Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '07

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Bolivya

Bolivya
 

Eğer bir gece vakti ay ışığında eski mi eski bir otobüsün arka koltuğunda tümüyle yerli insanların bulunduğu bir grupla la Paz’a doğru gitmek için yola çıkarsanız, çölümsü bir arazide geceyi yararak ilerlerken tarif edilmez duygular içinde olursunuz. Önce yitmişlik duygusuna kapılır, hiç tanıdık gelmeyen yüzler ve coğrafyalara bakıp şu soruyu kaçınılmaz sorarsınız iç dünyanıza "Ne işim var benim buralarda?"

Saatler sonra yolu yarıladığınızda yaş ortalaması bir hayli yüksek olan yolcuların ellerindeki koko yaprağı kaselerindeki miktar azaldıkça kendilerinden geçip sızıverdiklerine tanıklık edebilirsiniz. Kuma saplanmamak için altı en az bir metre yüksek olan kamyondan bozma aracınız bu sırada Amarindo yerlilerinin çoğunlukta olduğu maden kenti Oruro’nun terminaline yanaşmış olabilir. Kaldı ki Bolivya’da iseniz nereye giderseniz gidin, yerlilerin çoğunlukta olmadığı bir kent, kasaba, köy ya da herhangi bir başka yerleşme göremezsiniz. Oruro’dan sonra La Paz’a sadece üç saatlik bir yolunuz kalır. Önceki kısımların aksine yolun bu bölümü virajsız ve asfalttır.

Andların üzerinde bir mantar gibi duran 6438 metre yüksekliğindeki İllimani Dağı’nın çevresinde Chuquiago kovuğunda bulunan La Paz’ı uzaktan görme şansınız yok. Kentin çevresindeki uydukent El Alto’ya geldiğinizde koca başkentin bir çukurun içine adeta gizlendiğini görürsünüz. La Paz’a olan hayranlığınız işte tam da anda başlar. Tuğlalarla yapılmış ve hiç biri sıvanmamış gecekonduların serpiştirildiği kahverengine bürünmüş yamaçlardan keskin virajlar dönerek bir süre alçaldık. Koloni dönemindeki hantal binalar ve başkentin oturduğu çukurun tabanından yükselen çok katlı modern binaların arasından geçip en önemli meydan olan Plaza Murillo yakınında yer alan ve tüm beackpeacers’ların (sırt çantalı gezginlerin) mutlak uğrak yeri olan Torino Oteline yerleştim.

Eğer bir gezginseniz ve yolunuz bir şekilde La Paz’a düşmüşse Hotel Torino’da kalmak öncelikli hedefiniz olmalı. Hem öyle pahalıda değil, kişi başı beş dolar. Ama esas önemlisi Avrupa’dan çıkıp Güney Amerika’yı baştan aşağı gezmeye gelen kişilerin yolları mutlaka bu otelde kesişiyor. Latin Amerika’nın kuzeyini gezip güneyine gidecek olanların ya da güneyini gezip kuzeye gidecek olanların yolunun kesiştiği en önemli yerlerden biri burası. Hal böyle olunca farklı yönde rotalara gidecek olan gezginler lobide doğal olarak buluşup birbirlerine gidilecek yerler ile ilgili detaylı bilgiler ve en son haberleri veriyorlar. Hatta aynı yöne gidecekler ise burada tanışıp bir süre birlikte keşfe çıkıyorlar kıtayı. Torino Oteli üstlendiği bu misyondan dolayı bir belgesele de konu olmuş ve bu özelliği ile tüm dünyada bir çok gezginin tanıdığı bir durak haline gelmiş. Lobinin duvarlarına asılmış sayısız bilgi ilanı bulunuyor. Kimi treking için arkadaş arıyor, kimi birlikte araç kiralamak için dördüncü kişiyi arıyor, kimi gezi ile ilgiliçeşitli bilgiler veriyor. Hemen alt katında dünya ile bağlantı kuracak imkanları sunarken bu arada çok leziz yiyecek ve içecek imkanları sunmayıda ihmal etmiyor. Dahada acıktıysanız bence La Paz’ın en leziz yemeklerinin yapıldığı, bu nedenle sadece biz gezginlerin değil yerlilerinde çok rağbet ettiği, geniş avlusundaki restauranta geçip yerel müzisyenlerinin canlı performansları eşliğinde yemeklerinizi yiyebilirsiniz. İster kuzeyde Venezuella’dan başlasın isterse güneyde Arjantin'den, bir yılllık Güney Amerika gezisine çıkanlar için her iki yöndede gezinin yarısı la Paz’da sona erdiği için buraya ulaşanlar en az bir iki hafta burada dinlenmek ve ufak tefek işlerini halletmek için kalırlar. Bu sırada kimi çeşitli neşriyatlara yada web sayfalarına yazılarını yazar, kimi fotoğraflarını gönderir, kimi çamaşırlarını yıkar ya da yıkatmaya verir, kimi bir arkadaşını bekler, kimi de katıksız dinlenir.

Bolivya’yı diğer tüm Güney ve Orta Amerika ülkelerinden ayıran en önemli özelliği nüfusun büyük çoğunluğunun yerlilerden oluşması. On milyona yakın nüfusun yüzde 80’ine yakın bir kısmı yerlilerden oluşuyor. Geri kalan az bir grup ise "Cholos" diye bilinen beyazların dedeleri ile yerlilerin karışımından oluşuyor. Yerli nüfus kendi aralarında çeşitli gruplara ayrılıyor. Başta Aymara yerlileri olmak üzere, Quechualar, Amarindolar, Gaucholar gibi .

Ülke coğrafyasının önemli bir bölümü And Dağları’nın yüksek düzlükleriyle kaplı. 7000 metreye varan İlkampane Dağı’nın eteklerinde bulunan ve 4000 ile 5000 metre yüksekliğindeki Altiplano Platosu lama çobanlığı yapan Aymara yerlileri için biçilmiş bir kaftan niteliği taşır. Bu yüksekliği ile plato adeta Tibet Platosu’nun Güney Amerika şubesi niteliğindedir. Bolivya halkınında büyük çoğunluğu bu yüksek bölge civarında yaşar.

Ülkenin kuzey ve doğu kesimleri özellikle Brezilya sınırına yakın olan bölgeler yarı tropik iklim özelliği ile alçak vadiler ve yemyeşil bitki örtüsüyle kaplı. Ulaşılması zor bir ormanlık bölge olduğu için Che Guevara yakalanmadan önce o bölede saklanmış. Bolivya'nın güneydoğu kısmını ülkenin en büyük vadisi olan Gron Chaco Vadisi teşkil ediyor. Bu bölgede bol miktarda petrol ve doğalgaz çıkartılıyor. Bu doğalgazlar bir boru hattıyla Brezilya’ya gönderiliyor. Ülkenin ortasınıdan kuzey güney yönünde uzanan And Dağların’nın doğusunda kalan kısımları alçak ve bol yağış sayesinde sıcak bir tropikal iklim özelliği gösterirken dağlık ve yüksekte kalmış kurak platolar bir damla suya hasret kalıyor. (özellikle Atakama çölü çevresi)

İspanyolca tüm kıtada olduğu gibi (Brezilya hariç) resmi dil olmasına rağmen, istisna olarak sadece Bolivya’da nüfusun ancak üçte biri günlük olarak bu dili konuşuyor. İspanyolca konuşanlar aynı zamanda Aymaraların veya Queshuaların dillerini konuşurlar. Ancak konu dine gelince değişiklik ortadan kalkıyor. Halkın yüzde 95'i Katolik. Yinede özellikle ibadet şekillerinde ve kültürlerinde eski inançların etkileri görülüyor. Tüm kıtada eğitim seviyesinin, okuma yazma oranının ve milli gelirin en düşük olduğu ülke Bolivya. Ekoomisinin temeli hala madenciliğe dayanıyor. İspanyollar uzun süre gümüş, kalay, bakır gibi önemli madenleri kendi memleketlerine taşımışlar. On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde gümüş madenleri azalmış, 20. yüzyılın başlarında da kalay işletmeciliği gümüşün yerini almış. Bu gün ülkenin en büyük geliri olan kalay üretimi bakımından dünyada ikinci sırada yer alıyor.

Ülkenin tarihine gelince: On beşinci asır ortalarına doğru şimdiki Peru tarafından gelen İnkalar, Aymaraların bir kısmını yenerek Bolivya'nın Altiplano bölgesini ele geçirirler. Ancak Aymaralar etraftaki dağlara yerleşirler ve İnkalar ile anlaşarak orada yaşamaya başlarlar. 1531'de Francisco Pizarro komutasında Cusco’ya gelen İspanyollar, İnkalarla yaptıkları savaşlar sonucu 1528'de Bolivya'nın tamamını ele geçirirler.

16. yüzylıda dillere destan olan zengin gümüş yataklarında yerlileri köle olarak çalıştırmaya başlarlar. 1650 yılında koloninin merkezi olan Potosi şehri 150.000 nüfusu ile Latin Amerika'nın en büyük kenti haline gelir. İspanyolların yerli halka yaptıkları baskı ve sömürü 17 ve 18. yüzylı boyunca devam eder. Bunun üzerine yerliler isyan bayraklarını açarlar. Uzun savaşlar sonucunda 1825 tarihinde İspanyollar Bolivya'nın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kalır.

1883 yılında ise Güherçile Savaşı’nda Bolivya Şili'ye yenilir ve Büyük Okyanus kıyılarını bu ülkeye bırakmak zorunda kalır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaptığı savaşlarda ise güneydeki topraklarının bir kısımın Brezilya'ya, bir kısmınıda Paraguay'a bırakmak zorunda kalır. (Buna rağmen günümüzde bile topraklarının yüzölçümü Türkiye’den daha fazla.) Sonraki yıllarda ise diğer tüm Latin ülkeleri gibi sürekli bir istikrarsızlık, iç çatışmalar, siyasi ve askeri krizler ve bunlara bağlı olarak ekonomik darboğazlar yaşar.

devam edecek

 
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

1970 Adana doğumluyum. Marmara Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğini bitirdim. Türkiye'nin yedi coğra..