Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '09

 
Kategori
Siyaset
 

Boş kaleye babamda gol atar

Boş kaleye babamda gol atar
 

Alıntı: blogspot.com


Biz insanlar için öncelikli olan ilk üç şey nedir desem…
İş, aş, para diyeceğinizden eminim.
İş, aş; dolayısı ile para için ne gereklidir?
İstihdam.
İstihdam nasıl sağlanır?
Yeni istihdam alanları yaratarak tabii ki...
Neden bunları anlatıyorum?

Encümen üyesi, belediye meclisi, il genel meclisi derken, son düzlüğüne girilen yerel seçimlerde gittikçe dozu artan vaatler nedeniyle. Vaatlerin dozu artıyor artmasına da, ayın gelişinden mi, yılın dönüşünden mi bilinmez, verdikleri vaatleri nasıl yerine getireceğini sorduğumuz adaylardan hiç biri (aday adayları dahil) “Manavgat’ın tüm bunlara ve daha fazlasına yetecek kaynağı var” açıklamasından başka, tatmin edici bir yanıt vermedi bu güne kadar. Alamadım açıkçası.

Oysa hepimiz biliriz ki, şimdilerde bol keseden atılan bu vaatler, doldursa doldursa tütün kesesini doldurur beş yıl sonra. Bazen öyle şaşırıyorum ki; her biri havada uçuşan vaatlere bakıp. Manavgat yeniden keşfedildi de bizim haberimiz mi yok? diyesim geliyor. Dün olmayan kaynak veya kaynaklar, mucizevi bir biçimde yerden mi fışkırdı? Arada mı kaynadı yoksa? Hani şu davalara ve soruşturmalara konu olan ve daha düne kadar üç hilal altında konaklarken, şimdilerde “durmak yok, yola devam” sloganı altında yoluna devam eden bazıları ve her hikmetse, o bazılarını hep teğet geçen, başroldekiler arasında.

İşte aklıma takılan tüm bu sorulara tatmin edici bir yanıt almak umuduyla tekrar soruyorum şimdi. Küçük bir çocuğun eğlence olsun diye patlatacağı mantar tabancadan çıkacak bir sesle bile alt üst olabilecek, pamuk ipliğine bağlı turizmden başka ne var, ne bıraktılar elimizde? Daha düne kadar bölgemize doğru akan hızlı göç, tersine yaşanıyorsa şimdilerde... Bu neyin nesi, yaşanan hangi gerçeğin ifadesidir? Ya, adım başı karşılaştığımız devren satılık, devren kiralık afişleri? …

Hal böyle iken, fotoğraf ortada iken, kalkıp da tek başına turizmi, insanların karnını doyurabileceği bir araç olarak görmek veya göstermek ne kadar gerçekçi? Seyahat acentelerinin hegemonyası altında inim inim inlerken, değerinin üçte, dörtte birine pazarlanırken üstelik güzelim otellerimiz.

Onun için. Geçin beyler bunları bir kalem geçin. Yılın beş altı ayına sıkışan turizm sezonuyla mı gerçekleştireceksiniz havada uçuşan vaatlerinizi? Payın büyük bir kısmı rant olarak kaynarken üstelik aranızda!

Durumun vahametini görmek için gözlüğe gerek yok beyler. Çıplak gözle görebilirsiniz, görmek isterseniz eğer vahayı. Öyleyse ne yapmalı? Keşke… “Kaynanayı ne yapmalı? Kaynar kazana atmalı” tekerlemesinde olduğu kadar kolay olsaydı bu sorunun cevabını vermek ama değil.

Öncelikle durumun hiç de iç açıcı olmadığını kabullenmekle başlamalıyız işe. Bugünü şekillendirirken dünden feyiz alarak yarına bakmalı, alternatif seçenekler yaratmalı, taşıma suyla değirmenin dönmediğini, dönmeyeceğini anlamalıyız. Ehliyeti çok atıp tutana değil, aracı güvenle, istenilen istikamete götürebilecek olana vermeliyiz. Rant için adayların etrafında dolaşanlara dikkat etmeli, belediye, il genel meclisi, encümen üyelerini, “hatta muhtarları seçerken” dikkatli davranmalı, ranttan uzak, çalışmaya hevesli “adam gibi adamları” seçmeliyiz. Nasıl seçeceksek bu enflasyonda...:)) Mümkün olabildiğince diyelim artık. Ne diyelim.

İnsanlarımız; tabii ki adayların verdiği her söze, sinemaya, tiyatroya, gezinti yollarına, seyir teraslarına ve daha fazlasına layık.


Fakat insanların; sözü edilen o sahalarda spor yapabilmesi, yürüyüş yollarında gezinebilmesi, yediklerini harcayıp, eritebilmesi, tiyatroya, sinemaya gidebilmesi için, öncelikle karınlarını doyurabilmesi lazım. Sabah ezanıyla dükkanını açıp müşteri bekleyen esnafın müşteri, iş arayan işçinin iş, akşama çocuklarının önüne aş koyacak kadının, anaların, aşa katacak malzemeyi bulabilmesi lazım geldiği gibi… Her ne kadar istihdam, belediyelerin asli görevi olmasa da…

Onca sözü vererek hayata geçirmeyi planlayan adaylarımızın, bu konuda yapabileceği bir şeyler olmalı değil mi?

Yoksa... Başta da dediğim gibi… Boş kaleye kim olsa atar golü. Babam bile...

Hem de Röveşata’ dan. Röveşata esnekliği, röveşata kıvraklığı, röveşata çalımıyla...

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..