Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '11

 
Kategori
Kitap
 

Boksör

Geçen gün bir kitap bitirdim. Yazarı Jack London. Kitabın adı; Boksör. 

Yazarın ilk okumuş olduğum eseri olduğu için buna aslında bir "tanışma" diyebiliriz. Yazarla tanıştık yani. İlk karşılaşmalar tanışmadır ki zaten? 

İlk defa karşılaşırsın birisiyle, işiniz uzunsa onunla ilk intibalar oluşur. Bakarsın, tanırsın. 

"Kimdir karşındaki? Kimdir yani, neyin nesidir? Huyu suyu nasıldır? İyi anlaşırmıyız, dost olurmuyuz?" gibi düşünceler oluşur kafanda. 

Tüm ilk karşılaşmalarda bu geçerlidir. İster sokakta birisiyle karşılaş, ister yazdığı bir yazısıyla karşılaş o kişinin. 

Kitabın önce; biraz arka kapağına, çevirmenin kitabı ifade edişine baktım. Kitabın ilk sayfasına baktım; daha yeni çevrilmiş Türkçe'ye. Pek bilinen bir eseri değil yani London'un. Olsun yine de sonuçta bu Jack London. Koskoca yazar. 

Daha önceden malumatım vardı London hakkında; aynı Hemingway gibi sadelikle yazarmış bu adam. İyi. Açtım kitabı okumaya başladım. Kitap dediğim de yetmiş yedi sayfa. Evet; sadece yetmiş yedi. Neden bilmiyorum; ince kitapları okumayı çok seviyorum. Aslında nedenini biliyorum; üşeniyorum. Uzun soluklu okumaya üşeniyorum, neyse. 

Hikaye başladı. Harbiden basit, sade anlatımyla tane tane gidiyor cümleler, paragraflar. Ha bu arada ben zaten yazarın özgeçmişine bir göz atmıştım bayağı bir önceden. Adamın hayatı, geçmişi sıkıntılı. Altın aramış, ava gitmiş avlamış. Kavga, dövüş, doğa, ohooo, karman çorman.... Neyse, kitabın adı yakışıyor yani kendisine. 

Harbiden de adam hikayeyi boks temalı olmasına rağmen yine de "doğa" ya oturtmayı bilmiş. Efendim hikayede bir çocuk var, çok ama çok güçlü. En güçlü, tek güçlü. Doğada yetişmiş büyümüş. 

Tüm boksörleri dövüyor, yeniyor ringte ama maç yapmıyor. Yani insanlar maç izlemek istiyor. Heyecan istiyor. İşin içinde bir çekişme, cilve, mücadele olsun istiyorlar. Eğlenmek istiyorlar. Ama bunları bulamıyorlar bu yenilmez çocuğu izlediklerinde. Organizatöler ve boksörler de o gelene kadar halkın bu ihtiyacını karşılıyorlarmış, danışıklı dövüşerek. Ama bu çocuk kırsaldan gelmiş anlamıyor. Çok da saf, kötülük nedir hiç bilmiyor. Hile, şike nedir hiç bir halt çaktığı yok. 

Ya dünya şampiyonu karşısına çıkıyor, bu bir vuruyor, deviriyor adamı. Ya oğlum dur bir hele. Gene yenersin. İşi uzat sen. Bu sektörde tonla para dönüyor. Bahisler var, reklamlar var. Var oğlu var. Millet maç izlemek istiyor, sen izin vermiyorsun. Ben böyle okurken kitabı, sayfaların içinden çocuk döndü bana sordu; 

"Kim güçlü onu görmek istemiyorlar mı?" diye. O sırada salon kalabalıktı eşim vardı, akrabalar vardı. Duyulmamıştır yani bu konuşmalar. 

"Hayır oğlum maç izlemek istiyorlar, mücadele görmek istiyorlar. Onlar bir yalana kanmak istiyorlar. Sen şimdi insanları sevindir, aynı zamanda menajerin de paraları götürsün" dedim ben de ona içimden. 

Ya bu oğlan bir de bir kıza aşık oldu. Kız gazeteci. Kız dedi buna "bak bu dünyada işler böyle dönüyor sen ise melek gibi safsın nerde yetiştin sen?" O da "dağdan geldim kötülük bilmem" diyor. "Ama senin hatrın için kötü olurum canım benim" gibi bir şeyler diyor. "Gel buralardan gidelim" diyor. Ama işte önünde son bir maç daha var esas oğlanın. 

O son maça aslında tüm düğümleri çözmek için çıkıyor çocuk. Ben şimdi burada sonucu söylemeyeceğim siz kitaptan okursunuz artık. Ama finalde Jack London'un hayata karşı duruşunu görebilirsiniz. Yani ben gördüm. Böylece ilk intiba olumluydu. Sevdim yani Jack' i. Edebi bir dost olabiliriz. Adam sadece kısacık bir hikayeyle ustalığını kanıtladı. İmrendim vallahi. İmrendim mi? Hayırdır acaba! 

not: Kitapta Büyük pehlivanımız Koca Yusuf da var. Sadece bir karede gözüküyor. Eserin yazıldığı tarihi buradan çıkarabilirsiniz. 

 
Toplam blog
: 36
: 1054
Kayıt tarihi
: 26.08.10
 
 

1983 Ankara doğumlu olan yazar, evli ve bir çocuk babasıdır. ..