Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '19

 
Kategori
Güncel
 

Brexit Demokrasi midir?

Meşruti demokrasi ile yönetilen İngiltere’de 23 Haziran 2016 yılında Avrupa Birliği’nde kalıp kalmama konusunda yapılan referandumdan %52’lik oy oranı ile Birlik’ten ayrılma kararı çıktı.

33.2 milyon seçmenin katıldığı referandumda 17.228.077 kişi ayrılma yönünde, 16.701.000 kişi de kalma yönünde oy kullandı. 17 milyon kişi neden AB’den memnun değil, Birlik’ten çıkma arzusu duyuyor, İngiltere özelinde bunu bilmiyorum. Ancak özellikle iş bulma, çalışma koşulları nedeniyle sıkıntı çeken bir nüfusun ülke dışından gelenlere karşı tepki duyabileceğini tahmin edebiliyorum.

Belki de dinsel farklılıklardan ötürü bir anlaşmazlık var. Avrupa Birliğinde yaşayan nüfusun büyük bölümü Vatikan’a bağlı; oysa İngiltere yüzlerce yıl önce Vatikan ile ilişkilerini kesti. İrlanda’nın yüzlerce yıldır sorununun din temelli olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu durumu göz ardı edemiyorsunuz.

Referandumun yapıldığı o günden bu yana İngiltere ile AB arasında boşanma müzakereleri sürüyor. Çünkü “hadi ben çıkıyorum” dediğinizde büyük kumar masalarında ya da evliliklerde olduğu gibi hemen bulunduğunuz yeri terk edemiyorsunuz.

İngiltere, Euro ve Schengen kapsamında olmasa da eşdeğer müktesebatlarla Birliğe bağlılar. Malum AB vatandaşlarının ülkeleri arasında bir sınır yok. Serbestçe girip çıkılabiliyor. Dolaşım en önemli konuların başında geliyor. İngiltere aynı zamanda Büyük Britanya’nın da bir parçası olduğundan; Kuzey İrlanda ve İskoçya başta olmak üzere kendi özel anlaşmalarıyla belirlenmiş İrlanda Cumhuriyeti sınırlarının ne olacağı, dolaşımın nasıl sağlanacağı önemli bir mesele olarak masada duruyor.

AB’nin ilk kuruluş amacı ekonomik topluluk oluşturmaktı. Birliğin her ülkesinin ekonomik anlamda yıllara sari bir takım bağlayıcı sorumlulukları; borç-alacak hesapları var. Bunun kapsamının ne olduğunu İngiltere Parlementosunda reddedilen Brexit anlaşmasının bir maddesinden okuyabiliyoruz.

Eğer anlaşma onaylanmış olsaydı İngiltere’nin AB’ye 39 milyar sterlin ödemesi gerekecekti. Yuvarlak hesapla bu 45 milyar euro demektir.

İngiltere gibi dünyanın en büyük devletinin AB’den ayrılması kuşkusuz yapıyı sarsıyor ve bir bedel ödettirmeye çalışıyor.

Bir başka detay AB vatandaşlarının üye ülkelerde serbest dolaşımının yanı sıra o ülkenin vatandaşlarının eğitim, ticaret, çalışma gibi haklarına sahip olmasıydı. Bunun tekrardan bir prosedüre bağlanması elbette sorun teşkil ediyor.

Bu başlıklara bakarak biz neden AB üyesi olmaya çalışıyoruz sorusu hakkında da bir fikir sahibi oluyoruz.

İngiltere’deki 2016 yılında yapılan referandumun yarattığı durum budur.


Referandum demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Halkın kararı, iradesi kutsal görülür, saygı duyulur.

Peki bu referandum ne kadar demokrasi içeriyor ya da soruyu söyle soralım “referandum olmadan demokrasi olmaz ama her referandum bir demokrasi sonucu verir mi? Halkın her iradesi demokrasi ile örtüşür mü?”

Bir görüş; sorulan soru ya da referandumun konusu bir demokrasi sorunu yaratmaz; onu halka doğru anlatamayanın sorumluluğu vardır, diyor.

“Doğru anlatamamışsan sonuçlarına katlanırsın!”

Demokrasi bu mudur?
Yıllar önce Türkiye’de demokrasi tartışması yapılırken benzer sorular konuşuluyordu. İsim vermeyeceğim zamanın demokrasi kanaat önderlerinden bir zatı muhtereme “şeriat ile ilgili bir referandum yapılsa ve onay alınsa bu demokrasi midir?” sorusu sorulmuştu. Kendisiyle çelişmemek adına yukarıda yazdığım mantık yürütmesini yapmıştı ağabeyimiz.

Referandum sırasında İngiltere’de David Cameron başbakandı. Birlikte kalınması yönünde kampanya yürüttü. Kaybedince bıraktı. Yerine Theresa May görevi devraldı. Aynı partiden olduğu için onun da AB’de kalınması yönünde görüşü olduğunu tahmin ediyorum. Referandumun sonuçlarını yönetmeye çalışırken o da iktidarda olmasını sağlayan kendi meclisinden darbe yedi. 202’ye karşı 432 milletvekili Brexit anlaşmasını reddetti. 10, 20, 50 değil 230 kişinin oyu ile anlaşma geçersiz kılındı.

Meclis diyor ki; AB’den koşulsuz şartsız çıkılsın. 39 milyar sterlin ödemeyelim. Belki de akıllara hiç gelmeyen bir başka gizli mesaj var; biz durup dururken Birlik’ten neden ayrılıyoruz, bunu bir kere daha düşünelim.

Bence burada bir demokrasi paradoksu bulunuyor ve yönetilmesi konusunda sıkıntı yaşanıyor.

Demokrasi çoğulculuktur, çeşitliliğin sesini dinlemektedir. Avrupa Birliği özünde ekonomik kaygılar olsa da aldığı şekil bakımından başlangıç noktasından çok farklı bir niteliğe büründüğünü artık söyleyebiliyoruz.

Ortak para, sınırların kalkması, serbest dolaşım, eğitim, öğrenim, ticaret, birlikte yaşama kültürü “eşitlik” ilkesinin paydaşları olarak sıralanıyor; demokrasinin ileri aşaması olarak olarak da değerlendirilebilir.

Her ulus milletini sever ancak milliyetçilik başka bir durumdur ve dönemsel olarak dünyada yükselir ya da iner. Kuşkusuz her durumun ekonomi ile ilişkili bir yarafı vardır. Dünyada kriz dönemlerinde insanlar kendi içine çekilir ve dışarıda bir sorumlu arar ve bu genellikle de kendisinden olmayandır.

Bunun yanı sıra demokrasi ile birlikte büyüyüp gelişen bir “uygarlık” gerçeği vardır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bir uygarlık metnidir. Tartışmaya açılması söz konusu bile olamaz. Bu beyannamenin içeriğinde yazılanlar bugün birçok fiili durumla çelişir bu ayrı bir durumdur; ancak eşitlik ilkesinden asla taviz verilemez. Bu bir referandum konusu yapılamaz.

Uygarlık olgusunun çerçevesi çok net çizgilerle çizilmemiş olsa da bunun neye karşılık geldiğini aşağı yukarı biliyoruz. Hatta karşılaşılan olayları verdiğimiz tepkiler, duyarlılığımız ya da tanımlamalarımız buradan besleniyor. Geliştirilmeli, öğrenilmiş pratikler kalıcı hale getirilmelidir.

İngiltere’nin başında bir kral-kraliçe olsa da 1207 yılında imza altına alınmış Magna Carta’dan bu yana modern devlet yapısının ilk örneği özelliğini sürdürüyor. Sınıf ilişkilerinin en renkli sergilendiği coğafyadır aynı zamanda.

Avrupa Birliği fikri ve realitesi bence enternasyonal anlamda ileri bir aşamaya karşılık geliyor. Birliğe üye olmayan bir ülke vatandaşı olarak söylüyorum bunu.

Üstelik dünyada ne kadar sorun varsa hepsinin birlik olamama ve onun karşıtı hareketlerden kaynaklandığı bu kadar açık görülebiliyorken ayrılık ve ayrışmaları beslemek tarih boyunca pratikle tecrübe edilmiş tüm kazanımların tekrar tekrar yaşanmasına yol açacağını da çoktan öğrenmiş olmalıyız.

Avrupa için her vize başvurusunda aynı şeyi düşünür dururum. En son İngiltere gittiğim için hatırası taptaze duruyor.

Pasaportunda son on yılda 5-6 farklı Avrupa ülkesine girip çıktığı görülen Uzay Gökerman’dan tekrar tekrar aynı belgeleri istemenin, soruları sormanın anlamı nedir? Bunun uygarlık, demokrasi hatta insan haklarıyla çeliştiği çok açıktır. Her coğrafyanın tanımlamaya ihtiyaç duyan sınırları olması gerektiğini kabul etmekle birlikte sınırlara bu kadar net engeller koyulmasını anlamada zorlanıyorum. Bunun ilerici bir düşünceden çok korumacı, muhafazakar bir kaygı olduğunu görebiliyorum.

Tekrar İngiltere özeline geri dönecek olursak “demokrasi merkezinde” bu referanduma neden gerek duyulduğu, yapılmasına izin verildiğini düşünme zorunluluğu ortaya çıkıyor.

Bu kadar laf ettikten sonra kendi fikrimi söyleyebilirim; bu referandumun konusu demokrasi değildir. Demokrasiler bu türden soruları kitlelere sormak ve cevap almak yerine birlik, eşitlik fikrini nasıl güçlendiririz kaygısını içlerinde taşımaları ve kafa yorup icraat sergilemeleri çok daha doğrudur.

Hele 1975’te İngiltere’nin Avrupa Ekonomik Topluğuna girme sürecinde yapılan referanduma halkın %67’si onay vermişken, %52 ile sadece %2’lik bir farkla çıkmak için yeterli bir sayı olarak değerlendirmeye alınmamalıdır. Ölçüsü, kriteri çok daha farklı değerlendirilmelidir.

Bunu tartışmayı İngiltere özelinde yapıyor olabilir “bizi ne ilgilendiriyor, ne alaka?” sorusunu sorabilirsiniz hayır değil bu örnekle demokrasilerde referandum gerçeğini konuşmaya çalışıyorum.

uzaygokerman@gmail.com

 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..