Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '08

 
Kategori
Güncel
 

Boşanmak Batı kültürü

Boşanmak Batı kültürü
 

"Erkek: Eşi ile iyi geçinecek, O’na yumuşak davranacak kötülemeyecek, Dövmeyecek, Sözlü şiddette bulunmayacak, Dargın durmayacak, Meseleleri büyütmeyecek,
Kadın: Kavgalarda evi terk etmesin, Güler yüzlü olsun, Eşinin yaptığı iyiliklere teşekkür etsin, Çocuğunu emzirsin baksın, İslâm terbiyesi ile büyütsün, Eşi ile dargın durmasın.”

2007 Yeşilay raporunda aynen böyle yazıyor. Son yıllarda boşanma sayısındaki artışın en önemli sebepleri olarak kadının çalışma hayatına girmesini ve batı kültürünün egemen olmasını gösteriyor rapor. Ve yukarıdaki öneriler yapılıyor.

Boşanmaları en çok kadınların istediğini, boşanma gerekçesi olarak da “geçimsizlik” bahanesinin açık ara önde gittiğini belirtiyor.

Evet, boşanmalar son yıllarda çok büyük oranlarda arttı.

“Geçimsizlik” nedir?

“Kadının çalışma hayatına girmesiyle bütün yük kadında kalmaya başladı, sonuçta kadın depresyona giriyor ve artık yapamıyorum diyerek boşanmayı istiyor”

Kadın çalışma hayatına girmeden önce de evde örgü örüp, komşu gezmelerinde dedikodu yapmıyordu ama, bir fark oldu.

Kadın çalışma hayatına girdi. Kendi parasını kazanmaya başladığından, “koca eline bakmaktan” kurtuldu.

Asalak ve kocaya bağımlı yaşamdan kurtulunca, hak eşitliği istemeye başladı. Madem ki kadın, ekonomik yükü omuzlamakta ortaktı kocasına artık, ev yaşamında da kocasının yardımını bekledi.

Kocasının, “eve yorgun argın gelme” lüksünü elinden aldı, çalışan kadın. Yemeğin hazırlanmasında tabakları toplama yardımı istedi kadın, bulaşıkta durulama desteği, çocuğun banyo işini sıraya koymak istedi.

“Bir gün de sen toplasan yatağı” dedi.

“Pijamalarını ortalığa atmasan” diye rica etti önceleri, sonra sesini yükseltti kadın: “senin çoraplarını sağdan soldan toplamak zorunda mıyım ben” diye...

“Madem ki sabahın 7 sinde kalkıp, beraber çıkıyoruz evden ve akşam neredeyse aynı saatte dönüyoruz, evde bana yardımcı olmalısın” dedi kısaca...

Ama "erkek adama" ters geldi bu istekler. Önceleri nezaketen, hani cicim micim ayları hikayesiyle “tabi canım”, “hemen geliyorum hayatım”, “olur bir tanem” sözlerinin yerini zamanla “of ya sen de abartıyorsun ama”, “bak üstüme gelme, kaldırıver sofrayı hadi”, “annen sana böyle mi öğretti” gibi eskilerden örneklendirmeler aldı.

..

Ardından sözlü şiddet başlar kadına karşı. Bağırtılar ve azarlamalar sosyal yapı tarafından da destek görür. Kadın yalnız kalır. Toplum da kadına destek vermeyecektir.

Dayanabilirlerse bir süre eğer, çocuk da olur. İşte kadın için eziyetli bir hayatın başlangıcı demektir bu. Hem çalışma hayatı, hem ev işleri, hem de çocuk kadının görev alanlarına girecektir.

Adam iş yerinden eve geç gelme hakkını kullanır, arkadaşlarıyla takılacaktır. Erkektir. Arada bunu yapabilir. Kadın da arada annesine veya komşusuna gidiyordur ya nasılsa.

Evlilik, kadının sırtında bir yük haline gelir. Evli olmakla boşanmış olmak arasında gider gelir kadın. Boşandığında ekonomik olarak ayakta kalabilecekse, evli olmak çok saçma gelmeye başlar kadın için. Arada sevgi ve saygının kalmadığı koşullardan bahsediyorum elbette. Çünkü genelde zamanla bu duyguları taşıyabilecek güçlülükte insanlar yetişmiyor artık bu topraklarda... Saygı ve sevgi varsa zaten yardımcı olmak değildir bunun adı, hayatı paylaşmaktır.

Sevgi ve saygıyı yaşayabilen insanlar konumun dışında... Zaten istisna olduğu da bir gerçek değil midir bu durum?

Erkek egemenliğinin temeli ekonomiye dayanır. Ekonomik güç kadını erkeğe köle eder çünkü. Muhtaçlık ve bağımlılık kadını bugünkü çaresiz durumuna sebeptir. Kadın, ekonomik olarak bağımsızlığını ilan ettiği an, erkeğin iktidarını kaybetme riski başlar. Bu yüzden kadının çalışması ve para kazanması erkek egemen sisteme terstir. En çok boşanma durumu eğitimli çiftler arasında olmaktadır. Kadın çalışıyorsa kocasından ev hayatında yardımlaşma ister. O da çoğunlukla olmayacağından kadın boşanmaya gider.

Peki ya eskiden mutlu muydu kadınlar?

Eskiden boşanma sayısı bugünkünden neden daha azdı?

Kadının gideceği bir yeri yoktu çünkü.

Kaderdi, mecburiyetti, kabullenilecekti.

Nasıl geçinecekti giderse, nereye gidebilirdi ki zaten parasız pulsuz, işsiz güçsüz?

Çünkü çaresiz bir kadın vardı karşısında.

Erkek bunu bildiğinden hoyratça kullanabiliyordu bu silahı. Dayak da atıyordu, azarlıyordu da, aldatıyordu da... Eskiden derken, boşanmanın az olduğu zamanları tarif etmek için diyorum. Şimdi de ülkenin her köşesinde devam ediyor bu tarz evlilikler.

Unutulmasın; boşanmayanların çoğu boşanamadıklarından hala evliler...

İşte bu yüzden; “kadın, kavgalarda evi terk etmesin, Güler yüzlü olsun, Eşinin yaptığı iyiliklere teşekkür etsin, Çocuğunu emzirsin baksın, İslâm terbiyesi ile büyütsün, Eşi ile dargın durmasın” diye öğütler veriyor “büyükleri” onlara.

İşte bu yüzden; “erkek, Eşi ile iyi geçinecek O’na yumuşak davranacak kötülemeyecek, Dövmeyecek, Sözlü şiddette bulunmayacak, Dargın durmayacak, Meseleleri büyütmeyecek, ” deniliyor.

Alizarin’den saygılarla...

 
Toplam blog
: 105
: 7006
Kayıt tarihi
: 27.04.07
 
 

Ereğli - Konya Gazi Lisesi (yatılı) - İstanbul Üniversitesi İşletme (İng) Fakültesi - Ressam ve A..