Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '11

 
Kategori
Eğitim
 

Bölünme “paranoyası”

Bölünme “paranoyası”
 

Geçmişte anadiliyle ilgili talepler gündeme geldiğinde bunun ayrılmanın başlangıcı olacağını, ülkeyi parçalayacağını öne sürenlere ülke içinden ve aslında dışından da bir koro… 

“Biz bölünmeyiz…” 

“Kimse ayrılmayı istemiyor.” gibi yanıtlar verirlerdi. 

Gerçi kafasını kuma gömen AB ve ABD şakşakçıları bu ve benzeri şeyleri bugün de söylüyorlar ama hani ne denir “Görünen köy kılavuz istemez” 

Bundan bir süre önce Erbil’de toplanan Barzani’nin partisi İKDP’ nin kongresine Türkiye’den de bazı konuklar katıldı. 

Hatta öyle ki, iktidar partisinin yanında ana muhalefet partisi de iki kişiyle kongrede temsil edildi. 

Konukların, ABD desteğinde kukla bir devletin kurulmasında görevlendirilen Barzani’nin kongresine katılması oldukça önemli… 

Çünkü bu kongreye katılmak açıkça o kukla devleti tanımak anlamına gelmektedir.
Ancak bunun kadar önemli… 

Hatta daha da önemli olan bir konu daha var ki o da orada yapılan konuşmaların içeriğidir. 

Barzani konuşmasında öncelikle Kürt halkının “self determinasyon” hakkını vurguladı. 

Peki, self determinasyon nedir? diye aklınıza bir soru geldiğinde ki bazılarınız “self servis” sözcüğünden çıkarsama yapabilir. 

Belki gerçekten o şekilde de yorumlanabilir ama… 

“Self determinasyon” en bilinen tanımıyla kendi kaderini tayin hakkıdır. 

Daha açık bir tanımla da “ayrılma hakkı…” 

Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Biz bu self determinasyon hakkını aslında 2003 yılında tanıdık. 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1966 yılında kabul edip 1976’da yürürlüğe soktuğu. Türkiye’nin ancak 2000 yılında onaylayıp 2003 yılında TBMM’den geçirdiği ve halk arasında ikiz yasalar olarak da adlandırılan “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi” ile” Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin” Ortak olan birinci maddesinde özetle ne yazıyordu: “Tüm halkların kendi yazgılarını belirleme hakları vardır…” 

Peki, ya ikinci maddede: ” Bütün halklar uluslararası hukuka ve karşılıklı menfaat ilkesine dayanan uluslararası ekonomik işbirliği yükümlülüklerine zarar vermemek koşuluyla, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiç bir koşulda yoksun bırakılamaz. “ 

Yani açıkçası biz self determinasyonu yani ayrılma ve doğal kaynakları kullanma haklarını vereli yaklaşık yedi yıl olmuş. 

İşte bu yedi yıl içinde yapılan tüm operasyonlar ya da bir başka deyişle açılımlar…
Ülkede bir halkın değil, birden fazla halkın yaşadığını kanıtlamaya yönelik adımlardır. 

Ve tabi bunun da en önemlisi Anayasaya birden fazla halkın yaşadığının açıkça yazılması… 

Geçtiğimiz günlerde CIA ajanı Henry BARKEY ne demişti: 

” Çok fazla siyasi faaliyet var. Bazı şeyler oluyor ve bunları durdurmak çok zor. Pandora’nın kutusu açıldı, artık geri dönüş yok. Seçimden sonra hükümet hızlı adımlar atar. Anayasa değişikliği sorunu çözer. “ 

Yani bakmayın birilerinin iki dillilik gündeme geldiğinde yaygara koparmalarına falan… 

Hele bir seçimler geçsin… 

Siz asıl değişikliği işte o zaman göreceksiniz.

23–12–2010
Nusret KEBAPÇI 

 
Toplam blog
: 207
: 398
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Ben Ankara'da yaşayan kendi halinde okur yazar  bir öğretmenim...     ..