Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Booozaaa!

Booozaaa!
 

İşte tadı damağınızda kalacak, ağzınıza layık bir bardak boza


Çocukluğumda, (yani bundan yaklaşık 30 yıl önce!) kış geceleri sokaklar “booozaaa” diye bağıran bozacı Ali amcanın sesiyle çınlardı. Bazen Ali amcadan boza alır, üzerine mis gibi tarçın döker, keyifle içerdik bozalarımızı. 

Sonra bir gün annem yine bir kış gecesi televizyon izlerken bozanın nasıl yapıldığını öğrendi televizyondan. O günden sonra çoğunlukla annemin yaptığı nadiren de Ali amcadan aldığımız bozayı içmeye başladık. 

Günlerden bir gün ne göreyim? Aaa boza pet şişeye girmiş! Hem janjanlı bir görüntüsü var; hem daha hijyenik ve sağlıklı; hem de fiyatı ekonomik… Yani cep yakmayan cinsten… 

Ee, tabi doğal sonuç olarak sokakta satılan, evde yapılan bozayı bırakıp pet şişede satılan, hijyenik koşullarda üretilen ( ve de içinde pek çok katkı maddesiyle sanayileşmiş, haliyle doğallıktan da uzaklaşmış, içinde %3 alkol olduğu tartışılan) bozayı tüketmeye başladım bendeniz. Tıpkı aynı yolu izleyen güzel halkım gibi… 

Ben çocukken sütü kapımıza gelen Fatma teyzeden, Kanlıca yoğurdunu yoğurtçu Ahmet amcadan alırdık. Simidi çoğunlukla simit tezgahından, , halka tatlıyı, şambali tatlısını sokak satıcısından alırdık. Pamuk şeker, kağıt helva da çoğunlukla parkları mesken tutmuş seyyar satıcılardan alınırdı. Yaz günleri yediğimiz dondurma dondurmacı amcanın, sokakta çitlediğimiz çekirdek çekirdekçi teyzenin işiydi. Ve tabi anneme aldığım çiçekleri de çiçekçi abladan alırdım. Çocukken biriktirebildiğim üç beş kuruş harçlık başka türlüsüne izin vermezdi ki. 

Nasıl sokakta satılan boza yerini pet şişe bozaya bıraktıysa, sütçü Fatma teyze de entegre tesislerde yapılmış pastörize süte teslim oldu…Yoğurtçu Ahmet amca ambalajlı yoğurt yaygınlaşınca bir gün birden kayboldu ortalıktan… Sıcacık çıtır çıtır simiti sokakta satan da halka tatlı satıcısı da yok denecek kadar az artık. "Pamuk şeker, kağıt helva, dondurma, çekirdek satan var" diyorsanız eğer, bir elin parmakları yeterli sayıysa sizin için mesele yok benim için de… Anneme çiçek aldığım çiçekçi ablalar da yok, haliyle… Onlar da ya belediyenin şehre modern bir görünüm veriyoruz diye yaptığı çiçek büfelerinde, camdan kafeslerde nefes almaya çalışıyorlar ya da evlerine çekildiler. Garibanın evine bir kocası bir kendi para sokarken bütün yük evin mahcup ve ezik reisi Rıza amcaya kaldı. Bu gün daha yoksullar artık . 

Peki hangi delikanlı ya da hanım abla çözecek bu yaman çelişkiyi sizce? Hangi çelişkiyi mi? Hani şu modern hayatın bize dayatmış olduğu yaman çelişki var ya onu soruyorum: Her an, her saniye her dakika bize baskı yapan çözümsüzlük var ya onu soruyorum ben kendime ve size… 

Her gün daha da hızlanarak gelişen ve ilerleyen teknoloji var ya ona ne yapalım diyorum. Teknoloji bir yandan daha hızlı, daha ekonomik, daha mutlu bir hayat vaat ediyor. Öte yandan yoksulluk, işsizlik üretiyor. Yarın endişesi tek tek bireyleri ve bütün olarak toplumu esir ediyor kendine. 

Artan fabrikalar, entegre tesisler ekonomik açıdan verimliliği arttırıp, iş gücü ihtiyacını azaltırken, onların evlerine gönderdiği işsiz, güçsüz insanlar ağlamaklı, tedirgin, şaşkın yüzlerle dolaşıyorlar ortalıklarda… “Küçük esnafın hali nice?” diye sormayın sakın. Onların hali anlatılamayacak kadar sıkıntılı ve iç karartıcı… Bu gidiş değişmezse esnaf diye toplumsal bir sınıf kalmayacak yakında. 

Büyük sermayeli inşaat firmaları imrenilecek kadar şık ve güzel konutlar yaparken insanımıza, toplumda asgari ücretle ( 630 tl) ve sigortasız çalışan sayısı inanılmaz bir hızla artıyor. Bu yüzden umudunu yitiren insanlar ya şans oyunlarına ya kısa yoldan köşe dönmeye bel bağlıyor. Toplumsal yozlaşma, bireysel çöküş dayanılmaz sınırlara geldi dayandı. 

Hayatı boyunca iyimser, güler yüzlü, yaşamayı felsefe edinmiş biri olarak bunca durum tespitini, saptamayı boşuna yapmadım elbette. Bol keseden atıp, battık bittik edebiyatına sığınmayacağım tabi ki. İlgilenen ve merak edenlerle bir sonraki yazımda çözüm önerilerimi paylaşacağım. 

Tek çözüm çözümsüzlük diyenlere inat, çözüm aramaya devam… Umutla, coşkuyla ve daima gülümseyerek… 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..