Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '09

 
Kategori
Kitap
 

Böyle başlamıştı Ben'e yolculuğu !

Böyle başlamıştı Ben'e yolculuğu !
 

 

Taksi korna çalıyor. Israrlı, sabırsız! Gecikmemin kızdırdığı şoför nereye gideceğimi sorma nezaketinde bulunmuyor.

"Harem'e..."

Sohbeti sevmiyor. Kim bilir ne dertlerle savaşıyor zihni. Farkıma varmaksızın varıyoruz, konuşmadan! Nemli gözlerle bakıyorum yanaşmakta olan araba vapuruna. Para üstünü almadan iniyorum Doğan görünümlü Şahin'den. Ne çok yıl oldu Harem'e gelmeyeli! Çığırtkanlar üşüşüyor başıma.

"Nereye abi?"

"Nereler var?"

"Ne demek abi bu? Nereye gitceni bilmiyon mu?"

Biliyor muyum? Türkiye'nin bir ucundayım. Belki de diğer ucuna gitmeliyim. Olabildiğince uzağa senden.

"Ağrı'ya gideyim ben."

Çığırtkanın itişiyle Yazıhanenin birinde buluyorum kendimi.

Ağrı'ya gitmek istediğinize emin misiniz bakışlarıyla kesiyor biletimi görevli! Kesif sigara bulutu burun deliklerimden ciğerlerime yol alıyor. Geçtiği yollarda alkış almıyor. Bekleşenler yeni yol arkadaşlarına boş bakışlar atıyor. Köşede oturan ihtiyar derin bir nefes çekiyor sigarasından. Tek ayağı altında, diğeri sivri burunlu, yüksek ökçeli ayakkabının arkasına basmış!

"Hadiiiy çayyyy" diye bağırıyor Çaycı, elindeki bakır tepsiye taklalar attırarak.

"Ağrı'ya gidecek sayın yolcularımızın..."

Beklemiyorum anonsun bitmesini. Dışarıda bekleyen otobüse yöneliyorum. 21 numaradayım. Yanağımı cama dayıyorum. Serinlik içime doğru yola çıkıyor benden önce. Çığırtkan koşturuyor dışarıda. Koluna yapıştığını götürüyor. Ne zevkle yapıyor işini. O'na da özeniyorum.

"Selamün aleyküm" diyen sese dönüyorum. Şalvarlı bir ihtiyar çöker gibi oturuyor yanıma. Tanıyorum onu. Sigarasını söndürmüş.

"Aleyküm selam Amca!"

"Nereye gidirsen ogul? Agri'li misen?"

"Yok, Ağrı'lı değilim Bey Amca."

"Orda mi yaşiyorsindir?"

O'na bakmayan gözlerimi arıyor gözleri. Mümkün değil bulması. Cevap veremiyorum. Sohbet edecek gücüm yok. Kafamı yine cama dayayıp, kendi dünyama dönüyorum. Kim bilir kaç saattir yollardayız! Ara ara kendimden geçiyorum galiba. İhtiyarın başı devamlı sağ omzumda! Otobüsün içi kesif bir ayak kokusu dolu! Ritmik bir şekilde de horluyorlar! 14 numaradaki kadın tıslar gibi horlarken, 19'daki adam gürlüyor. Gerilerden gelen bas tonlar zaptedilemiyor. Erkekler ve Kadınlar Topluluğundan Türküler sanki! Erzurum'a yaklaşıyor olmalıyız. Fırat'ı atlıyoruz ara ara. Üzerindeki onca baraj, Urfa Tüneli ve Harran Ovası’nı beslemesi mi hep vereceğine inanılan hazineler? Hava daha da soğuk buralarda. Kaç günlüğüne ve nereye gittiğimi bilmiyorum. Yanımda kazak bile yok! Prensesim sen mi geldin? Canımm.. Biliyordum rüya olduğunu. Ne işim mi var bu otobüste!

"Sayın yolcularımız, Tercan Dinlenme Tesislerine gelmiş bulunmaktayız. Kaptanınız yarım saat yemek ve ihtiyaç molası vermiştir."

Gözlerimi zorla açıyorum. Bakir Anadolu sabahın ilk saatlerinde ne kadar da sessiz, mağrur ve keskin bakışlı. Karşı dağlar, tepeler kaşlarını çatmış bana bakıyor!

"Bir Ezo Gelin çorba verir misin arkadaşım?"

"Abi bizde Ayran Aşi vardır."

"O da nedir?"

"Çorbadir abi. Urva'li."

"Allah Allah! Ee, getir bakalım bir tabak."

Gele gele, bildiğimiz Yoğurt Çorbası geliyor. Dolduruyorum biberi, içim ısınıyor. Burnumu çekiyorum. Üşüyorum da. Sorulmamış soruların cevaplarıyla sohbete zorluyor beni ihtiyar!

"Ufah biraderim Rüstem Fatih'de oturir. Amaliyat olmiştir da, ona bahmaya getmişem ben de Istanbol'a. Ya ogul, heç gonuşmamişsen yola çıktıhtan bu yan. Hele söyleyesin bi derdin mi vardır?"

"Büyük acılar sessizdir dayı. Benim dertlerim seni aşar, küçücük dünyanı darmadağın eder. Sen bana bakma. Ben bir garip Zerdüşt, düştüm işte yollara. Yolculuk beni bulmaya."

"Böyyük laflar ediyon ogul, belli ki mürekkep yalamiş adamsin. Avradin, uşagin yoh midir? Seni neye yalniz goyarlar bögle? Agri'da nirede kalacan?"

"Kalacak yerim yok dayı. Bulacağız artık başımızı sokacak bir yer. Bakalım Ağrı bana ne kadar dayanabilecek?"

"Sen bize gel ogul. Tanri mesafirimiz olasin. Evimiz böyyüktir amma öyle lüküs filan degildir. Köy yeri işte, idare edecen artıh. Diledigin kadar da kalasin, çorbamiza ortak olasin."

Nasırlı, çatlamış ellerini tutuyorum ihtiyarın. Yorgo Dayı geliyor aklıma. Ağladığımı farkediyor. Utanmayayım diye derin çizgili yüzünü çeviriyor.

"Sayın yolcularımız Ağrı'ya gelmiş bulunmaktayız..."

Kapının önü kalabalık. Herkes bir yakınını bekliyor.

"Buba Buba..."

Bizim ihtiyar, "Mustaaa!" diye ileri atılıyor!

Mustafa olmalı adı kapı eşiğinde bekleyen gencin. İhtiyarın oğlu demek ki. Sarmaş dolaş oluyorlar. Ben babamla hiç böyle kucaklaşmadım! Onları izliyorum buğulanan gözlerimle. Elini omzuma atıyor ihtiyar, Mustafa'ya bakarak. "Ogul, bir tanri mesafirimiz vardır. Alasin hele torbasıni."

O bir daha dönmedi ! (Ben Olmanın Issızlığında)

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..