Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '10

 
Kategori
Blog
 

Bloggerin aşkına editör bile karışamaz

Bloggerin aşkına editör bile karışamaz
 

Aşk” dedikleri de tanrısal bir “doping” işte. İnsan soyunun sürmesi için elzem yani. Aşk denen uyarıcı olmasa kimse durup dururken başını derde sokmaz ve “paylaşalım, paylaştıkça çoğalırız” söylemlerine itibar ederek evlenmez bence. Biliyorsunuz; nerede çokluk orada mokluk demiş atalarımız.

Nasıl yani?

Yani efendim sonuçta “geçici bir salaklık hali” bu aşk dedikleri. 7 yaşındaki bir velet tutup sınıftaki en çalışkan kızın saçını çekiyor, mesela… E peki neden?

Neden?

Neden olacak, hergeleliğinden değil elbette. Samimi hislerini karşı cinse anlatmanın en kısa yolu bu. O yaşta tutup da “Desti izdivaç şeyinize talibim efendim…” diyecek hali yok ya.

Yaş ilerledikçe dueum değişir ama.

Valla insan yedisinde neyse yetmişinde de odur arkadaş. Lafım nisa taifesine değil tabii, aklı bir karış havada olan hemcinslerime. Aşk peşinde koşarlarken rezil olduklarıyla kalıyorlar. Sınıfta saçı çekilen sümüklü kız “Örtmenim Ali saçımı çekiyoo!” diye feryat etme fırsatını kaçırır mı hiç? İyi kötü reklamı olacak sınıfta. O örtmen anlayışlıysa biraz mesele yok. Ama “şeyin” tekiyse Ali’nin sol eline beş cetvel, sağ eline beş cetvelle aşk denen salaklığa kesin çözüm bulması işten bile değil yani!

Hımmm! gelelim o zaman Bloggerin aşkına...

Lütfen bu konulara beni bulaştırmayın!

İyi ama yazınızın başlığı böyle?

O başlık film icabı işte. Okur çeksin diye. Yoksa bana ne bloggerin aşkından. Yok, efendim Fethiye Antalya’ya abayı yakmış da; bunu duyan İzmir “gel yavrucuğum sana spam büyüsü öğreteyim de kurtul şu Fethiye’den” diyerek araya girmiş de… Bir sürü laklak, sizin anlayacağınız! Böyle mi olur bu işler?

E peki, nasıl olur?

Olaya biraz “şematik” bakmak lazım… Böyle durumlarda “isim” verilmez, biliyorsunuz! Ama işin kolayı var tabii, konuyu “Âşık olan”, “âşık olunan” ve bu düzeyli fakat karşılıksız aşka “maydanoz olup araya giren” diye parsellemek gerekir.

Biraz açsanız?

Öncelikle “Âşık olanı” ele alırsak bu işlerin acemisi olduğu her halinden belli. Gönüldür bu, her çiçeğe konar icabında ama bu işlerin de bir erkânı usulü vardır yani. Hadi oldu bir kaza gönlünü kaptırdın, bari paçanı kurtaracak önlemleri al, değil mi? Var mı öyle gözü karartıp 5 bin üyeli bir sitede at koşturur gibi “flört” işleri? Mesajlar, şiyirler falan? İnsan hiç olmazsa olayın alt yapısını hazırlar ve konuyu “messenger” şeyinde özel olarak kotarmaya bakar. Sana messenger adresini vermeyen gönlünü niye versin, a güzel kardeşim?

"Aşkın gözü kördür" diyorsunuz yani?

Yukarıda “geçici bir salaklıktır” diye tanımlamasını yapmıştım ama “Âşık olunan” için durum biraz farklıdır tabii. İstenmiyorsa eğer “âşık olanı” usulüne uygun olarak “savuşturmak”, münasip bir dille “ve “kırmadan” ikna etmek mümkünken olayı feryadı figan siteye yansıtmanın ve editörlerden “aleni bir yardım” beklemenin tek bir açıklaması vardır ki buna da “reklam” derler! Bunu da ne nisa taifesi yer bu sitede ne de benim aklı bir karış havada olan (bazı) hemcinslerim. Madem seni rahatsız ediyor, mesajlarını yayımlamadan (gerekli yere) şikâyetini yap!

MB idaresi bu konularda pek pasif ama?

Niye pasif olsun ki? Sana bir sayfa tahsis etmiş. Gelen yorum ve mesajları yayımlayıp yayımlamaman konusunda inisiyatifi sana bırakmış. Sanal bir dünya burası! Kapında nöbet tutacak değil ya? Ne gereği var yani “Örtmenim falanca saçımı çekiyoo” diye ortalığı ayağa kaldırmanın?

"Kadın susmalı; susmak kadının kaderidir" diyorsunuz yani?

Hiç de öyle bir şey demiyorum. Sağlıklı hangi kadın istemez beğenilmeyi, arzu edilmeyi? Bunlar kötü bir şey değil ki! Medeni durum ne olursa olsun hayranlık belirten “düzeyli bir övgüye” hangi kadın hayır diyebilir? Kantarın topuzu kaçtı da MB idaresi mi olaya el koymadı? Ayrıca pek çok hanım üye “taciz” diye nitelendirilen söz konusu mesajları “pek âlâ” ve “teşekkür” ederek yayımlıyorlar sayfalarında. Kimse de o hanımları ayıplamıyor mesela. Site aracılığınla tanışıp“düzeyli ilişkiler” kuranlar editörlere mi danışıyorlar?

"Her üye sayfasında olup bitenden sorumlu olmalı" diyorsunuz yani?

Yeri gelince "Sayfa benim değil mi? İstediğimi yazarım ayol" diyorsak kendi sayfamızın editörlüğünü de üstlenmemiz gerekir! Anlı şanlı köşe yazarlarına da geliyor bol küfürlü “taciz” mesajları. Hem de her gün! Yeri gelince “köşe yazarı” havalarındayız ama işin bu yönünü hiç düşünmüyoruz. Günlük yaşamda da var kadına yönelik taciz. Olgun bir şekilde “görmemezlikten” gelene, düzeyli bir şekilde “umursamayana” ve tacize yeltenen sefili “yok sayana” “hanımefendi” diyoruz zaten.

Bloggerler arası gönül ilişkilerine sıcak bakıyorsunuz yani?

Ortalığı velveleye vermemek şartıyla neden olmasın? Şartlar da müsaitse?


İyi ama burası arkadaş bulma sitesi değil ki?

Kim demiş onu? İnsanın olduğu yerde kavga, gürültü, polemik, atışma, sataşma oluyor da aşk mı olmuyor? Onu diyen sadece kendini kandırır. Önemli olan site içindeki “duruştur”! Kimin ne yaptığı kimseyi ilgilendirmez.

İlgilendirmez ama bu yazınızda "özel" bir konuyu ele aldınız, bu sizin adınıza bir çelişki değil mi?

Ele aldığım konu sizin belirttiğiniz gibi “özel” olsaydı ne “blog kategorisine yansırdı” ne de benim bu konudan haberim olurdu. İlgili taraflar bir sakınca görmemişler ki konuyu “tefrika” halinde blog camiasıyla “paylaşmışlar”! Malum “çıkın” açılıp saçıldığına göre diğer üyelere de söz hakkı düşüyor işte.

Şöyle bir toparlarsak?

Daha önce de belirttiğim gibi…

Yazar…

Hele ki bu tür sitelerde, dilediğince yazar! Sayfa onundur, klavye onun; e tabii okurlarına sunduğu yazı da onun. Sunulan sadece ve sadece yazı değildir ama…

Bilgi, görgü ahlak, çap, natura, zihniyet ve duruş!

İster istemez yansır yazılara.

Yazar, nasıl yazarsa yazsın…

Sonuçta kendisini yazar.


 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..