Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Boşver

Boşver
 

Çanakkale'de bir akşam


Sabahın sükûnetini bozan saatinin alarm sesiyle uyandı. Kalktı, gerindi, yarı kapalı gözleriyle tuvaletin yolunu tuttu. Eline yüzüne su çarptı. Biraz olsun kendine gelmişti. 

Sonbaharın bu son günlerinde, mevsimin yüzünü kışa yaklaştırdığı günlerde yani havanın soğukluğu insanı kendine getirmeye yetiyorken daha da ileri gidip buz gibi suyu yüzüne vurması akşamdan kalma olduğuna dair bir işaretti. Aldırmadı. Odasına geri döndü, çoraplarını aradı, buldu, gömleğini giydi. Saçlarını taradı. Hafif bir alkol kokusu sinmiş olsa da üstüne kolonya en güzel çareydi. Kolonyayı döktü avucuna daha sonra da yüzüne gözüne rastgele sürdü. Gözleri yanar gibi oldu. Ama olsundu, en azından daha iyi kokuyorum diye geçirdi içinden. 

Ayakkaplarını geçirdi ayağına. Anahtarlarını aldı evin. Eve de ev demeye bin şahit isterdi hani. Bir önceki kıştan kalma badanasız duvarlar, aylardır silinmemiş kirli camlar, ne zamandır kadın eli değmemiş mutfak rafları, banyo, yerler… Hepsi gözlerinde büyüdü birden. Sonra her zaman yaptığı gibi BOŞVER deyip, onu iş yerine götüren sokağa attı kendini. Bu sokak geniş caddelere bağlanan sokaklardan değildi, dar kapıların birbirine benzediği, evlerin iç içe, komşuların nefesini duyabileceğin sıklıkta olduğu bir yerdeydi. Biraz bakımsız olsa da önemli olan insanların birbirlerini anlamasıydı. Anlıyor gibi görünmesiydi ya da. 

Mahalle bakkalından bir kutu tekel 2000 aldı. Aceleyle paketi açtı, dudaklarına bir sigara götürdü. Yaktı. Yaklaşık 5 saattir sigara içmiyordu. Ciğerlerine çekti isli siyah dumanı. Hayat damarlarından biri aniden açılmışçasına yeniden görmeye başlamıştı. O gün günlerden neydi, hangi yüzyılda, hangi sokakta olduğunu hatırladı. Durdu, biraz düşündü. Hatırladığına pişman olmuş gibi yüreğinden bir şey cız etti, gitti. Anlık bir sancı bu kadar acı verebilir mi diye düşünmedi. Ama üzerinde durulması gereken konular bunlar değildi elbette. 

Birden şimşek gibi bir araba geçti yanından. Rüzgârını nefesinde hissetti. Geçip giden rüzgârını arabanın. Rüzgârın nasıl bir şey olduğunu hatırladı. Sigaradan bir nefes daha çekti. Saatin kaç olduğunu merak etti. Ama saati evde, mutfaktaki masanın üzerindeydi. Hep öyle yapardı. Eve girince önce bir şeyler yapmak için mutfağa geçer, saatinin su almaması içinde çıkartır, boş bulduğu bir yere koyardı. 

Tekrar bakkala girdi. 

- Saat kaç Mehmet abi ? 

- ‘Yedi buçuk’ dedi yaşlı bakkal . 

Teşekkür etmeden sokağa çıktı tekrar . 

Durağa kadar dalgın yürüdü. Boş ver dedi kendi kendine yine. Yürümeye karar verdi 3 sokak aşağıdaki iş yerine. Nasıl olsa zamanı vardı. Koskoca 45 dakika. Hava hafif yağmurlu gibiydi ama yağmur nadiren düşüyordu yanaklarına. Sonbaharında kendine göre güzelliği vardı . Bunu biliyordu ıslanmaya yüz tutan kaldırımlardan süzülürken. Bir sigara daha yakmak istedi, vazgeçti. 

Sıradan bir günün sıradan bir sabahında, sıradan bir sonbaharda yani, daha büyük hayaller kurulabilirdi. Daha mutlu bakabilmek için dünyaya daha az sigara içilebilirdi mesela. Daha temiz bir evde yaşabilirdi. ‘BOŞVER’ den çok ‘HAYDİ’ diyebilirdi mesela. Her şey ama her şey bir tercih meselesiydi. Seçtiğimiz hayatlar, istediklerimizden çok da farklı olmayabilirdi. 

Sabahın sessizliği bozulmuştu yine. Uyanır gibi yaptı, uyanmadı… 

 
Toplam blog
: 19
: 189
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

Çanakkale'de okudum. Bodrum'da yaşadım. Ankara'da doğdum. Hem oralı, hem şuralı, hem buralıyım. A..