Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '08

 
Kategori
Siyaset
 

Brecht ve acılarımızın arka bahçesi

Brecht ve acılarımızın arka bahçesi
 

Ünlü Alman yazar Bertolt Brecht, Marksizm’i eksen alarak kurduğu Epik Tiyatro ile işçi sınıfına kitlesel bir sorumluluk kazandırmayı amaçlamıştır. Onun sanatını belirleyen düşünce, alt tabakanın kapitalizmin eleştirisini yapabileceği ve izlediklerinden doğru yargılara varabileceği bir anlatım biçimi yaratmaktır. Epik Tiyatro’da hem kurgu hem de kişileştirmeler, seyircinin olayların ardındaki gerçekleri görmesini sağlamaya yöneliktir. Olaylar ‘epizot’ denilen, kendi içinde neden-sonuç ilişkisini barındıran bölümcükler halinde gelişir. Böylece her epizodun (dilimin) diyalektik bir aktarımı vardır ki, seyirci sürekli nedenselliğe sürüklenir. Bu Brecht tiyatrosunun kurgusal tarafıdır.

Ayrıca, oyun kişilerinin sınıfsal konumunu ve başlarından geçen olaylara karşı duruşunu belirleyen özgün bir tarafı daha vardır, Epik Tiyatro’nun. Brecht, bunu kendi kullanımıyla ‘Gestus’ kavramıyla açıklar. Gestus, ‘toplumsal tavır’ anlamına gelir ve Brecht’in oyunlarının en önemli özelliğidir. Oyun kişileri, kendi sınıfsal konumuna uygun bir tavır sergilerler. Bu davranış, mimik, jest ve diyaloglarda kendini gösterir. Amaç, sınıfsal değerlerinin (çıkarlarının) gerektirdiği gibi davranan oyun kişileri ile izleyicinin duygusal bir bağ kurmasını engellemektir.

Örneğin ‘Cesaret Ana ve Çocukları’ oyununda, Cesaret Ana’nın çocukları savaş yüzünden ölürler. Ama o, savaşta askerlere yiyecek satarak hayatını kazanan bir kadındır. Savaş onun çocuklarını elinden alsa da, o ancak çatışmalar sürdükçe karnını doyurabilecektir. Cesaret Ana, oyunda çocuklarının yitip gitmesine kahrolan bir karakter değildir. Aksine ticari yaşamını savaşın sayesinde geliştireceğine aldınmıştır. Seyirci onu, ‘acınacak bir anne’den ziyade, ‘savaşın bitmesini istemeyen kadın’ gözüyle izler. Brecht, savaşın acı yüzünü öfke ve acıma duygularını kabartarak göstermez. Onun için ölenlere ve yakınlarını kaybedenlere üzülmek faydasızdır. Asıl önemlisi, savaşın ticari çıkarlara dayandığı ve yeni girişimler için umut kapısı olduğunun anlaşılmasıdır. Savaşın asıl acı tarafı, bitmesini istemeyenlerin varlığıdır.

İşte ben de, son günlerde yine artan şehitlerimizin cenaze törenlerini izlerken, toplum olarak bu savaştan doğru sonuçları çıkaramıyoruz diye hayıflanıyorum. Bayrağa sarılı gencecik bedenler ve ardında feryat eden anaların ayakta zor duran görüntüleri önümüzde seğirirken, teröre hep birlikte lanet okuyoruz. Peki, bu öfke patlamaları ve acılarımızın yanında, yıllardır dağlarda sonu gelmeyen çatışmaları hangi güçlerin beslediğini düşünüyor muyuz? Kimlerin PKK üzerinden uyuşturucu ticaretini denetlediğini, kimlerin silah sanayisinin geleceği için bu savaşı körüklediğini, kimlerin siyasal varlığını sağlama almak adına gençleri dağlara sürüklediğini görebiliyor muyuz?

Öfkeli ve acılıyız... Ama biraz da Brecht’in öğretisine kulak verip, duygularımıza yabancılaşarak olayların ardını görmeye çalışsak ya... Terörün varlığından çıkar edinen iç ve dış odakları, silahların susmasına engel olanları, ölümden güç toplayanları lanetlemek için takılsak ya o cenaze arabalarının ardına... Ya da düşünsek, ardına takıldıklarımızın ne kadar payı var acılarımızda! En azından, aralarına girmeye can attığımız batı medeniyetinin, tarih boyunca hangi coğrafyanın kanıyla beslendiğine bir baksak ya... Asıl hesap, hainliğe sürme çekenlerle görülmeli değil mi?

 
Toplam blog
: 8
: 773
Kayıt tarihi
: 21.08.08
 
 

Söyleyeceklerim içimde kalırsa, bildiklerim ne anlam ifade eder ki... 1973 İzmir doğumluyum ve bu ke..