Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Boşanıyorum!..

Boşanıyorum!..
 

Yazının başlığı garip gelebilir size ama bir ironi sezmediniz mi ? Boşanmanın yorumu bu yazı. Evli kalmayı beceremeyip de boşananları konu eden, evliliği oyun zannedenlere ithaf edilmiş bir yazır bu.

İnsan hayatında çok kez ve çok yere imza atar ama iki tanesi çok önemlidir. Biri evlenirken, nikah defterine atılan imza, ki mutluluktan havaya uçarsınız, farklı bir alemdesinizdir, yanınızda sevdikleriniz, s, z, tebrik edenler, altınlar, çiçekler, hediyeler ve yepyeni bir dünyayı adımlarsınız. Diğeri bugünkü tabiri ile aile mahkemesinde boşanırken, attığınız aile kavramını ve evlilik müessesesini yıkan imza, ki bu sefer ne yanınızda sizi sevenler vardır, ne çiçekler, ne kutlamalar. Mutluluğun yerini hüzün almıştır artık. Ama ikisinin de ortak bir yanı var : Yeni ve farklı bir hayata adımlamak.

Ekonomik olarak, gelenek olarak, kültürel olarak ve sosyolojik olarak farklı ailelerde, farklı terbiyelerle yetişmiş erkek ve kadın. Her ikisinin de görgüsü, terbiyesi ve alışkanlıkları farklı. Hayata bakış açıları farklı. Flört devrinin bile doğru algılanmadığı, düzgün yaşanmadığı ülkemiz toplumlarında, evli çiftler birbirlerini tanımadan, hatta sevmeye bile vakit bulamadan, karakterlerine yansıyan terbiye, kültür ve alışkanlıklarını görmeye keşfetmeye başlarlar. Sevgi unutulur, birbirlerini sevmenin dışında tanımaya çalışırlar, tanımaya çalışmayanlarda çelişkiler ve çatışmalar içinde bir hayat sürdürürler, sürdüremeyenler yada sürdürmek istemeyenler de soluğu boşanmak üzere “aile mahkemelerinde” alırlar.

Özellikle günümüzde bu tür eylemler o kadar çok çoğaldı ki, kafamı nereye çevirsem boşanmış ve boşanmak üzere olan insanlar görüyorum. Özellikle ünlü isimler arasında evlenmeler, boşanmalar o kadar moda oldu ki, takip etmek imkansız. Boşanacağım yada boşanıyorum kelimesi, o kadar günlük ve sıradan bir kelime oldu ki, aile kavramının dejenere edildiğini düşünüyorum.

Toplum içinde hç bir kimse evlenirken boşanmak yada mutsuz olmak için evlenmez. Evlendikten sonra da “hadi sıkıldım artık boşanalım” demez. Ama bugünlerde boşanma vakaları o kadar çok artı ki !.. Yaşam süreci içerisinde ümit etmek her insan için geçerlidir. Daha iyisi, daha güzeli, daha çok mutluluk, daha çok sevgi, daha çok saygı, mutlu çocuklar, sıcak yuva. Hatta buna uygun güzel sözler de vardır : “ azıcık aşım, küçücük evim, kaygısız başım “ Bu listeyi uzatmak yada birilerine yakıştırmak mümkündür. Evlilik müessesesinin temelinde şu felsefe yatar “ İki insan birbirini sever ve bütün hayatını karşısındaki “doğru insan” diye düşündüğü sevdiği ile bir arada geçirmek ister. Bu heyecan vericidir ve denmelidir” .

Evlenmek bizim kültürümüzün vazgeçilmez öğesidir. Evlenmeden önce sıfır noktasındaysanız, evlendikten sonra yaşamın doruk noktalarından birisine erişirsiniz. Aşk filmlerinin sonundaki “mutlu son” yazısına aldanır çoğu insan. Çünkü, mutlu başlayan bir ilişki için “hüzünlü son” olarak alt yazı geçer.

Bu yazılanlara “karamsar bir yazı “ yakıştırmasını yapabilirsiniz. Ama evlilik gibi boşanmak da bu toplumun gerçeklerinden birisi. Hatta evliliğe başlamak ne kadar normalse, boşanmak ta o kadar normal. Fakat bizim toplumsal normlarımız “boşanma” eylemine pek de sıcak bakmaz. Evlilik kurumunu severek kuranlar, yine severek ve anlaşarak da bitirebilirler. Benim anlamadığım, evliliği oyuncak zannedip, evlendikten 3-5 ay sonra soluğu mahkemede almak, yada onlarca sene evli ve birlikte yaşadıktan sonra, evleri, yaşamları ayırmak, Eğer insanlar boşanma sürecine geldilerse bunun nedeni de klasik olarak “ geçimsizlik” ise bu daha ilişkinin başlarında anlaşılmaz mı ? Evliliğin sonraki yıllarında, çocuklarda hayatın birer parçası olunca, bu yükü onlarında omuzlarına bindirmek ne kadar doğru ? Aslında tüm evli insanlar, evlilik öncesi evlilik kurumunun, ne kadar zor bir kurum olduğunu bilirler mi ? Yeni evlenecek olanlar ise bunun heyecanı içinde olsalar da, balayı denen ilk aydan sonra gerçeklerle karşılaşırlar mı ? Karşılaşılmış mıdır ?

Evlilik denen kurumu biraz gıdıklarsak, irdelersek biraz da enine ve boyuna daha neler çıkar altından acaba? Farklı ailelerden, farklı terbiye ile yetiştirilmiş, farklı alışkanlıklara sahip iki insan aynı evde resmi olarak yaşamaya karar verirler... Terbiye, kültür, alışkanlıklar derken evli çiftler ne olduklarını şaşırır ve birbirlerini sevmenin dışında alışmaya çalışırlar. Birbirlerini deli gibi seven çiftin bile “kirli çorabını yatağın üstüne bırakma”, “bu yemeği, annem şöyle yapar”, “ bak falancanın yemekleri daha lezzetli, sen bunu içine ne kattın? ” , “bu televizyon dizilerinden ne anlıyorsun, değiştir şu kanalı”, “ şunu yapmayı sevmiyorum, şöyle yapılsın”, “ o kıyafetini neden giyiyorsun hiç yakışmıyor”, “saçlarını bir daha öyle boyatma”, “annenlere söyle bir daha kalmaya gelmesinler” yada ben bu akşam arkadaşlarla içmeye gideceğim” gibi çatışma göstergesi söylemler az olmuyordur. Hele bir de kadın hamile kalınca ”neden hamile kaldın, bana sordun mu “ diye bir acayip çıkış yapıyorsa erkek, ilişkinin uzun soluklu olmayacağı sinyalleri geliyor demektir. Burada, düzeltilemeyecek sorunların bir ilişkisi olacak demektir. Sonu mu “ hüzünlü bir son : Boşanma !.. “

Boşanmaya neden olan durumların başında ; Eşlerin çapkınlıkları, evlilik sorumluluğunu alamama, tatminsizlik, kayınvalide baskısı, kıskançlıklar, bastırılamayan, kişinin kendine ve eşine güvensizliği, maddi sıkıntılar, üçüncü kişiyle olan ilişki vs.. sayılabilir.

Bu maddeler evlilikte yaşanan genel ama ciddi sıkıntılardan bir kaçı. Geçmişte bu tür sıkıntılarda özellikle kadın göğüs gerer ve evliliğini sürdürürmüş, şimdi ise bu tür sıkıntılarda en kolay yol seçiliyor: Boşanmak... Boşanmak kısa yoldan kaçış noktası değildir. Akıllıca ve sevgiyle besleyerek her şeyin üstesinden gelinebilir. Yeter ki, evlilik müessesesi “çocuk oyuncağı” sanılmasın..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..