Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '07

 
Kategori
Haber
 

Brüksel lahanası değil bu, sonuç bildirisi

Brüksel lahanası değil bu, sonuç bildirisi
 

Bu Evropa kentinin adı hangi kavramın önünde dursa, mutlak suretle bir zayıflatma durumu söz konusu oluyor galiba. Mesela, meşhur “Brüksel lahanası” denilen minyatür lahanacıkların mucizevi bir diyet besini olduğu yazılır çizilir. Vallahi bana inanmıyorsanız Muzaffer Kuşhan’a sorun.

Brüksel, şehir kalesi duvarları içerisinde çok önemli merkezler bulunur. Bu kurumlar da, kimi ülke ve toplumların göbeklerini biraz daha şişirme, bir miktar daha onları semizleştirme, etli-butlu ve kalçalı-salçalı hale getirme görevini üstlenmişlerken; kimi memleketleri de fazlalıklarından, selülitlerinden, göbek ve basen yağlarından kurtarmak için büyük çaba sarf ederler.

Mesela bizim ülkemiz bu ikinci grupta yer almaktadır. Hamur işlerine, tatlı ve tuzlulara, kebaba, rakıya pek fazlaca meraklı olduğumuzdan olacak aşırı kilolu olma eğilimimiz olduğunu yüzyıllardır kaygıyla izleyen Brüksel efkar-ı umumiyesi, biz aciz kulları obez olmaktan kurtarmak için elinden geleni yapar durur.

Hatırlarsanız, geçtiğimiz haftalarda Avrupa Birliği’nin ellinci doğum yıldönümü kutlamaları yapıldı. Brüksel’in şu andaki patronu yani Avrupa Birliği Dönem Başkanı, aynı zamanda bizim Recep Bey’in de kadim dostu, Muhterem Merkel, bizimkini doğum günü partisine davet etmedi. Görgüsüzlüğün dik alası değil de nedir bu kardeşim? Hani biz orada, bilmem kaç katlı krokanlı ve orman üzümlü pastanın mumlarını üfleyip, kremasına birlikte bıçak ardından da çatal sallayacaktık yahu? Aşk olsun vallahi. Bu sizin yaptığınızı, Bavyera’lı(?) yapmaz.

Bu sabah elektronik posta kutuma bir ileti düştü. Mesajın sonunda, “önemli not” vurgusu ile şu uyarı yapılmaktaydı: “<ı>Lütfen yurtseverlik görevinizin gereği bu durumdan herkesi haberdar edin... Türkiye üzerine oynan oyunları herkes öğrensin...

Şimdi aşağıda okuyacağınız satırları birilerine iletmek, haberdar etmek yurtseverlik midir, değil midir? Bardağın ne tarafını gördüğünüzle ya da bardağı görüp-görmemeyi tercih etmenizle ilgili bir durum tabi ki. Hep diyoruz ya, biz yafta yapıştırmaya pek meraklı bir toplumuzdur. Anında birilerini “AB’ci”, birilerini de “hadi be’ci” ilan edebiliriz. (Bu durumda sanıyorum ben, “hadi be’ci” takımından oluyorum değil mi Sayın Barkod Makinesi?)

Avrupa Birliği’nin son “Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi”nin, "Türkiye" başlıklı bölümünde, yani orijinal ismiyle "Presidency Conclusions"ta bakın ne buyurmuş Zerdüşt, pardon Evropa’lı diyetisyenlerimiz:

<ı>

Madde: 23.."..müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini... Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına...

Vallahi ben hiç şaşırmadım. Bu durum zaten yeni bir şey değil. Bu arkadaşlar, dedik ya, bizim iyiliğimiz için, fazla kilolarımızdan, obezite denilen illetten bizi kurtarmak adına, son derece iyi niyetle bir insanlık görevi olarak yapıyorlar bu işi(?). Bu Brüksel lahanalarının, pardon, Brüksel kriterleri ve bildirilerinin tek amacı budur. Lütfen siz, milliyetçi ve ulusalcı yurtsever geçinenler, öküzün altında buzağı aramayınız efendim. Ayıp oluyor ama cidden.

Yazık ki ne yazık. Bu ibret vesikası bildiri gibi yüzlerce metne imza atmış Avrupa Birliği denilen kurumun kapısında bekleşip duran bu memleket, maalesef ki bizim.

Nazım Hikmet’in “<ı>Dört nala gelip Uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” memleketi ile Necip Fazıl’ın “<ı>Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya, öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” diye haykırdığı aynı memleket, bizim.

Bu ülkenin, beyni ile düşünüp, yüreği ile hisseden insanlarının; farklı açılardan bu Avrupa Birliği konularını çok okuyup, sıkı öğrenmeleri ve bilinçlenmeleri lazımdır. Karar ve yorumlarını, şunun bunun dayatmaları ve beyin yıkamaları, yoz propagandaları ile değil kendi hür iradeleri ve mantıkları ile şekillendirmeleri gerekmektedir.

Hemen aklıma gelen iki örnek şudur ki Avrupa Birliği taraftarlığını en ileri düzeyde yapan bir sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Vakfı (TESEV) ile Vakıf Başkanı Can Paker’in yayınlarını takip etmek gerektiği gibi, konuları bambaşka açılardan ele alan ve kitapları Kum Saati Yayınları tarafından basılan Metin Aydoğan’ın eserlerini de dikkatle okumak ve içselleştirmek elzemdir. Pek tabi ki her iki farklı bakış açısının paralelinde daha onlarca kurum ve yazar çalışmalar yapmakta ve yayınlamaktadırlar. Önemli olan birilerinin istediği gibi ve talep ettiği biçimde inanmaktan ziyade, özgür irade ve muhakeme ile olacaksak da öyle taraf olmak gerektiğidir.

Hadi biraz gülelim yine, ağlanacak halimize: <ı>“Avrupa, Avrupa duy sesimizi; işte bu Türk’lerin ayak sesleri”<ı> Umarım duymuştur. Yok yok kesin duymuştur. Duymuş mudur sahi?

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..