ve paylaşım arzusu, fikir alışverişi günlük yaşamımızda iç içe olduğumuz bir durum mesela aile içinde ( yada iş’te okulda) bir sunum karşısında yanımızdaki ile düşünceleri paylaşmak, fikrini söylemek ve dinlemek belki de paylaşımın daha fazla yapılabilmesi ve bir olay karşısındaki düşüncelerimizi daha büyük kitlelerle paylaşma ihtiyacı daha çok insan daha çok paylaşım görüşlere destek arayışı, karşı düşüncelerin beğenme ya da beğenmeme noktasında öğrenilmesi. Ya da fikir birliği sağlanması mutlaka haz verir insanlara. Bunun ötesinde belli çerçevelerde belli konular etrafında kamuoyu oluşturulmaya başlanır Ne kadar geliştiği tartışılır tabi, zira blogculuk son 10 yıllık sürecinde emekleme döneminde kabul edilebilir. Başka düşünce paylaşımı platformlarına bağlantı linkleri ile daha da yaygınlaşsa da bir şeyle daha yüzleşildi Blogculuğun gündelik kısa buluşmalarla vücut bulamayacağı özünü korumak adına hareket merkezinin mutlaka blog siteleri olduğunu akıldan çıkarmamalı.. Facebook twitter gibi ortamlarla blogculuğu harmanlamanın zaman içinde ters tepeceğine inanmaktayım. Taş yerinde ağırdır misali bloglarımızı paylaşalım fakat çarçur etmeyelim. Bu tip paylaşım platformları sadece yönlendirme aracı olarak kullanılabilir bir blog gibi kullanılmamalı.

Blogculuk diyoruz ve bu ortamda farklı yaş gruplarının jenerasyonların yoğunluklu olarak son on yılda diyelim daha sık buluşmaya başladığına tanık oluyoruz. farklı düşünceye ve bakış açılarına sahip her yaşta, her renkte insan bu platformlarda buluşmakta. Bloglar internet dünyasında ayrı bir yer edinmiş durumda. Paylaşım uzantıları her geçen gün yenilenmekte ve erişim imkanı ceplerimize kadar gelmiş durumda. Bu noktada teknolojiye yetişip yetişemediğimizi de sorgulamak durumundayız. Bireysel donanım edinme öncesinde medya okur yazarlığının öğretimde yerini alması bilhassa genç nesil açısından başlıca ihtiyaç olarak bilinmeli ve uygulanmalı. Birey ne kadar yetenekli olsa da gerekli altyapı ve donanım olmadan kendini ifade edebilmesi zor. Blogculuk günümüzde medya da yerini bulmaya başlamış nadiren de olsa profesyonel editörlerin liderliğinde, genelde ise amatör yazarların düşüncelerini paylaştığı sitelerde boy göstermekte. Peki bunlardan ne kadar haberdarız? Neleri kaçırıyor ve takip edemiyoruz. Kişisel bloglarına hapsolmuş farklı bakış açılarını neden yakalayamıyoruz. Artık insanlar radyo dinleyip, gazete okuyup, tv izleyip iç geçirmiyorlar böyle bir kesim oluştu bloglar sayesinde tepkiler, takdirler kaleme alındı bireysel düşünceler dile getirildi. İnternet sayesinde, içimizden geçeni söyleme yanında. Evet bu konuda bende görüşümü bildirdim içim rahat demek acaba yeterli olur muydu? Bu nokta da bazı siteler kendilerini aşarak bir çok kampanya ve eyleme imza attılar. Duruş sergilediler.

Bu esnada bazı etik kurallar kendi kendine gelişmeye ve oturmaya başladı. Aslında blogculukla beraber hukuku da oluşmaya başladı ‘’ BLOG ADABI’’ söz konusu oldu.Kimi ağzı olan konuşuyor dedi, kimi kalemi eline alan yazar oldu dedi ve eleştirdiğimiz eleştirildiğimiz de oldu . Oysa hepsine saygı duyulmalıydı. Bloglara yazılan her kelime eksiği ile fazlası ile doğruları ile yanlışları ile sanal dünya da adımıza tescil edilmiş bir imza gibidir. İnsan kaynakları artık kişisel bilgileri içeren cv lerden önce, netteki izlerine bakmakta. Yazılarınız olaylara bakış açılarınız ve bilhassa olaylar karşısında yazmış olduğunuz yorumlarınız kişiliğinizi gün ışığı gibi ortaya çıkarmakta. Bir nevi belgeli mülakat sınavının bir parçası. Yorumlama konusu ise çok önemli konuya vakıf olmak makul ve mantıklı yanıtlar verebilmek adına en az yazdıklarımız kadar yorumlarımıza da önem vermeliyiz. Maalesef tartışmalar da ölçüyü tutturamadığımız oluyor. Hakarete varan yorumlarımızda işin tadının kaçtığı oluyor. ''Yayından çıkan ok, ağızdan çıkan söz ve geçen zaman '' daha geri gelmiyor .. o nedenle bin düşünüp bir yazmamız gerektiğine inanıyorum. Tabi bunu önce kendime söylüyorum.

Karşımdaki insanı yıldırmak üzmek bir zafer gibi gelmiyor bana aksine için için üzülüyorum. Zira kırılan gönüllerin onarılması çok zor..Talihe bakın ki iş siyaset olunca bir türlü at gözlüklerimizi çıkarıp da ortak payda da buluşmanın yollarını arayamıyoruz. Blogculuğun son geldiği aşama BLOGCUNUN SORUNLARI ve BEKLENTİLERİ: 1-en başta fikir hırsızlığı diyorum.. başka kaynaklardan alınan yazıların altına kendi imzasını atmak.. Ne çirkin bir şeydir. Öncelikle kendi şahsına hakaret. Bu konudan zaman zaman muzdarip olduk elimizde belge ve örnekle mevcut. Önüne geçilmesi, önlenmesi gerekmektedir. İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlemesi hakkında(22 mayıs 2007 ) 5651 sayılı kanun var. Bu kanunda internet kapsamında faaliyet gösteren siteler ve dolayısı ile bloglar takip edilebilir. Bloglar (koruma bağlamında)hakkında özel maddeler ilave edilebilir. http://ifop.kocaeli.edu.tr/mevzuat/mevzuat1.doc fikir ve sanat eserleri kanunu 5860 sayılı kanun ve devam ediyor.. A -AMAÇ: Madde 1 - (Değişik madde: 03/03/2001 - 4630/1. md.) Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir. KAPSAM Madde 1/A - (Ek madde: 03/03/2001 - 4630/2. md.) Bu Kanun, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını, bu haklara ilişkin tasarruf esas ve usullerini, yargı yollarını ve yaptırımları ile Kültür Bakanlığının görev, yetki ve sorumluluğunu kapsamaktadır. Yukarda kanunlardan alınan madde ve eklerinde blogculuğu nereye koyabiliriz? Eser sahibi içine yerleştirsek yazdıklarımız eser değil. Ancak ortada ürettiğimiz fikirler var, sanat eseri edebiyat anlamında şiirler ve hikayeler bir yer bulabilir mi?

Burada vurgulamak istediğim nokta şu genelde amatör yazarlardan oluşan blogcuların hakları nasıl savunulacak?. Sizden yazdığınız bir eseri mesela bir şiiri diyelim tescil ettirmeniz gerektiği isteniyor. Bunca maddenin içindeki ekleri okudum.. blog kelimesi geçmiyor bile. Haklarımızı nasıl savunacağız.? Eğer ki bir blogcu eser sahibi kapsamında kabul ediliyorsa bunun açıklaması hangi madde belirtilmiş.? Bir mezuniyet tezi, doktora tezi değil ki. 2-Güvenli arşiv arayışı 3-Bir sitede sansüre uğrayan bir yazının, başka bir sitede eksiksiz yayımlanması.(ikilem) Blogların denetlenebilirliği, kaygılarımız. 4- Ülkemizde düşünce özgürlüğünün kırmızı çizgileri nelerdir? Yazdığımız bir cümle aleyhimizde bir delil olarak kullanılabilir mi ? Siteden siteye fark gösteren kurallar http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=138304 (yazar ne yazar ne yazamaz) Bunu örneklerini son dönemlerde yaşadık.. özel eşya kapsamına giren pc ler toplandı bu ülkede, insanlar yazmaya çekinir oldu. 70 li yılların sonlarında bacalar tüterdi yaz ortalarında!.. kitaplar imha edilirdi yakalanmasın diye.2000 li yıllar da cd ler pc ler imha edilir oldu ele geçmesin diye. Korkutuldu insanlar dinlemelerle gözlenmelerle. Neler yazılabilir neler yazılamaz tartışılır oldu..

Yakın bir gelecekte bütün blogların arşivinin tutulduğu dev bir kütüphane oluşumu mutlaka olacaktır. Bu dediğim asla bir arama motoru değildir. Profesyonel kadroların kontrol ettiği, tescil edilmiş rumuzlar ve kimlik bilgileri ile kayıtlı blogcular. Söylediklerimin altına imzamı atarım demeye gerek kalmadan belgelenen saklanan ve bir sitenin kapanması ile tarihe karışmayan yazılar. Edebiyat bağlamında bunun temelini atan siteler var tabi. ( zaman aşımı süreleri ile kısıtlı olarak) Blogculuk alanında da böyle bir oluşum ihtiyacı kendini hissettirdi bile.

MEDYA OKUR YAZARLIĞI şöyle tarif edilmiş Bu proje kapsamında Gerekli donanımın kazanılması açısından Medyayı doğru okuyan, yaşadığı çevreye duyarlı, ülkesinin sorunlarını bilen, medya mesajlarını akıl süzgecinden geçirebilen bilinçli bir kitle oluşturabilmek amacıyla Medya Okuryazarlığı Projesi hayata geçirilmiştir. Medya Okuryazarlığı Projesinin amacı, bireylerin, medya kurumunun yapısını, işleyişini öğrenmelerini, kurguyu gerçekten ayırarak kurgulanmış içeriği bilinçli bir şekilde değerlendirebilmelerini ve medyayı eleştirel olarak izlemelerini kısaca medya ile ilgili doğru soruları sorup doğru yanıtları bulabilmelerini konusunda onlara gerekli donanımı kazandırmaktır Medya Okuryazarlığının iki temel noktası bulunmaktadır: Birincisi medyadaki içeriğe erişebilmek için teknolojiyi kullanabilme becerisi; ikincisi ise sunulan içeriği sadece anlamak değil aynı zamanda bu içeriği değerlendirebilme yeteneğidir. Bu amaçla dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde medya eğitimi ya da medya okuryazarlığı dersleri, çeşitli seviyelerde okullarda ders olarak okutulmaktadır. Bu dersler, ya doğrudan müfredata konmakta (İngiltere, Fransa, ABD vb.) ya da müfredatta ilgili dersler içinde (sanat, dil bilgisi, edebiyat, vatandaşlık vb.) okutulmaktadır (Kanada). Ne şekilde okutulursa okutulsun, dersin ağırlıklı olarak uygulamaya dönük olarak işlendiği, öğrencilerin eleştirel, katılımcı ve yaratıcı yönlerini geliştirici bir şekilde planlandığı görülmektedir.( http://www.msxlabs.org/forum/iletisim-bilimleri/199088-medya-okur-yazarligi.html ) . Blogculuk, Her türlü konuda olaylara kişisel bakış açılarının kaleme alınması. ve iletişim platformlarında yayımlanarak paylaşılması… Blogculuk sadece yazmak değil bilgi ve donanım gerektiren bir anlayış. Ne kadar yazıyorsanız o kadar varsınız demek yetersiz kalmakta. Yazımların içini doldurmak gerek.. Birey enstrüman virtiözü olabilir fakat bir çok konuda virtiöz olmak mümkün değildir.. Her konuda bir nebze uğraş içinde bulunmak gerekli bunların derinine tabanına inebilmek zaman gerektirir buna yetecek zaman da yetişkin bir insanda yoktur. Fikirlerin, başarıların kazanımların paylaşılmasını kısacık ömrüne sığdırmış insanlarda vardır.

Bir blogcunun medyatörlüğe soyunması eczane yerine bakkalda antibiyotik satmasına benzer.. İlgisi bulunmadığı ihtisas sahibi olmadığı konularda ahkam kesmek bir o kadar sakıncalıdır. Araştırarak yazmak içimizdeki muhabirliği ortaya çıkarabilir. Ancak blogculuğun alternatif bir medya oluşturması açıkçası beni düşündürür. Belki bazı medya kuruluşları tarafından sponsor oldukları bloglara kendi sayfalarında yer verebilirler. Ancak göz ardı etmememiz gereken bir hususta ülkemizde mezun veren (gazetecilik halkla ilişkiler, yönetim bilişim sistemleri, uluslar arası ilişkiler v.b den mezun olan binlerce iş ortamı bulamamış kardeşlerimizin sorunların dertlerine ortak olmaksa kendi görüşlerimizi bloglarımıza taşımakta bir sakınca olmaz. Ancak empati kavramını karıştırarak o kariyere bürünmenin de manası yoktur. Bloglar da tercih edilen ve teşvik edilen diğer bir hususta örnek verecek olursam. Kendi köyümüz de yöremizde bir dere bir nehir üzerine kurulmuş ahşap köprünün tahtalarının çürümesi ya da iplerinin zayıflamasını anlatmak, İstanbul’un boğaz içi köprüsünün halatlarının aşınmış, asfaltlarının yıpranmasını anlatmaktan daha önemlidir. Anlatımlar da sınırlama olmasa da bir ölçü mutlaka vardır. Bundan blogculara yerel haberler reva görülüyor gibi yanlış bir anlam çıkarılmamalı.. Bana göre aksine yerel haberler ülke sorunlarının ve gündemlerinin başlangıç noktasıdır ve yerel haberciler hakkını teslim etmeke gereken emekçilerdir. Tercih edilen budur. Yoksa Afrika da ki bir köprüyü anlatmamanız için hiçbir neden yoktur tabi ki.. Sonbaharı anlatan ilkbaharı göz ardı etmemeli bu yaşam sadece dalları pembe çiçeklerle donanmış ağaçlarla değil, kurumuş yaprakları ile de var bunu asla unutmamalı. İnsan ömrü mevsim gibidir.. ilkbaharı yaşayan anlatmaz yaşar, koşar eğlenir coştukça coşar, bilmez hazanı.. Sonbaharı yaşayan bilir ilkbaharı özler durur. Özlemle yanıp tutuşurken kaçırır hazanı yaşayamaz bile sonra birden karşısında buluverir kışı. O zaman ne yapmalı? Doyasıya yaşamalı anı. Rahmetli tiyatrocu Muzaffer Hepgüler’in söylediği gibi ‘’küçüklerin gözlerinden büyüklerin ellerinden öperim ortancalara bir şey yok’’

Bütün blog dostlarına, kalemlere selam olsun.
 
Toplam blog
: 181
: 1067
Kayıt tarihi
: 07.03.08
 
 

1957 Eskişehir doğumlu, Esk.A.Ü İşletme, İşbankası emeklisi, İstanbul Büyükçekmece de yaşayan, ST..