Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '08

 
Kategori
Yolculuk
 

Bodrum Bodrum

Bodrum Bodrum
 

Şubatın yirmibiri gecenin onbirbuçuğu Topçular iskelesindeyim yahut Eskihisar.
Bi türlü öğrenemedim şunların hangisi, hangisi. Aslında pek de öğrenmek istemedim.
Yeterince boş bilgi var zaten dimağda.

Şirketin Bodrum'daki pürüzlü bir işini halletmeye gidiyorum. İsmini vermek istemediğim bir otobüs firmasındayım. Patron ve yandaşları ısrar edip "12-13 saat otobüs çekilir mi kardeşim bin uçağa git bi saatte" dediler de ben peygamber demedim. Uçaktan tırsıyorum kardeşim zorla mı?
Hem bu otobüsle gidilir kardeşim. Tekli koltuklar, kişiye özel kısıtlı sayıda da olsa müzik seçenekli kulaklıklar, hizmette kusur ve de sınır yoklar falan.

Tamam, eyvallah uçak bir saatte götürüyor da benim ömründen kaç saat kaç sene gidiyor bunu kimse bilmiyor. Hala kendime o demir yığının havada nasıl asılı kaldığını izah edememişken ve en ufak bir sarsıntıda bir Kubrick, bir Hitchcock halt etmişse benim gerilim ambianslarımın yanında binilir mi o demirden kanata?
Binilmez elbet.

O yüzden otobosün uçağa yönelik üstünlüklerini say say bitmez abicim. Ayrıca ufak bir kültürazi hesabı yaparsak uçak kalktı mı, kaltıysa boşluğa ne zaman girecek, girerse ne zaman çıkacak, iniş takımları açılacak mı, açılırsa nasıl açılacak, sancılı mı olacak sancısız mı olacak derken elindeki dergi yahut kitaba odaklanamıyor insan. Evet ödleğin tekiyim ben abicim itiraf ediyorum. Hem yıllarca "Dönis Berkamp" Arsınılla deplasmanlara gitmedi de ne kaybetti topçuluğundan. Neyse dönülmez ufuklara daldık yine.

Kitap gidiyorduk huşu içinde okunacak yegane mekanlardır, yolculuklardır otobüsler filan. Ama işte öyle olmuyor her zaman. Sağ ön çaprazda bir bey abi yanında çocuğu mütemadiyen bıdı bıdı vıdı vıdı kafamız oldu pres ütü. Hadi çocuk, çocuk da be adam afedersin sen ne halt yemeye yüksek volumden şeyedip okuduğunu anlamayı bırak dinlediğinden şüphe ettiriyorsun insanı yahu. Saat gecenin üçünü vurmamış olabilir ama yine de uyuyanlar var. Misal hemen arkadamki hoş bayan, sağımdaki altın kızlar falan.

La havle çekip müziğin de sesini yükseltip elimdeki kitaba gömüldüm. Otobüs de gidiyor kendince..
Sonra ne olduysa her şey birdenbire oldu Orhan Veli timsali!

Ön koltuklarda gençten bir adam ama bizim gürültücü baba değil. Lakin en az bizimkisi kadar kıl ve yüksek perdeden konuşuyor. Yüksek sesle ve nefes almaksızın bir şeyler anlatıyor yanındakilere. Hayır o bi derece nasılsa alıştık seyahat boyunca kafamızın ütülenmesine. Beni kızdıran yanımdan geçip arkamdaki hoş bayana yazılması fütursuzca. Kızdım tabi "hoop n'oluyo lan yazılmışı var burda" demeye kalmadan yine ön tarafta 13-15 yaşlarında bir ergenin peydah olmasıyla elinde bir çanta dışarı fırlaması bir oldu. Durur muyum olayın tanığı olarak ben de peşinden atladım tabi. Koş koş peşinden tenhada kıstırdık bunu ne vakit yanıma geldiğini anlayamadığım bi abi ile. Tam "naptın lan çantayı" diye sorgularken olay mahalline gelen polislerden biri çekiştirmeye başladı beni.
Gözlerimi şöyle bir ovuşturdum gençten biri bir şeyler mırıldanıyor karşımda.

-Şşşt abi uyan hadi geldik. Bodrum Otogar.
-Eyvallah gözüm.

2008 Şubat 22, Bodrumda sigara içilmeyen bir internet cafe.(Bravo onlara)

Foto : Tuzluk
 
Toplam blog
: 39
: 765
Kayıt tarihi
: 21.10.06
 
 

Özel biri değilim. Sıradan bir yaşam süren sıradan bir adamım. Çok geçmeden adım unutulur. Tuzluk...