Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '14

 
Kategori
Söyleşi
 

Bolu, Mudurnu'ya bağlı Yeniceşıhlar köyü, taşocağına karşı verdiği örnek mücadeleyi kazandı.

Bolu, Mudurnu'ya bağlı Yeniceşıhlar köyü, taşocağına karşı verdiği örnek mücadeleyi kazandı.
 

Bolu’nun Mudurnu ilçesine bağlı Yeniceşıhlar köyünde açılan taşocağı, köy sakinlerinin direnişi ile karşılaştı. Usulsüzlüklere rağmen çalışmalarına devam eden işletmenin çalışma izni, köylülerin açtığı dava sonucu iptal edildi. Örnek bir direniş sergileyen Yeniceşıhlar köyü halkı toprağını, dağını, tarlalarını, su kaynaklarını ve değerlerini korudu. Köyün kızı Fatma Cantürk Pekcan’dan dinleyelim.

Köyünüzde taş ocağı açıldığını nasıl haber aldınız? İlk tepkiniz ne oldu?

Telefonuma gelen bir mesajla yengemin jandarma tarafından sürüklendiğini ve hastanede olduğunu öğrendim. Bolu’daydık. Çoluk çocuk köye gittik. O sabahı nasıl ettik bilmiyorum. Sabah erken saatlerde geçmeye başladı araçlar. Önce jandarmalar geldi. Jandarmanın arasında şirketin sahiplerini de gördük. Kim çektiyse römorkları geceden dere yatağına çekmişler. Usulsüz yaptıkları yola. Köyümüzün insanları ile ben de çıktım. Hepimiz çıktık o esnada dışarıya. Köprüden geçerken karşıdan hızlı bir şekilde gelen araçların önünde kaldık. Yanımda köyün yaşlılarından insanlar var. Karşıdan hızla gelen aracı ve önümdeki yaşlı insanları düşünürken birden arkamdan bir şey vurdu. Kepçenin içinde buldum kendimi. Kalkamadım. Ayaklarım sallandı. Kepçe devam etti. İnsanlar geldi, jandarma geldi. Yaşlılarımız büyük bir şaşkınlıkla ‘’ne yapıyorsunuz böyle bizi öldürecek misiniz? Atıverin dereye de olsun bitsin’’ dediler. Bir anda tansiyonum çıktı daha önce böyle bir şeyle hiç karşılaşmamışım! Hal böyle olunca köylümüz bu saygısız insanlara karşı direnmenin gerekli olduğu kararına ve hissine vardı.

Taş ocağına direniş çadırı kurduk. Köylünün açlık grevine başladığı çadır. İlk direnişimiz açlık greviyle başladı. Yaşlılar olduğu için aramızda hepsi birer gün açlığa girdiler. O çadırı kendi alanları olduğu gerekçesiyle kullandırtmadılar bize. Önce açlık grevi, sonra yol direnişleri. Tartaklamalara ve sürüklemelere rağmen o noktayı terk etmedik. Birbirimizden kopmadık, kalabalık dağılmadı, destek aldık. 4 - 4.5 ay sürdü bu süre. Nisan ayından bu yana devam ediyordu. Mayıs itibariyle halk harekete geçti.

Taş ocaklarının çevredeki bitki örtüsüne, hava kalitesine, tarım yapılan alanlara, toprak yapısına ve hayvan ve bitki duyarlılığına olan etkileri olumsuz. Bu hem teoride hem pratikte kanıtlanmış bir gerçek. Bu olumsuz etkileri birebir yaşadınız. Yeniceşıhlar köyü olarak gerekirse araçların önünde durarak rızanız alınmadan yapılan bu çalışmaya ‘hayır’ dediniz. Bu çok takdire değer.

Annem bu köye gelin gelmiş. Benim doğup büyüdüğüm köy. Hatıralarımız var. Bunların bozulması bizi de bozdu. Hissiyatımızı bozdu. Benim çocukluğumda davar güderdik, keçi güderdik. Biz bu köyde büyüdük. Kırlarında, ormanlarında oynadık. Köyümüz, dağımız, suyumuz, kaynaklarımız atalarımızdan kalma savaşarak edinilmiş topraklar. Böyle üç kuruşa mı vereceğiz. Birilerinin gelip zorla para kazanma hırsı uğruna ormanları katletmesini, dağları delmesini hazmedemeyiz.

Yol boyu kullandıkları alan bizim köyümüzün yoludur. ‘’Bu yolu kullanamazsın’’ diyorlar. Bizim yerimizde eşkıyalık yapılıyor. Dinamitler patlatılıyor. 900 m. uzaklıkta çalışıyorlar. Kuşbakışı 2 km. olması gerekiyor yasaya göre. Köylünün tarlasına arazisine gittiği yolu kullanıyor ayrıca kuşbakışı 370 m. bir alan kullandıkları alan. 302 ad. izinsiz ağacı kaçak kestiler. Çok mücadele verdik, dayak yedik, küfür yedik. Yaşam alanlarımıza girildi. Pes etmedik. Yaşam alanını korumak suç mudur?

Sonra burası bir köy. Etrafta atletleriyle çalışan insanlar görmeye alışık değiliz. Tedirgin ve huzursuzuz. Yabancı insanlar gelip bizim gelenek ve adetlerimize hem saygı göstermeyen bir davranış içindeler hem de köyümüzü yağmalayan bir anlayış içindeler. Bu kabul edebileceğimiz bir şey değil. Dere yatağını haberimiz olmadan yol yapmışlar. Köyün girişine ‘inşaat sahasına aittir, girilmez, yasaktır’ tabelası asıp kendi köyümüzün girişini kapattılar. O dereden hayvanlarımız su içerdi. Üst kısmında hayvanlara tuz verdiğimiz tuzluklar olurdu. Çocukluğumuzun anıları var her bir yerinde. Ağaçları kestikleri yer bir zamanlar ormandı. Az gidersin hep bir su kenarı vardır. Biz de o derelerden çok sular içtik. Biz hayvanları kolladık onlar bizi. Ben bunu milletvekillerine anlattım. Jandarmaya anlattım. Sadece şehitlikten dolayı ‘’başınız sağolsun’’ dediler. Ölen dere yatağını kimse düşünmedi, şimdi akmayan yol olan bu yerde suyu kimse düşünmedi. Anılarımıza kimse saygı göstermedi. Duymadılar, hissetmediler! Sadece talan ederek para kazanmayı düşünüyorlar.

Dere yatağımıza yol yapan ve bizim hatıralarımıza bir an bile saygı göstermeden atalarımıza ait izleri bir çırpıda silen bu insanları burada görmek istemiyoruz.

Bu süreçte görmüş olduğunuz şiddet ve baskıya rağmen direnişinize devam ettiniz.

Jandarma baskısı bir taraftan şirket baskısı diğer taraftan sürekli köylüye taciz uygulandı. İnsanları hapis ve para cezası ile korkuttular. Yıldırmaya çalıştılar ama bölünmedik, yılmadık. Biraz iş dönemimize de geldi ama hep buradaydık. Topraklarımızın başındaydık. İstemediğimizi her seferinde tekrarladık. Zorladılar ve zorlamaya şiddet ve taciz ile devam ettiler.

Kepçe üzerime yürüdüğü için şikâyetçi olmak üzere jandarmaya gittim. Bir buçuk saat beklettiler. ‘’Daha bekletecek misiniz’’ diye sorduğumda ‘’bekleyin’’ dediler. Benden sonra şirket sahibi de geldi. Onunla görüştüler önce. Kanaatim odur ki şirket sahibinden şikâyetçi olacağım için ifademi almak istemediler.

Köylü ‘geçit vermeyeceğiz’ diye karar aldı. Jandarma geldi. Biz kapatmıştık yolu. Geldiler, gittiler, gittiler, geldiler. Robokoplarla beraber. 6 robokop 15-20 jandarma geldi. Çok yağmur yağmıştı. Usulsüz olarak dere yatağına açılan yolun üzerine oturduk. Jandarma karakol komutanı ‘’yolu açacaksınız, kalkacaksınız buradan’’ diye üzerimize geldi ve bir arkadaşımızın kolunu çekiştirdi. Benim de bu çekiştirmelerden ödem oluştu sol kolumda. Dizimden yukarı morluklar oluştu. ‘’Arabaya binin evlerinize bırakacağız’’ dediler. Binmedik arabaya. Öyle olunca ağabeyimi kelepçelediler. 17 yaşında yeğenim vardı, o çocuğun aynı komutan kolunu büktü aldı arkaya. Çocuğu da kelepçeledi. İnsanlar bu şiddet karşısında birbirlerinin yanındalar şükürler olsun. Zaten hep tanışız, akrabayız sonuçta. Birbirimize verdiğimiz destek çok kıymetli. Yine de aramızdan bazıları düştü bayıldı. Yılmadık, beklemeye devam ettik, hem gece hem gündüz.

Amaç kavga etmek değil zaten. Size karşı kaba kuvvet kullanılıyor. Sizler köy sakinleri olarak derdinizin dinlenmesi çabası içindesiniz. Bu dinlenmediği gibi hem geçiştiriliyor hem size rağmen ve varlığınız yok sayılıyormuşcasına çalışmalara devam ediliyor hem de tartaklanma ve şiddete maruz kalıyorsunuz. Bu kabul edilebilir bir şey değil!

Bizim köyde kavga bile olmamıştır. Bugüne kadar kimse jandarmalık da olmamıştır. Ben bu yaştayım böyle bir şey duymadım. Annem 77 yaşında. Kepçe beni sürüyünce annem de bana bakmak için hızla yürümüş, kazara yüksek bir yerden düştü o psikolojiyle. Kaburgalarında birkaç kırık oldu. Başında dikişler vardı. Yaralı haline rağmen elinde bastonuyla gelir orada jandarmanın karşısında dikilirdi. Ciddi anlamda darp edildiğimizde annem elinde bastonuyla koşar adım jandarmaların üzerine yürüdü. Bunlar hafızalardan silinmeyecek insan olanın görebileceği insan olmayanın ise göremeyeceği işlerdir. 

Bu yaşananlar ve üzücü anılar bizi çok derinden etkiledi. Halen daha mahkemelerimiz var devam ediyor. 82 yaşında kadının jandarma elini kolunu çekti. Bu yaşlı kadının evinin bir bölümü bile şirketin kiraladığı arazinin içindeydi. Köroğlu beton 98.000 hektarı kiralamış. Bu olabilir mi? Bu sıkıntılar yaşlılarımıza daha da ağır geldi. Korktular. Ama o halleriyle bile yanımızda durdular. Hapis ve para cezası ile jandarma şirketin korumalığını yaptı burada! Baskı gördük.  

Tarım arazilerine, ormanlık alanlara ve su kaynaklarına yakın yerlere taş ocağı izni verilmemesi gerekir. Tam tersine izin veriliyor ve bunu destekleyecek şekilde yanlı ve çalışma yerinin gerçek konumu ile ilgisi olmayan tutanaklar düzenleniyor.

Proje tanıtım dosyasında sabah 8’den akşam 5’e kadar ve 3 araçla çalışılacağı yazıyor. Ayrıca çalışacakları yerde iki tane çalının resmi var gibi göstermişler! O iki çalının resmini gösterip izin almışlar Ortada ormandan eser yok! 302 ağacımız kesildi. Dere yatağı yol oldu. Su kurudu. Çeşme kurudu. Kızlar pınarıydı çeşmenin ismi. Anılarımız silindi. Bu işletme köyün suyunu da, su kaynaklarını da tehdit ediyordu. Suyun kaynağına dek gelip dayanmışlardı neredeyse. 40 senedir 80 hanelik köyün su ihtiyacını karşılıyor o su kaynağı. Su olmadan yaşanır mı? Suyumuzu da toprağımızı da dağımızı da vermeyiz. Onlar hasta olursa biz de hasta oluruz. Sonra tozlar. Her yer toz içinde. Kamyonlara yüklenirken toz çıkıyor. Yolda seyir halindeyken etrafa toz saçılıyor. Kamyon malzemeyi boşaltırken toz. Bantlama ve elekleme sırasında toz. Ve bu tozlar her yere dağılıyor. Neredeyse nefes alamayacak hale geldik. Sebzeler, meyveler, ekip biçtiğimiz yerler ne olmasın!

Başka köyler ve yerleşim alanları da aynı tehditlere maruz kalıyorlar. Sizin gösterdiğiniz direnişi umarım herkes gösterir ve bu direniş herkese umut olur.

Munduçlar ile Yeniceşıhlar arasında bir kalker ocağı var. Munduçlar köyüne daha yakın. Marul yetişir oralarda çok güzel. Daha çok İstanbul’a götürülür orada yetişen marullar. Şu an çalışıyorlar. Çalışmaya başladıkları 5 aylık süreç içinde çamlar gri toz oldu, kurumaya başladı uçlarından. Ama o köy sesini çıkartamıyor! Niye biliyor musunuz? Şirket yöneticileri köyün gençlerini Çanakkale’ye tura gönderdi. Biz direnişimize devam ederken internet ortamından o gençler bize şöyle yazdılar; ‘’Yeniceşıhlar, siz neyin kafasını yaşıyorsunuz?’’ E, tabii işlerine gelmiyor.  Köyden yine birkaç kişiyi kandırmışlar, çalıştırıyorlar. Kültüre, emeğe saygı yok. Köroğlu beton 500 kişiye Ramazan’ da iftar yemeği verdi diye boy boy gazetelere çıktı. ‘’171 işçimiz çalışıyor. Aileleriyle beraber şu kadar kişi yapar. Biz onlara ekmek veriyoruz’’ dediler. Bunlar yazılı açıklama yapıyorlar. ‘’Biz doğayı koruyoruz, çevreyi koruyoruz, su kaynaklarına zarar vermiyoruz’’ diye. Biz de okuduk tabii. Biz de cevaben yazı yazdık. Gazeteye koydular. Altına 8 de fotoğraf koyduk. Onların çalışmalarından önce ve sonraki görüntüler olmak üzere talana dair çeşitli fotoğraflar. Çamları kestikleri kütük yapıp arabaya yükledikleri alan, yollara verilen tahribat, vs. biz hep haklıydık, elimizde bunun belgeleri de var. Onlar gazetelere daha çok haber yaptırabildiler. Biz de boş durmadık. Yerel ve ulusal TV kanallarıyla irtibatta idik. Abant TV de açık oturuma çıktık, 15 kişi konuştuk.

Bu oyunlar her köye aynı şekilde oynanıyor. İnsanlar uyumasın. İşbirlikçi buluyorlar, yalan yanlış insanları kandırıyorlar. Çaygökpınar köyüne aynı oyun oynanıyor şu anda. Köy muhtarı harekete geçmiş. Yürütme durdurulmuş ama hala sıkıntılar varmış.

Yürütmeyi durdurma kararı ile birlikte çabalarınızın meyvesini aldığınızda ne hissettiniz?

En son mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı çıktığında araçların geçtiğini gördük ve dikildik karşılarına. ‘’Bir daha size geçit yok’’ dedik. Geçit vermedik. Yürütmeyi durdurma kararından sonra aşağıya inmelerine de müsaade etmedik. Davullu zurnalı köy yolumuzda kutladık bu haberi. Bayramımız oldu o gün. Çaldık, oynadık. Hem dua ettik, hem teşekkür ettik. Kazandıktan sonra ruhsat iptali ve görevini kötüye kullanmaktan diğer resmi kurumlara da dava açtı avukatlarımız. Bizler de kendi haklarımız için dava açacağız onlara.

Size destek verenler de oldu. Bu destekler de çok önemliydi kanımca.

Bu süreçte bize desteğini esirgemeyen herkese teşekkürü bir borç biliriz. Mudurnu İpek Kültür festivalinde sesimizi duyurmaya çalıştık. 6000 ıslak imza topladık. 60 muhtarın imzasını verdik. Çok sayıda sivil toplum örgütlerinden destek aldık. Bolu Çevre Platformu en çok desteği verenlerdendir bize. İstanbul’dan Sarıyer belediyesi gönüllüleri destek verdi. Yeşil öfke destek verdi. Gizem diye bir kızımız geldi dışarıdan. O destek verdi. Yine de köylü bunu yapılan usulsüzlüklere dayanarak tek başına başardı aslında. Dayandıkça güçlendik. İlk etapta tedirgindik. Korktuk ama yılmadık. Birlikte olmanın gücünü hissettik. Yaşlılarımızı sindirmeye çalıştılar. Geride duranlar oldu aramızda ama birbirimizden kopmadık, kopartamadılar. Çok yalanlar döndü. Önce güçlü aileleri bölmeye çalıştılar. Köylünün olmadığı zamanlara denk getirerek kadınlarımızın fotoğraflarını çektiler. Bu bizim hoş karşıladığımız bir şey değildi.

Bolu Çevre Platformu’na özellikle teşekkür ederiz. Onlar geldiğinde 60-70 kişilik bir grup olduk. Köylü de pazardan döndü. Tescilli dağ yürüyüşü yaptıkları bir yol vardı. Hep beraber yürüdük orayı. Çok güzeldir bizim oralar. 45 çeşit endemik bitki türümüz var. Etrafı seyretmeye doyamaz insan. Kuş uçumu gibi bir noktada durduk ve aşağıyı izlemeye başladık. Ben de şöyle bir his oluştu. 5-6 yaşından beri Mudurnu’ya, Bolu’ya, Yeniceşıhlar’a giderken o yolu kullanırız biz. Benim dedem 85 yaşında vefat etti. Sözü dinlenen bir adamdı. Onu dinlemeyi severdim. Ak sakallıydı. Bizim dedemiz dülgerdi. Babasını küçük yaşlarda kaybetmiş. Anasının onu nasıl ne şartlarda yetiştirdiğini anlatırdı bize. Kars Sarıkamış’da donarak ölen askerlerden biri de benim dedemdi. Ninem çocuklarını büyütmek için yiyecek bulamamış. İşçilik yapmış, çok kar yağdığında bir şey de yetişmemiş. Meşe palamutu ile hayvanların pisliğinden ayırdığı arpaları taş değirmende öğüterek pişirip verirmiş çocuklarına. Şimdi yeni neslin yediği önünde yemediği arkasında! Yemeğini üreten insanlara, köylüye tavır ve davranışlarına bakın! Bu nasıl çelişki! Toprak neleri vermiyor ki. Biz ektiğimizi yerdik, helal lokmadır. Bizim köyümüzde bizim iznimiz alınmadan zorla ve korkutularak ağaçların kesilmesi, dere yatağının yol yapılması ve orada bir taş ocağı kurulması ile onların kazanacağı para helal mi oluyor? Sorarım size. Asla helal etmeyiz. Şimdi her şey para için talan ediliyor, daha çok ürün almak için toprak zehirleniyor, zirai ilaçlarla, hibrit tohumlarla. Vatanı korumak demek dağlarını, ormanlarını, arazilerini, bitkilerini ve hayvanları korumak demektir. Toprak olmadıktan sonra vatan nedir? Biz bu edeple büyüdük.

Verdiğiniz emekler için her birinizi can-ı gönülden kutlarım. Yüreğinize sağık.

 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..