Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Blogda okunmaması gereken bir yazı

Blogda okunmaması gereken bir yazı
 

Uyandığımız halde canımız yataktan çıkmak istemediği için biraz oyalanmaya “yatak keyfi” deniyor galiba… Bu Pazar sabahı biraz yatak keyfi yapmak istediğimi fark ettim. Çünkü dışarısı biraz serin görünüyordu. Havalar artık -kabul etmek istemesek de- hayli soğudu ve sonbahar sanki bütün yoğunluğuyla yaz mevsimini geride bıraktığımızı bize kabul ettirmek istiyor.

Halbuki yaz sabahları uyanır uyanmaz kendimizi yataktan dışarı atıyorduk. Demek bu “yatak keyfi” denen şey aslında, sıcacık yatağımızdan çıkmakta zorlandığımız için uydurulmuş bir bahaneymiş.


*****

Her mevsimin kendine has özellikleri var. Bir başka deyişle zaman, bizi potasında öyle eritiyor ki, sıvıların bulundukları kaba uyum sağlaması gibi, kendimizi çevreye, topluma uyarlanmış buluyoruz.

Yaz günü herkesin kısa kollu gömleklerle, tişörtlerle gezdiği bir ortamda, uzun kollu gömlek bile “farklı” bir görüntü olarak dikkatimizi çekerse, daha da abartılı giyimler, ister istemez gözümüze takılıverir ve bizi rahatsız eder.

Denize girilen bir plajda yüzlerce mayolu insanın arasında haşemayla dolaşanların bizi rahatsız etmesinin temelinde yatan sebep budur. Yoksa insanların yüzerken ne giyeceklerini tayin eden yasal bir kural yok. Kanunlara aykırı bir durum olmadığı sürece, herkesin kendi tercihine saygı duymak gerektiğini de biliyoruz.

*****

Topluma zıt gelen uygulamalar, hemen tepki görür. Çoğumuz bu tepkilerden korktuğumuz için bukalemun gibi kendimizi hemen ortama uydurmaya çalışırız. Bu arada dik durup “âsi” tavırlar sergileyenleri de, için için takdirle veya kıskançlıkla izleriz.

Farklılık sergileyen insanlar aslında topluma hareket ve canlılık katarlar. Aynı tornadan çıkmış gibi benzerlik gösteren uygulamalar, bir taraftan farklı bir uyum güzelliği ortaya koyarken, bir taraftan da monoton bir yapıyı oluştururlar.

Okul idaresinin sıkı talimatlarına rağmen eteğini biraz kısa tutan, ya da yaptığı makyajla ön plana çıkan öğrenciler, hemen herkesin ilgi odağı haline gelir, bilirsiniz.

Her şeyiyle uyum sağlayıp farklı görünmemeye özen gösterenlerin yanı sıra, tam tersine özellikle fark edilmek için uğraşan insanlar da vardır. Kimileri arada kaynamış olma rahatlığına sığınırken, kimileri de gördükleri bu ilgiden mutluluk duyarlar.

Ben kendi adıma hep uyumlu olmayı tercih edenlerdenim. Yetişme tarzım, çevrem, aldığım kültür beni böyle yönlendirdi. Farklı alanlarda farklı uygulamalarla karşılaşıp hayatı farklı yönlendirilenlerin farklı davranış sergilemeleri çok normal.

Düşüncelerimizin birbirine uymamasını da ben buna bağlıyorum ve bu yüzden kimsenin kimseyi kınamaması gerektiğini yazılarımda hep ifade etmeye çalışıyorum.

*****

Yaz tatilinde oğlum Can nerden görüp esinlendiyse, tıraş olurken saçının arkasında küçük bir kuyruk bırakılmasını istedi. Annesi de onu kırmızı bir boyayla renklendirdi. Görenlerin farklı farklı tepkileri oldu. Can ise asıl okullar açıldığında arkadaşlarının ve idarenin ne yapacağını merak ediyordu.

İlk gün okula gittik. Özellikle kızlar epeyce askıntı oldular. Sanki bu ilgi çocuğun hoşuna gidiyordu. Böyle bir heyecan yaşamasının kendisi için güzel bir anı olacağını düşündük -annesiyle- ve onu cesaretlendirdik.

En çok müdürden korkuyordu tabii… Müdür ne yapabilirdi, mantıklı olarak herhalde çağırıp uyarabilirdi. Böyle bir durumda kesinlikle itiraz etmemesini, hatta somurtuk bir yüzle sessiz de kalmamasını, güler yüzle “özür dilerim hocam, hemen kestireceğim” demesini ona öğütledik.

Duygularını bastırıp içinde ukde kalan bir şeyler olması, sonra da bunların daha büyük volkanlar halinde patlaması yerine, telafisi mümkün küçük hatalar yapmasına izin verdik bir anlamda… Doğru mu yanlış mı yaptığımız tartışılabilir.

Bir ara Can’ı, tişörtünün yakasını sanki farkında olmadan kendiliğinden kalkmış gibi yaparak dolaştığını gördüm. Yavrum, açıkca bunu göstermekten utanıyor veya korkuyorsan, kes kurtul, bu şekilde dolaşmana gerek yok, dedim. Meğer bu aklı matematik hocası vermiş, hoşuma gitti.

*****

Hepimiz şunu çok iyi bilmeliyiz ki, yasalara karşı çıkmadan ve başkalarını rahatsız etmeden, kendi özgürlük alanlarımızı sonuna kadar kullanmak hakkımızdır. Hepimizin farklı bir dünyası olduğuna göre, hayatımızın seyri de farklı olacaktır. Bu konularda hoşgörülü ve anlayışlı olmak, insan olarak birinci görevimizdir.

Hiç düşünmeden, doğru mu yanlış mı muhakemesini yapmadan, kulaktan duyduğumuz klasik söylemlerle birbirimize karşı kırıcı davranmanın ve birbirimizi olduğu gibi kabullenmemenin cezalarını ve sancılarını hep çektik, çekmeye de devam ediyoruz.

Yaşadığımız sosyal olaylara bu açılardan bakmaya çalışalım lütfen. Ve hepimiz yangını körükleyen değil bir bardak suyla da olsa söndüren olmaya gayret edelim. Ve düşünelim, geçmişimizi, bugünümüzü, yarınımızı düşünelim lütfen…

En büyük eksikliğimiz düşünmemek… Bu konuda hepimize çok büyük görevler düşüyor. Ancak en uzak ve duyarsız kaldığımız konu da bu.

Yazdığım yazıların az veya çok okunmasını hiç dert etmedim. Tıklanma sayısı benim için hiç önemli değil. Ancak acı bir gerçek varsa, düşünmeyi konu olan yazıları arkadaşlarımız maalesef okumak istemiyorlar.

Ben düşünerek, iyi düşünerek ancak içinde bulunduğumuz sorunlardan kurtulabileceğimiz kanaatindeyim. Herhalde düşünmeden iyi ve mutlu bir sonuca varacağımızı kimse iddia edemez. O zaman niye düşünmekten korkuyoruz?

*****

Yarın sabahtan itibaren uzun kollu gömleklerimden birini giyip kravatımı takarak ceketle iş yerine gideceğim. Kışa kendimi yavaş yavaş hazırlamam lâzım. Ben uyumlu ve özellikle de huzurlu yaşamaktan yanayım. Fark edilmek, ön plana çıkmak gibi bir derdim yok.

Ama böyle duyguları olanları da mutlaka “âsi” olarak kabul edip, ne dediğine, ne yaptığına, ne istediğine bakmadan hemen yargısız infazla ortadan kaldırmaya çalışmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.

Anlayış, hoşgörü, sevgi, saygı, barış gibi içi duygu ve insanlık dolu kelimeleri, boş boş etrafa saçmak yerine, hem konuşurken, hem yazarken lütfen bilerek ve inanarak anlamına uygun şekilde dolu dolu kullanalım. O zaman her şeyin çok daha güzel geliştiğini somut olarak görebileceğiz.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..