Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '07

 
Kategori
Eğitim
 

Boş Ders Şarkısı'nın hatırlattıkları

Feridun Düzağaç’ın ‘Orijinal Alt Yazılı’ albümünde enteresan bir şarkı var. Adı ‘Boş Ders Şarkısı.’ Bilmem sizin de dinlerken dikkatinizi çekti mi?

Her ne kadar F.D. bu şarkı yüzünden bazı tepkiler almış olsa da -özellikle de velilerden- esprili bir üslupla müfredat programını eleştirmek gerçekten güzel fikir doğrusu.

Veliler ve öğretmenleri bilmem ama öğrenci arkadaşların hoşunu giden bir şarkı olsa gerek diye düşünüyorum boş ders şarkısı için. Onların hislerine tercüman oluyor neticede.

Sahi, hangimiz öğrencilik yaşantımız boyunca öğrendiklerimizin gereksizliğinden şikayet etmedik ki? Her defasında tıpkı şarkıda olduğu gibi “Hangi deniz nereye dökülüyor bana ne, ben içimde boğulurken” demek geçti de içimizden, son anda yutmadık mı?

Hatırlarsınız, elementleri ezberlemekten yorgun düşmüştü zihnimiz. ‘Ag’ gümüş müydü, cıva mıydı derken bu Ag ve arkadaşlarının bulmacalardan başka hiçbir yerde karşımıza çıkmayacağını anlayınca her şey için çok geçti artık.

Tamam Türk’tük; Doğruyduk; Çalışkandık ama her bir Türk Devleti’nin sanatını, estetiğini öğrenmezsek anarşik mi olurduk yani?

Ha, bir de üç yanı x’lerle çevrili denklemlerimiz, bir türlü dolmak bilmeyen havuzlarımız ve elbette karşı durumdaki açılarımız –ki, en büyük acılarımız- vardı. Onları unutmak mümkün mü? Bu arada açı demişken Yılmaz Erdoğan’ın güzel bir sözü vardır: “Neden üçgenlerin iç açılarının toplamı, bir insanın iç acılarının toplamından daha önemlidir?” diye. Aslında bu kadar az ve öz olmasa da benim de vardı matematik hocalarıma bir çift sözüm. Ancak şimdiye kadar hiç birine söyleme cesaretim olmamıştı. Nasıl olsun ki, gözümün önünde gittikçe devleşen not defterleri dururken?

Şimdi düşünüyorum da bir öğrencinin bilmesi gerekmeyen pek çok şeye gark olmuşken bizler –ki sistem bunu emrediyor; taktir edersiniz ki emir de demiri kesiyor- bilmemiz gereken pek çok şey güme gitmiş doğrusu...

Bizlere matematik derslerinde ‘ay sonu nasıl getirilir’ öğretilmedi mesela. Halbuki hayata atıldıktan sonra ihtiyaç duyduğumuz en temel bilgilerden biri bu olmasına rağmen ve öğretmenlerin tecrübeleri sonucu en iyi bildikleri şey bu iken müfredat nasıl olur da böylesine elzem bir konuyu görmezden gelir?

Türkçe derslerinde özne ve yükleme öylesine dalmışız ki bizler, kurduğumuz cümlelerin bir anlam taşıması gerekliliğini atlamışız mesela. Kimse de bize bunu hatırlatmamış. Zaten müfredat da bunu şart koşmamış. Kurduğumuz cümleleri öğelerine eksiksiz ayırırken ve bunu yapabildiğimize sevinirken mantık aramamışız cümlelerimizde. Hem sonra duygularımızı da katmamışız onlara. Hayatın hemen her alanında mat renkli sığ cümleler kurmaya programlanmışız. Bizler de neden böyle diye sormamış, sorgulamamışız. Hayat Bilgisi kitaplarında çizilen cici çocuk karakterine büründürülmeye çalışılan ve kuzu gibi yetiştirilen bizler, bir bakmışız ki sürüye katılmaktan kurtulamamışız!

Popüler kültürümüzün gözde filozoflarından Cem Yılmaz’ın da söylediği gibi eğitim –illa ki- şart. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na ve eğitimcilere saygımız sonsuz. Ancak naftalin kokulu müfredat programının güncellenme vakti gelmedi mi? Geldi de geçmedi mi?

 
Toplam blog
: 8
: 750
Kayıt tarihi
: 03.04.07
 
 

Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi 4. sınıf öğrencisiyim ve yazmayı seviyorum. Başka da bir numa..