Bodrum deyince…

Bodrum deyince herkesin aklına mutlaka bir şeyler gelir.

Kimi için sabahlara kadar eğlence demek barlar sokağında.

Kimi için bronzlaşmak demek sosyete beachlerinde.

Kimi için sörf demek rüzgarı bol koylarda.

Kimi için kazanç demek turizm sezonunda.

Kimi için rakı-balık ve çökertme türküsü demek

Burasıda Asbat değil Halil'im
Aman Bitez yalısı
Yüreğime acı saldı
Dostlar kurşun yarası

Medya için bile bir anlamı var; eğlence ve ünlüler …

*

Benim içinse Bodrum; Turgut reis ve bir süre soluklanmak demek.

Deniz demek, rüzgar demek, yaseminlerle, melisalarla hasret gidermek demek, günbatımlarında yorgunluk atmak demek…

*

Önce Bodrum karşılar bizi masmavi ve bembeyaz renkleriyle ile. Merhabalaşırız sessizce, sonra ver elini Turgut reis.Yol üzerindeki antik tiyatro, ardından da Ortakent (Müskebi) gülümser bize,

Sonra da Turgut reis hoş geldin der esen rüzgarıyla..

*

Bodrum deyince çoğu zaman ilk akla gelen, tarih ve sünger olmasa da Bodrum önemli bir tarihi yerleşim yeridir.

Antik dünyanın yedi harikasından birinin bulunduğu bir yer olan Bodrum, hem tarihin babası Herodot’un memleketi, hem de Karya’lıların başkentiydi.

Antik dönemde Anadolu’nun güneybatısında yer alan ve yaklaşık olarak Muğla ili sınırlarını kapsayan bölge Karya olarak adlandırılıyordu. Bu yörede yaşayan halkada, başkanları Kar’dan dolayı Karlar deniyordu. Karya’nın ilk başkenti Mylasa (Milas) kentiydi.

Karya hükümdarından olan Mausolos (MÖ 377-353), hükümdar olduktan sonra başkenti Milas’tan Halikarnassos’a (Bodrum) taşımış, çevredeki kentleri Halikarnassos’a göçe zorlamış ve kenti surlarla çevirerek büyütmüş.

Karya Kralı Mausolos daha sağ iken kendisi için Bodrum’da bir mezar anıtı inşa ettirmeye başlamış, doğu-batı sentezi olan ve kendisinin bitiremediği anıt Mausolos’un eşi ve kızkardeşi olan Artemis tarafından bitirilmiş. Antik dönemin Keops piramitinden sonra en yüksek anıtı olan ve Mausolos için inşa edilen mezar anıtının ölçüleri öyle büyük, heykel ve rölyefleri o kadar çokmuş ki, bu görkemli yapı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmiş.

Daha sonra tüm büyük mezar anıtları Mausoleum olarak adlandırılmaya başlamış.

Yüzyıllarca ayakta duran Mausoleum 1304 depreminde yıkılmış, daha sonra da taşları 15.yy’da inşa edilen Bodrum Kalesi’nde kullanılmış.

Ancak anıta ait kabartma ve heykellerin çoğu (üstelik Osmanlı’nın verdiği izinle) yerlerinden sökülerek British Museum’a götürülmüş.Şimdi anıttan geriye temel kalıntıları, mezar odası ve birkaç sütun parçası kalmış.

Ama Rodoslu Saint Jean şövalyelerince inşa edilen Bodrum’un simgesi kale, son derece sağlam ve görülmeye değer.

*

Aslında Bodrum’un tarihi ile ilgili yazılacak anlatılacak şeyleri blog yazılarına sığdırmak mümkün değil. Kısa bir hatırlatma benimkisi.

Bunların dışında bodrum deyince çok azımızın aklına gelen ve yazılmadan geçilmemesi gereken kişi de Bodrum’u tanıtan Halikarnas balıkçısıdır.

*

Geçmişinin olanca görkemine karşın Bodrum, geçtiğimiz yüzyılda küçük bir balıkçı kasabasına dönüşmüş, yolu izi olmayan bir sürgün yeri olmuştur. Dünyanın en güzel kokulu mandalinaların yetiştiği, sünger deyince ilk akla gelen bu sahil kasabasının kaderi Halikarnas Balıkçısı’nın sürgün olarak gelmesiyle birlikte değişir. Ünlü yazar sürgün olarak geldiği Bodrum’un tutsağı olur ve cezası bittikten sonra da buradan ayrılamaz. Öykülerinde Ege’nin yoksul balıkçılarını, sünger avcılarını, dalgıçlarını anlatır.

*

Ve bence Bodrum için en güzel sözü de Halikarnas Balıkçısı söylemiştir;

“Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler..”

*

Şimdi özlem giderme zamanı…

Sonra balıkçının dediği gibi aklımı ama yanında kalbimi de bırakır dönerim.

*

Haziran 2011 / Kurşun