Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '13

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Boş çerçevelerden (?) sivrisinek, saz ve davul zurnaya

Boş çerçevelerden (?) sivrisinek, saz ve davul zurnaya
 

Boş Çerçeve(?)


Sanayi inkılâbı ile birlikte endüstriyel üretimlerin şekillendiği materyalist bakış açısının hâkimiyetindeki yenidünyada, estetik kaygı gözetilmeden; el emeği dışında, fabrikasyon imalatla elde edilen fason ürünler ile sanat eserinin butikliği yerini kitlelere kolaylıkla ulaşabilen ifade yollarına bırakmış, bu da sanatçılara sınırsız özgürlükler tanımıştır. Sanatçıların sanatlarını gerçekleştirmek adına sahip olduğu bu sınırsız özgürlükler, bazen hat safhalara tırmanmış ve bilinçli sanat izleyicisine “Bu da sanat mı?” dedirtecek boyutlara varmıştır. Duchamp, 1913’te sergilediği (hazır nesne) bisiklet tekerleği ile sanatçı üretimi olmaksızın, seçilmiş hazır nesnelere kavramsal imgeler yüklenerek sanat eseri olarak sergilenebileceğini göstererek yeni bir sanat trendi ortaya koymuş ve eskimiş bulduğu tüm sanatsal değerlere adeta başkaldıran bir provokatör rolü üstlenerek yeni "kavramsal sanat"ı başlatan ilk sanatçıdır. Sanatçının özellikle başaşağı duran pisuvar sergilemesi (1917) sanat tarihinde o güne kadar yapılmış en kışkırtıcı ve sıradışı işlerden biriydi. Amacı sanat nesnesinin tekliğini, estetikliğini kırmak, sanatın kutsallığını yıkmaktı.

Kavramsal sanatta amaç, belli kavramların yüklendiği hazır nesneler kullanarak sanatı/sanatçıyı yermektir. Bu aynı zamanda ironik bir süreçtir de, tıpkı Bedri Baykam’ın bu ay New York’ta gerçekleşen sergisinde olduğu gibi... Bedri Baykam, New York "The Proposition Gallery"de açtığı, “Duchamp Would Have Been Damn Jealous/Duchamp Kıskançlıktan Çatlardı” sloganlı, “Çerçevelenmiş Canlı Zaman ve Uzam” (Framed Lıve Tıme and Space) başlıklı sergisiyle Amerika’daki 8. kişisel sergisini gerçekleştirmiş oldu. Kimi çevreler, Baykam’ın bu şekilde bir kavramsal sergi açmasını, kendi geçmişine ihanet olarak gördü. Baykam’ın yıllardan beri yapmış olduğu çoğu işlerin tuval üzerine olmasına ve ressam kimliği ile tanınan bir sanatçı olmasına rağmen sanatın kutsallığını yıkma girişimine verdiği bu destek, söz konusu görüşe dayanak yapılabilir belki de. Sanatçının satışa açık olan işlerinden biri, sanatçının siyasi görüşünden farklı bir kişi tarafından satın alınınca bu durumun serginin önüne geçmiş olması, yaşanan günün sanatsal etik değerleri üzerinde düşünmeye itiyor insanı. Öte yandan canlı yayınlarda sanatçıya bağlanarak naifçe(!) eserlerinin maliyetinin sorgulanması ise üstünde durulası bir başka durum...

Baykam’ın seçtiği sloganın kışkırtıcı olması belki de sergiye yönelik olarak yapılan eleştirileri bir paratoner gibi üzerine çekmiştir. Serginin sloganından yola çıkarak Baykam’ın Duchamp ile aşık attığı düşüncesine ulaşanların yaptığı olumsuz eleştiriler ise, sergiye başka bir boyut getirmiştir. Serginin boyutu diyorum çünkü belki de tam da bu noktada sanatçının ulaşmak istediği amaç da budur(?) Sanatçı bir öykü kurguluyor ve bu öykünün sonuç paragrafını da serginin izleyici ile buluşması ve gayet tabii ki ses getirmesi oluşturuyor. Sonuç, subjektif algı eşiklerinden doğan ve farklı bakış açılarından gelen bir dolu eleştiri...

Sanatı estetik, felsefî, maddî ya da kendi kişisel değerlerince bambaşka açılardan anlamlandırmaya çalışan kimselerin, geniş yelpazedeki senaryolar eşliğinde ürettikleri değerli fikirler... İnsanların tek tip olmasını beklemek nasıl imkânsız ve anlamsızsa, eleştirilerin de bu denli farklı boyutlarda olması bir o kadar da normal bir süreçtir.

Bedri Baykam’ın eserlerini bir boş çerçeve olarak nitelendirmek elbette ki yanlış olur. Sanat tarihine bakılırsa bunun ilk kez gerçekleşmediği de görülecektir. Fonda düz bir duvarın olduğu ve farklı kavramsal temalarla sergilenmiş boş çerçeveler... Arnulf Rainer (1951), İmi Knoebel (1968), Gerold Miller (1999) gibi... Kavramsal işlerde aslolan, sergilenen nesnenin kendisi değil nasıl bir amaca hizmet ettiği, neyi anlattığı/düşündürttüğüdür. Baykam’ın son eserleri, diğer örneklerden farklı olarak tavandan iplerle asılı olarak sergilenmekte ve bu şekilde 360 derece etrafında da izlenebilmektedirler. Bu işler, elbette ki ilk bakışta kişide boş bir çerçeve izlenimini uyandırmaktadır. Fakat sanatçının bakmamızı değil görmemizi istediği şey, bu boş çerçevelerin ardıdır aslında. Baykam sergisinde, sanat tarihinde daha önce yapılmış olan boş çerçeve esprisinden farklısını, sunumu ile ortaya koymuş ve böylece sanatın günümüzde ulaştığı konuma dair ironik bir eleştiri getirmiştir. Duchamp’tan tam 100 yıl sonra yapılan ve görmesi mümkün olsa kıskanacağını düşündüren şey tam da burada saklıdır. Sergilenen şey ilk bakışta hazır nesnedir, fakat Baykam’ın göstermek istediği, durağan, hazır bir nesne olan boş çerçeve değil, tersine bu çerçevenin içidir. Her açıdan farklı, her anı değişken... Üstelik belli bir süre sonra bitmeyen görüntüler eşliğinde... Hem de teknoloji kullanılmaksızın...

Duchamp'ın “Çeşme” (pisuvar) adlı eseri 2004 yılında İngiliz sanat çevresinden 500 kişinin oylarıyla 20. yüzyılın en etkili eseri seçilmişti. Duchamp, Kübizm’den Dadaizm’e ve Sürrealizm’e birçok sanat akımına da ışık tutmuş, aynı zamanda Pop Art ve Minimalizm ve gibi birçok akıma da yol açmıştı. Üzerinden asır geçmesine rağmen etkisi günümüzde dahi sürmektedir. Bedri Baykam’ın da, “Çerçevelenmiş Canlı Zaman ve Uzam” sergisinin, Türk sanat bihaberleri üzerinde "kavramsal sanat" konusunda bir farkındalık yaratma açısından etkisinin güçlü olacağı aşikârdır. Zira, sanatla ilgisi olmayan kişilerce bile tanınırlığı olan, sanatçı olarak bu denli popülaritesi yüksek bir kimse olması sebebiyle Baykam, kavramsal sanatı, sanatla alakasız kitlelere bile hızla ulaştırmış da oluyor bu sergisi yoluyla... Sanatçının esas amacının bu olup olmadığının tartışılması gereksizdir. Büyük bir çoğunluğunun ayda bir kitap dahi okumadığı bir toplumda böyle bir sergi açmak, arı kovanına çomak sokmaktır belki de. O, çomağı arı kovanına sokup arıların dışarı çıkmasını sağlarken arıların öncelikle koluna üşüşeceğini planlamış olmalıydı sanatçı ki, kavramsal bir işle çıktı karşımıza. Zaten kavramsal sanatın da amacı bu değil midir? Sorgulatmaya sevk etmek... Her ne kadar bu sergi ile kavramlar değil, sanatçı sorgulanmış olsa da; "Türkiye’den biri, boş bir çerçeveyi asıp içinden görünenleri sanat diye sunacak" denilse önceki işleri de düşünüldüğünde, bu kişinin Bedri Baykam olacağını tahmin etmek zor olmazdı.

İşin ilginç bulunabilecek bir yönü de Bedri Baykam’ın bu ayki sergisinin, hazır nesne çerçevesinde yalnız olmaması... Daire Sanat Galerisi’nde de süren bir sergide de öznel imgelemlerin yüklendiği hazır üretimler sergilenmekte... Sanatçı Genco Gülen’in çamaşır deterjanı poşetleri, İbrahim Koç’un sandalyesi... Sanat tarihine baktığımızda benzerlerinin bazı farklarla da olsa daha önce sergilenmiş olması, her ne kadar bazı kimselerin merceğinden kaçmış(!) olsa da...

Kosuth, bir nesnenin sanat olabilmesinin onun ancak bir sanat bağlamında düşünülmesiyle mümkün olabileceğini savunmuştu. Bunun için de belli bir bakışa, beraberinde donanımlı bir izleyiciye ihtiyaç vardır. 3D sinemayı, özel gözlüğünü takmadan izlemeye kalkışmakla kavramsal sanatı, “resim” sanatı kapsamında algılamaya çalışmak arasında fark var mıdır sizce de? Eleştiri yapmanın sanatçıyı yargılamakla karıştırıldığı bir anlayışın hüküm sürdüğü; hele ki neye ne açıdan bakması gerektiğini bilemeyen bir coğrafyada “sanat yapmak” çok da akıl kârı bir iş olmasa gerek...

Şöhret Doğruyol

 
Toplam blog
: 22
: 1578
Kayıt tarihi
: 27.05.10
 
 

Şöhret Doğruyol. Eğitimci sanatsever.....