Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '12

 
Kategori
Dünya
 

BM Güvenlik Konseyi Kurtlar Vadisi Konseyi mi?

BM Güvenlik Konseyi Kurtlar Vadisi Konseyi mi?
 

Önce Putin'in son açıklamalarına bir göz atalım:

Silah satışına sınırlandırma getirme yetkisi bir tek BM Güvenlik Konseyi'nin elinde bulunuyor. Geride kalan durumlarda hiç kimse bize kiminle ve nasıl silah ticareti yapacağımızı dikte edemez. Tek taraflı ve grup ülkeler tarafından alınmış kararlar BM Güvenlik Konseyi dışında kaldığı sürece Uluslararası Hukuk açısından bağlayıcı değildir. Bunun dışında hareket edenler sonuçlarına da katlanır.

Şimdi bu açıklamaya bakarak, bu başlık da nereden çıktı diyebilirsiniz...

Bu açıklamaya göre Putin, Uluslararası Hukuk'a son derece bağlı birisi, adeta hukuk timsali.

Ne diyor? Silah satışına sınırlandırma getirme yetkisi Güvenlik Konseyi'ne aittir. Bunun dışında alınan kararların hukuken bir değeri yoktur. Ben bu hukuka uyduğum sürece de hiç kimse bana ne yapacağımı dikte edemez.

Gerçekten Putin bir hukuk timsali mi acaba?

Bu sorunun cevabını vermek için öncelikle Uluslararası Hukuk'un gerçek anlamıyla hukuk olup olmadığına bakmak gerekiyor.

Kısaca hukukun tanımını yapalım. Hukuk, toplum yaşamını düzenlemek için, uygulanması devlet tarafından yaptırıma bağlanmış kurallar biçimine denir

Burada devlet yerine devletler, toplum yerine de uluslararası toplum dememiz gerekiyor.

Hukukun olmazsa olmazı yaptırıma bağlanma şartı Uluslararası Hukuk'ta var mıdır?

Zayıf veya arkasını BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden biri veya bir kaçına dayamamış ülkeler için sonuna kadar vardır. Yaptırımın kralını yaparlar.

Ya güçlü veya arkasını sağlam direğe bağlamış ülkeler için böyle bir yaptırım ihtimali söz konusu mudur? Maalesef hayır!

Öyleyse böyle bir hukuka hukuk denemez. Öncelikle hukuk objektif olmalıdır, herkese eşit şekilde uygulanmalıdır. 

BM'nin kuruluş amaçlarının ve oluşturduğu hukukun ideal olması, uygulanabilirliğindeki zaaf nedeniyle, ideal sonuçları da doğurmamaktadır. 

BM, kuruluş amaçlarını, "Adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş" olarak tanımlamaktadır.

Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel düzeyde yasaklayan antlaşma da Birleşmiş Milletler Antlaşması'dır.

Kağıt üzerinde ne kadar güzel ifadeler değil mi? Bu şekilde dünyada adalet tesis edilecek, bütün ülkelerin hakları gözetilecek ve yerine getirilecek. 

Daha da önemlisi, bu antlaşmayla bundan böyle ülkeler birbirlerine karşı kuvvet kullanamayacaklar.

Yani artık bu antlaşmadan sonra dünya üzerindeki savaşlar tarihe karışacaklar.  

Peki, geçen süreçte yazılanlar gibi mi olmuştur? Ne yazık ki bu sorunun cevabı olumsuzdur.

BM'nin kuruluş tarihine ve yapısına kısaca değindikten sonra tarihi süreç içerisinde bu antlaşmanın sonuçlarına değinmek istiyorum.

1. Dünya Savaşı'ndan sonra, uluslarararası ihtilafların barışcıl yollarla çözülmesi amacıyla 1920'de kurulan Cemiyeti Akvam'ın (Milletler Cemiyeti) 2. Dünya Savaşı'na engel olamaması üzerine, 1945 yılında Birleşmiş Milletler kurulmuştur. Yukarıda da ifade ettiğim gibi kurulan bu yeni örgüt, bir daha savaş olmaması için savaşı yasaklamıştır.

Birleşmiş Milletler antlaşmasına göre yürütme organı olarak Güvenlik Konseyi oluşturulmuştur. Bu konseyin, beş daimi, on da geçici olmak üzere, 15 üyesi bulunmaktadır. Konsey, 15 üyesinden 9'unun oyuyla kararlarını almaktadır.

İşte BM'nin zayıf karnı burasıdır. Beş daimi üye Amerika, İngiltere, Fransa, SSCB (Şimdiki Rusya) ve Çin'dir. Bu ülkeler 2. Dünya Savaşı'nın galip ülkeleridir ve BM anltlaşmasına göre bu beş ülkeye 'veto' hakkı tanınmıştır.

Bu nedenledir ki, savaşların engellenmesi bir tarafa, bizatihi bu beş ülke tarafından bu antlaşma defalarca ihlal edilmiş ve hiçbir yaptırım yapılamamıştır.

Yani devletler arasındaki anlaşmazlıkları ve hukuksuzlukları önlemek amacıyla yürütme organı olarak oluşturulan Güvenlik Konseyi'nin yapısının bizzat kendisi, Güvenlik Konseyi'ni bloke etme sonucunu doğurmaktadır.

Sovyetler Birliği'nin Çekoslavakya, Macaristan ve Afganistan'ı, aynı şekilde Amerika'nın Afganistan ve Irak'ı  işgal etmesi bunun örnekleridir.

Bunun dışında, İsrail örneğinde olduğu gibi, arkasını beş daimi ülkeden birine dayayan ülkelerin yaptığı hukuksuzluklar karşısında da yine BM çaresiz kalmaktadır. BM Genel Kurulu bir karar alıyor, ki burada çoğunlukla karar alınıyor, iş bu kararın uygulanması için Güvenlik Konseyi'ne geldiğinde sanki duvara tosluyor! 

Güncel bir örnek olması açısından, Suriye rejiminin kendi halkına karşı yürüttüğü katliamı durdurmak için toplanan Güvenlik Konseyi'nde, Rusya ve Çin'in vetoları nedeniyle karar alınamamıştır. 

Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerdeki çıkışı da Güvenlik Konseyi'nin bu adaletsiz yapısı ile ilgiliydi.

Düşünebiliyor musunuz, BM'ye üye 193 üye ülkeden 192'si bir karar almak isteyecek, ama bir üye veto ettiği için bu karar alınamayacak.

Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi? Onun çin BM antlaşmasına dayalı Uluslararası Hukuk, gerçek anlamıyla hukuk olarak adlandırılamaz.

Her olayda beş üyeden birinin veto edebileceğini düşündüğümüzde, bu hukukun pratikte bir uygulama alanı da çok uzak bir ihtimal olarak gözükmektedir.

Sonuç itibariyle dünyamızda savaşlar yasak olmasına rağmen, yine devam ediyor. Nükleer silahların varlığı bir ölçüde geniş kapsamlı bir savaşı frenliyor.

BM'nin bir diğer önemli amacı olan, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlama noktasında da, dünyadaki gelir adaletsizliğinin hat safhaya ulaşması, açlıktan kitlesel ölümler ve kıtlıkların hüküm sürmesi nedeniyle, bu konuda da başarının olduğu söylenemez.

Güçlünün hukukunun korunduğu bir sistemden başka türlü bir sonucun beklenmesi de abesle iştigaldir.

Güçlünün hukuku ne demektir? Elinde güçlü silahı, güçlü statüsü olanın haklı olması demektir. Yani başka bir tanımlamayla 'Mafya Hukuku'!

Onun için Putin'in, bazılarına göre Türkiye'ye, bana göre ise Batı ülkelerine meydan okuması, ultimatom çekmesi, malumun ilamından başka bir şey değildir.

Kendisinin tek başına engelleyebileceği, veto edebileceği bir konseyin kararını hukuk diye yutturmaya kalkışması ise gerçekte dünya ile dalga geçmekten başka bir şey değildir. Sözüm ona ben hukuka sonuna kadar bağlıyım, mesajı veriyor!

Aslında Putin, "Ben ne dersem odur" demek istiyor. Açıklamasının bu kadar kaba ve tehditkâr olmasının nedeni belki de, "Ben sizin hukuksuzluklarınıza karışıyormuyum ki siz bana karışıyorsunuz" sitemidir. 

Teşbihte hata olmaz derler...

Bu haliyle BM Güvenlik Konseyi'nin, meşhur Kurtlar Vadisi Konseyi'nden ne farkı vardır ki?

 

 

Hasan Basri Özgen

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..