Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '08

 
Kategori
Futbol
 

Boş tribünler

Boş tribünler
 

Futbolun tatile girdiği yaz aylarında, erkek muhabbetlerinde futbolu ne kadar özlediğimizden, maçların bir an önce başlamasını istediğimizden, takımımızın yeni transferlerinden bahsederiz. Ağustos ayının sonlarında ligler başladığında, milyonlarca dolar harcanarak kurulan takımların maçlarına yeterince seyirci gelmediğinden yakınmaya başlarız. Madem bu denli seviyor ve özlüyoruz; o halde neden bu maçların çoğu, özellikle İstanbul dışındakiler, Bursa’yı ve bu yılki Trabzon’u hariç tutuyorum, boş tribünler önünde oynanıyor? Bu yazıda bunun nedenlerini tartışmaya açmak istiyorum.


Türk futbolu şifreli yayıncılık dönemine geçildiğinden bu yana bambaşka bir şekle büründü. Bugün en iddiasız takımların bile yaklaşık on milyon doları bulan bütçelerle yönetildiklerini biliyoruz. Sponsorlar ve diğer gelirlerle, vizyonları genişleyen takımlarımızın maçlarında kalabalıkların olmaması, tribünlerdeki bu büyük boşluklar, sönük geçen organizasyonları hatırlatıyor biz izleyicilere. Akla ilk gelen nedenlerden biri olan, evde maç izlemenin stadyuma gitmekten daha konforlu olduğu iddiası, üç büyükler ve Trabzonspor için doğru kabul edilebilir; ama yılda sadece sekiz maçı-malum takımlarla içerde ve dışarıda oynanalar-televizyondan yayınlanan Anadolu takımları için böyle bir durum söz konusu olamaz. Onların bu konudaki problemlerini aşağıdaki nedenlerle açıklamaya çalışalım.


Temel nedenlerden ilki, belediye takımlarının kontenjan fazlası olarak, gereksiz yer işgal etmeleri olabilir. Ankaragücü ve Gençlerbirliği, gibi iki ekibi bulunan bir şehrin fazladan iki takımla temsil edilmesi, kaçınılmaz olarak tribünlerin boş kalmasına neden olacaktır.


Belediye takımları olamayan şehirlerimizin temsilcilerin maçları da genelde boş tribünlere oynanıyor. Aslında buna şaşırmamak gerek; bunun arkasında sportif olmaktan çok, sosyolojik ve psikolojik bir takım nedenlerin var olduğunu düşünüyorum. Bugün herhangi birisine, hangi takımı tuttuğunu sorduğunuzda, alacağınız cevap öncelikle üç büyük takımdan biri olacaktır. Ardından, memleketine göre ikinci bir takımın adını verecektir. Galatasaray’ın UEFA kupasını kazandıktan sonra tüm Türkiye genelinde, doğusundan batısına kadar binlerce taraftarın kendi şehirlerinde yaptığı kutlamaları hatırlayın. Bir İstanbul takımının, Kütahya’da, Antalya’da ya da Erzurum’da sanki Ali Sami Yen’de desteklenircesine desteklenmesi, bu aidiyet duygusu, çok şeyin yanıtı gibi. Tatmin duygusunu üç şampiyon takımlarımızdan her hangi biriyle yaşayan vatandaşın, kendi şehrinin takımını aynı coşkuyla desteklemesi biraz saf bir düşüce olacaktır. Bunu tersine çevirmenin tek yolu, Sivasspor örneğinde olduğu gibi, uzun yıllar aynı çizgiyi sürdürerek, istikrarlı bir şekilde iyi futbol ve iyi yönetim birliği içinde olmaktan geçiyor. Geleneği olmayan, sürekli değişen yönetim ve teknik kadrolarıyla varolan takımları izlemeyi kimsenin tercih etmemesi şaşılacak bir durum değil.


Yukarıdaki düşüncelerimi desteklemesi adına, Bank Asya 1.Ligi’ne bakmayı öneriyorum. Bu ligdeki maçları izleyenler göreceklerdir ki, buradaki maçlar, Süper Lig’dekilerin aksine, taraftar sayısı ve mücadele açısından da tatmin edici sonuçlar veriyor. Üç büyüklerin olmadığı bir ortamda, taraftarların kendi semt takımlarını, ya da şehir takımlarını coşkuyla desteklediklerini görmek futbol severler olarak bizi mutlu ediyor.


Ekonomik nedenler, stadyumların konforsuz ve çağ dışı olması gibi iki neden daha var ama, bu nedenler bence ikinci sırada. Anadolu’da beş ya da on lira civarında olan maç biletlerinin satılmaması ekonomiden ziyade, yukarıda bahsettiğim sosyolojik ve psikolojik nedenlerle ilgili olabilir. Stadyumların konforsuz olduğu bir gerçek; ama son teknolojiyle yapılan elli bin kişilik stadyumların, İstanbul’da bile dolmadığını görünce, bunun bir neden olmadığını görmek çok da zor değil.


Son olarak futbola doymaya başlıyor muyuz diye, size de sormak isterim. Bugün ekranlarda dünyanın dört bir köşesinden, büyük mücadeleleri izleyebiliyoruz. Evinde İspanya, İngiltere, İtalya, Almanya, Brezilya liglerinden maçları izleyen, neredeyse her hafta Avrupa kupalarından bir mücadele izleyen bizlerin futbol şımarığı olmadığını söyleyebilir miyiz?


Bu konudaki görüşlerinizi bekliyorum.

 
Toplam blog
: 47
: 991
Kayıt tarihi
: 10.10.08
 
 

1980 İstanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde ..