Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

BOP teorisini çökerten çıkış

BOP teorisini çökerten çıkış
 

Süper Sünger BOP, açıklamakta tıkandığınız her gelişmede elinizin altında bulunması gereken teori


Bir süre önce SKY TV’de bir tartışma programı seyrediyordum. Daha doğrusu tartışma demek anlamlı olmaz. Çünkü konuşmacılardan üçü de aynı zihniyetten insanlardı. Ancak doğal olarak aynı zihniyetin unsurları da olsalar fikirleri arasında ince ayrımlar vardı. Katılımcılardan birisi SKY’nin Genel yayın Yönetmeni Serdar Akinan, diğeri ise program sunucusu Ender Aysever’di.

Bir süre sonra aralarında bir tartışma çıktı. Serdar Akinan Tayyip Erdoğan’ın AKP içindeki en milli unsur olduğunu, bu sebeple giderek parti içinde yalnızlaştığını söylüyordu. Enver Aysever ise tam aksi yönde bir söylem geliştiriyor ve BOP’un eşbaşkanı olan, AB’ye ve ABD’ye kayıtsız şartsız bağlı olan birisinin milli olamayacağını dile getiriyordu.

Tartışmanın sonunu izleme gereği duymadım. Çünkü içlerinden birisinin gerçekle kurmak istediği bağın, kendilerine yaşam alanı olarak kurdukları cam fanusa yönelik bir tehdit olarak görenler tarafından koparılmak istenmesini seyretmek hiç de cazip değildi.

(Bu tartışmanın üzerine "Kim daha milliyetçi?" başlıklı yazımı yazmıştım )

Ulusalcıların, AKP’ye yönelik en güvendikleri eleştiri noktası, AKP'nin ABD ve AB ile girdiği işbirlikçi süreçti. Ne de olsa ABD Başkanı, Tayyip Erdoğan’ı daha hiçbir resmi sıfatı bile yokken kabul etmiş, AB ise (derin devletin her demokrasi dışı girişimine karşı) her zaman AKP’den taraf olmuştu. Bu gündem, toplumu AKP’den soğutmak için oldukça iyi bir malzeme gibi görünüyordu. CHP 2007 seçimlerinde, milliyetçi hassasiyetin oldukça fazla olduğu illerde bu yöndeki kampanyasını hızlandırmıştı. Örneğin Erzurum’da, halkın yüksek milliyetçi hassasiyetinden faydalanmak için Tayyip Erdoğan’ın BOP’un eşbaşkanı olduğu, AKP’nin bu plan çerçevesinde Erzurum’un Ermenilere verilmesine razı olduğunu ilan eden afişler bile asmışlardı.

Ancak toplum bir türlü bu konuda ikna olmuyordu. Ülkenin milliyetçi damarı en yüksek illerinde bile oy sandığından AKP büyük farkla önde çıkıyordu. Söz konusu afişlerin asıldığı Erzurum’da, AKP %46,47, CHP %20,84, MHP ise %14,26 oy almışlardı. Yani bu cahil halk, kelli felli adamların inandığı bu yalana inanmamıştı.

Zannedersem Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta ki son çıkışı ulusalcıları ayakta tutan koca bir teoriyi yerle bir etti. Ama ne gariptir, Tayyip Erdoğan’ın Gazze saldırıları sırasında timsah gözyaşları döktüğünü dile getiren çevreler, bu çıkışı da kendi teorilerine uyduracak teorileri geliştirmekten geri duymuyorlar ama bu çaba giderek daha da komik hale geliyor.

Peki bu gelişmeyi nasıl yorumlamak lazım?

Bu gelişme anlık mıydı? Yoksa hesaplanmış, ölçülmüş biçilmiş bir adım mı?

Büyük bir olasılıkla anlık bir gelişmeydi ama tüm anlık gelişmeler gibi o tavrın oluşmasını besleyen bir birikim olduğu kesin.

Ben Tayyip Erdoğan’ın 1980’lerin moda kavramı olan milliyetçi-mukaddesatçı damarının kabardığını düşünüyorum. Yani olayı başbakan kimliğinden öte, siyasi kimliği belirlemiş durumda ve makamın ağırlığına ve uluslararası diplomasi de denk geldiği noktaya bakacak olursak ölçüsüz bir tepki gibi gözüküyor.

Ancak bununla beraber diplomasi tarihinde ölçüsüz tepkilerin, tarihe iz bıraktığı, büyük dönüşümlere neden olduğuna da rast gelinmiştir.

Aslen bu anlık olayın, dünyadaki büyük değişimin bir ifadesi, yansıması olduğunu söylemek mümkün olabilir. Artık, batı, ABD ve İsrail ciddi tepkilerle karşılaşabilecekleri bir güç yitimine uğruyorlar. Çünkü zenginlik giderek batıdan doğuya kayıyor. Bu zenginliğe nüfus fazlalığını da eklediğimizde, doğunun, batının yaşadığı bu ekonomik kriz sürecini, çok çabuk öne geçme fırsatına çevirmesi mümkün görünüyor.

Tayyip Erdoğan’ın bu çıkışındaki cesaretini, bu denge değişiminde bulmak mümkün. Yani altyapısız ve karşılıksız bir çıkış değil. Bir on yıl önce kendisi de böyle bir tavır sergileyeceğini hayal edemezdi herhalde.

Elbette bir yanıyla, şu an muhafazakâr çevrelerde kahramanlıkla özdeşleştirilen bu adım, diğer yanıyla Türkiye’nin kendi içi dengeleri ya da dünyada durduğu yer açısından birçok bilinmezi de beraberinde getiriyor.

Çünkü toplumda büyük oranda sempati ile karşılanan bu karşı duruş, sol kökenli anti-emperyalist duruşla yeterince uyuşmuyor. Daha çok inanç kökenli, köktendincilerin batı kültürüne toptan karşı duruşu izlenimi uyandırıyor ve bu tip bir batı karşıtlığının son derece kötü sonuçları olduğunun en güzel örneklerinden birisi de İran.

Bir sonraki yazımda sol kökenli anti-emperyalizmle, dinsel kökenli bat karşıtlığı arasındaki farkı incelemek istiyorum. Elbette burada yanlış bir tahlilin yanlış sonucu olarak ortaya çıkan ulusalcı batı düşmanlığını da incelemek anlamlı olacak.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..