Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Boşa giden devlet harcamaları

Boşa giden devlet harcamaları
 

Üniversite


Devletin en küçük birimi ailedir.

Her ailenin de bir bütçesi vardır. Bu bütçeyi yönetmenin  ilk kuralı “ayağını yorganına göre uzatmaktır”

Aile reisi bu kurala uyduğu, ailesini de uydurduğu sürece borçsuz, harçsız olarak geçinir giderler.

İşin tersi olursa; gelir bir, gider birin üzerinde ise bütçe açık vermeye başlar. Kredi kartları, faturalar ödenemez olur. Sonuç aile felaketlerine kadar gider.
Ailenin gelirini aylıkları, gündelik kazançlar, zirai kazançlar, ticari kazançları oluşturur. Aile reisi ve bireyleri kış demez, yaz demez nafakalarının peşinde koşarlar.

Genellikle aileler harcamalarında hesaplı davranarak, 25 kuruşluk maydanozun bile pazarlığını yaparak alışveriş yaparlar. Yemeklerindeki salata arttığında, kalanı buzdolabına koyup diğer öğünlerinde yerler. Sofrada ekmeğin kırıntısının bile kalmamasına çalışırlar.

Aile kurumunun büyüğü olan Devletinde “Bütçesi ve Kamu Yatırımı dediğimiz yatırımları” bulunmaktadır.

Burada sahsın parası, menfaati değil; devletin parası ve menfaatleri vardır.
Bizim toplumumuzda “devletin malında tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Devletin malını haksız yiyen bunun vebalini ödeyemez” anlayışı mevcuttur.
Bu anlayış günümüz toplumunda çok az insanın vicdanında yer almakta olup, bir kısım insanlarda “Devletin malı deniz. Yemeyen domuz.” Anlayışı hüküm sürmektedir.

Devlete gelmesi gereken gelirin bir kısmı, daha gelmeden kırpılır ve kırpılan gelir birilerinin cebine girer.

Devlet harcamalarında öyle israf vardır ki; ihtiyacın üzerinde mal, mülk sahibi olunur. Alınan mal, mülkte gereksiz olarak kullanılarak zayi olur, boşa gider.

Bilhassa yılsonlarına yaklaşılırken kurumlar, adeta kendilerine ayrılan ödeneğin tamamının harcanması yarışına girerler.

Bütün bunlardan kimsenin haberi olmaz mı?

Olması gerekenlerin haberi vardır ama, bu duruma ne hikmet ise pek ses çıkarılmaz.

1980 yılı idi. Görevim gereği devlete ait bir inşaatın denetlemesine gittim.
İnşaat mahallinde tetkiklerimizi sürdürüyoruz. İnşaatın anlı şanlı müteahhidi yanımıza geldi ve “ Sizin mesleğinizin sonucu benim gibi müteahhitliktir. Bu memlekette benden habersiz bir çuval soğanın ihalesi yapılmaz. Benim ayağıma basarsanız size bu memlekette müteahhitlik yaptırmam!” dedi.

Bir gün iş yerimde çalışıyordum. Bizde inşaat işi yapan bir müteahhit yanıma gelerek, yapmakta olduğu işe ait fiyat farkını nasıl alabileceğini sordu.
Müteahhidin İhale dosyasını arşivden getirterek inceledim ve bütün teferruatını ile fiyat farkını nasıl alacağını müteahhide izah ettim. Konuşmamı bitirince tamam mı dedim.

Müteahhit bana dönerek “ tamamda beyim ben bu parayı nasıl alıp, buradan gideceğim bana onu söyle “ demez mi?

Önümdeki ihale dosyasını kapattım “ Şimdi sen gideceksin. Dosyada belirtilen şantiye şefini bana göndereceksin. Bende bu parayı nasıl alacağını ona söyleyeceğim” dedim.

Hâkim olan anlayış “Ben bu parayı nasıl alırım” geri kalanı önemli değil. Kanunmuş, yönetmenlik imiş, kural imiş kimsenin umurunda değil.
Düşünülen tek şey “ Ben bu parayı devletten nasıl alırım

Memleketimizde barajlar yapılır. Bu barajlardan bir kısmı yanlış hesap sonucu su tutup dolmamış, hizmete sokulamamıştır. Bu barajlara ve su iletim kanaletlerine harcanan para boşa gitmiştir.

Köylere su getirmek için isale hatları, su depoları yapılır. Belirlenen su kaynağından veya kuyudan yeterli su çıkmaz, köy susuz kalır.

Binalar yaparız binaların adı; kültür sarayı, adliye sarayı, emniyet sarayı olur. Yani saraylar yaparız.

Bakanlıkların, Genel müdürlüklerin giriş kapıları; makamın giriş kapısı, görevlilerin ve ziyaretçilerin giriş kapısı diye ikiye ayrılır.

Makamın giriş kapısı ana yol üzerindedir. Kolayca girilir.

Dairede çalışanlar ile ziyaretçi kapısı daha geri planda bir yerdedir.

Çoğunluk insan binaya tali yerden, birkaç kişi binaya ana giriş kapısından giriş çıkış yapar.

İnşaatta birinci sınıf malzeme keşfe konulur. Binaların dışı traverten mermer ile kaplatılır.

İhtiyaç olmadığı halde ikiz kule bina yapılır. İnşaat biter, binaların kabulü yapılır. Kısa bir süreden sonda aynı binalarda yeniden inşaata başlaınr. Her sene başka bir işle tamirat ve tadilata devam edilir.

Kamuya ait birçok bina bulunmaktadır.

Bu binalarda kaç kişi çalışmaktadır?

Çalışan kişilerin sayısına göre bu binalar yeterlimidir, fazlamıdır?

Atıl duran binalar, depolar, tesisler var mıdır?

Binlerce lojmana gerek varmıdır? Bu lojmanlara her yıl ne kadar bakım onarım masrafı yapılıyor?

Bütün bunların dökümü yapılmış mıdır?

Kamuya ait hizmet binaları, vatandaşın kolayca ulaşabileceği toplu ulaşıma yakın yerlerde olmalıdır.

Kamu hizmeti için bina kiralanacaksa şehirlerin en pahalı alanlarından, trafiğin en yoğun olduğu yerlerde, çok yüksek fiyatlarla binaların kiralanmasına gerek var mıdır?

Bazı Genel müdürlüklerin milyarlarca dolar değerinde makine parkı vardır.

Makine parkı iş yapmak için kurulmuştur ama bu makinelerin bir kısmı randımanlı bir şekilde çalıştırılmadan, olduğu yerde iş göremez hale gelmişlerdir.

Hastanelere röntgen cihazları alınmış, depoya konulmuştur. Bu röntgen cihazları ambalajında beklerken, yeniden cihaz alınır. Kullanılmayan cihazlar ise ambalajında iş göremez hale gelir.

Kamuya ait binek ve makam otomobillerinin sayısı biliniyor mu?

Bu araç ve gereçlerin dökümü var mı?

Araçların bakım ve tamiri ile akaryakıtı için harcanan paranın haddi hesabı yoktur!

Bir Bakanlıkta idari işlere bakan arkadaşım, şöyle bir hatırasını anlatmıştı:
Bakanlığın 1. bodrum katındaki kapalı otoparkta kapısı kilitli duran bir oda vardı. Burayı açın diye talimat verdim.

Anahtarı yok dediler. Bir anahtarcı getirip kapıyı açtırdım. İçeride 40–50 adet hiç kullanılmamış otomobil lastikleri, oto yedek parçaları vardı. Kimsenin bunlardan haberi yok. Lastikler yıllardır orada durarak yatık lastik haline gelmişler. Bu hali ile bu lastikleri kullanmaya, yedek parçaları değerlendirmeye çalıştık.”

Yine bir kamu kurumunda yetkili konumda birisine bir tanıdığı geliyor;
Çalıştığım kurumumda şu konumda görevlendirilmemi sağlarmısın” diye soruyor.
Sorulan kişi “ Amirime rica edeyim, uygun görür ise yapsın” dediğinde:
“Beni amirine anlatırken, dürüsttür falan gibi bir kelime kullanma. Sadece HERŞEYE UYAR DE” diyor.

Ülkeyi yönetmekle görevli kişilerde aranan özellik “HER ŞEYE UYAR.” Olmamalıdır.

Başarılı olmanız, çalışkan olmanız, dürüst olmanız, hakka hukuka saygılı olmanız aranılan özellik olmaktan çıkarsa, ülkenin doğru yönetildiği söylenemez.

Devletin parası da, malı da ailenin özel parası, malı gibi yönetilmelidir.

Devlete gelmesi gereken gelirin her kuruşuna sahip çıkılıp, gelmesi sağlanmalı; harcanan her kuruşunda yerinde harcanması sağlanmalıdır.

“DEVLETİN HER KURUŞUNDA TÜYÜ BİTMEDİK YETİMİN HAKKI VARDIR” kanaatini hâkim kılıp; DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYEN DOMUZ deyimindeki sakat tavra karşı çıkmamız gerekmektedir.

Mustafa Yolcu

myolcu@ttmail.com

 
Toplam blog
: 172
: 1405
Kayıt tarihi
: 26.06.09
 
 

1953 Yılı Çorum iskilip doğumluyum.  inşaat mühendisiyim. Ankara'da ikamet ediyorum Yazılarım baz..