Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '14

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Bu 14 Şubatta benimle evlenir misin?

Bu 14 Şubatta benimle evlenir misin?
 

Seviyorum ulannn...


Kapitalizm için “Gölgesini satamadığı ağacı keser”  derler ki çok doğru da söylerler.

Kapitalizmde her şeyi mala, paraya dönüştürme hırsı o kadar gelişmiştir ki, marketlerde ürünlerin reyonlara dizilişinden tutunda, İnternette ziyaret ettiğiniz sayfalar, göz attığınız tur programları, okuduğunuz gazeteler, sevdiğiniz yemekler sizin haberiniz dahi olmadan takip edilir ve bu gerekçelerle size bir şeyler satabilmek adına sayısal verilere dönüştürülür.

Tüketim ve kullanım alışkanlıklarınızla, duygularınızla ve ilişkilerinizle gözlerde parıldayan dolar işaretisinizdir artık.

Öğrenciyseniz; eğitim sektörünün, gezmeyi seviyorsanız; turizm sektörünün, anneniz ve babanız sağsa; anneler ve babalar gününün, sevgiliniz varsa 14 Şubat piyasasının potansiyel bir pazarısınızdır artık.

Hepimiz de bu durumu normal olarak kabullenmeye öyle alıştık ki. Çocuk karne aldıysa ya da doğum günüyse hediye alınacak, Babalar gününde babaya, anneler gününde anneye gidilecek ve hediyesi verilecek, gidilemiyorsa kargo ile gönderilecek.

“Kuru kuru kurbanın olayım” diye bir sözümüz vardır. Bir şey feda edilmeyen yani işin ucuna maddi bir şey konulmayan sözün ne kadar anlamsız olduğunu açıklamak için kullanılan bir sözdür. Hatta çoğu zaman aynı anlama gelen “kuru kuruya sevgi mi olur” lafını da kullanırız.

Ekonomik durumu iyi olmayan iki genç birbirini seviyorsa “İki çıplak bir hamama yakışır” deriz ve paranın sevgide ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışırız. Aslında kadını, erkeği öyle benimsedik ki bu durumu “erkek dediğin verici olur”, “erkeğin dekoltesi cüzdanıdır” gibi sözcüklerle sevgili ilişkisinin dinamiğinin aslında “sevgi” değil, “para” olduğunu ima ederiz.

Halbuki benim gençliğimde; ilişkilerde duygular ve davranışlar paradan daha değerliydi. Feodaldik, meodaldik belki sevgimizi de ifade edemiyorduk falan ama ilişkilerde de slow food  tarzını yaşıyorduk. Sevdik mi seviyorduk yani…

Babamın kucağına hiç oturamayıp, saçımın hiç okşanmadığını, annemin ve babamın hiç “seni seviyorum oğlum” demediğini fark ettiğimde artık kucaklara sığmayacak kadar büyümüş ve ölecek yaşa gelmiştim.

 Annemin ve babamın birbirlerine “seni seviyorum” dediğini hiç mi hiç hatırlamıyorum bile…

Nenelerimiz, dedelerimiz hatta anne ve babalarımız bile; birbirlerini şimdilerde sıkça rastlanılan “sevgi böcükleri” gibi canımlı, cicimli, mucuk, mucuk tarzında sevmezlerdi. Şimdilerde bilindiği gibi “ağır abi” tarzında bir sevgiydi onların ki. “Seni seviyorum” sözü belki hiç edilmez ama herkes sevildiğini, sayıldığını bilirdi. Bu yüzden sokaklarda karısını bıçaklayan adamlara, koca evden gidince eve sevgilisini alan kadınlara, işyerinde herkese asılan evli heriflere pek rastlanmıyordu.

Benim gençliğimde yani slow food ile beslendiğimiz dönemlerde “Seni seviyorum” sözü beki de evde hiç duyulmazdı ama ilişkiler arasında görünmeyen bu gücün varlığını herkes hissedebiliyordu.

Dedelerimizden, nenelerimizden, anne ve babalarımızdan “Seni seviyorum” sözcüklerini pek duyamadığımız için nerede, ne zaman, kimin için kullanılır bilemedik biz. Sevgimizi de ifade edemedik yıllarca. Birisine özel bir şeyler hissetmeye başladığımızda ona büyükleri gönderip istetmek ile kendimizi ifade etmek arasında yıllarca bocalayıp durduk.

Sanayi devrimi ile birlikte hızlı üretim ve tüketim alışkanlıklarımız ilişkilerimize de yansıdı. Artık fast food tarzında besleniyor ve ilişkiler yaşıyoruz. Sevgimizi tıpkı mal ve ürünlerde olduğu gibi, hızla tüketiyor ve kapitalizmin ortak değerleriyle ifade ediyoruz… 

Günümüzde ne kadar çok sevdiğin aldığın hediyenin değeriyle ölçülüyor maalesef.

Gece “uyudun mu?”  sabah  “günaydın” mesajı atmak, çiçek göndermek, ona sevdiği meyveyi almak, beğenip de alamadığı elbiseyi hediye etmek, market alışverişini yapmak, karne günü bilgisayarını yenilemek “seni seviyorum” demekti artık bize göre.

Belki de toplumun bizden beklediği misyonu bozmamak, vizyonu çizdirmemek adına “Seni seviyorum” dememek için her şeyi yaptık ama hala sevdiğimizin gözlerinin içine dolu dolu ve heyecanla bakarak “seni seviyorum” diyemedik…

Kısacası biz sevmeyi ne öğrenebildik, ne öğretebildik ne de sevgimizi gösterebildik.

Sevgi ishali olduğumuz ve “Seni seviyorum” sözünün en sık kullanıldığı bu dönemde maalesef içeriğini boşalttık. Çevrenize bir bakın aynı anda bir sürü sevgilisi olan “eli işte gözü oynaşta” bir sürü insan göreceksiniz.

Eros’a sormuşlar, “Artık neden insanlara AŞK oku atmıyorsun ?” .

O da: “Artık kıçınız ayrı, başınız ayrı oynuyor, isabet ettiremiyorum” diye yanıtlamış.

Günümüzde kadın cinayetlerinin arkasındaki sebeplere bir bakın “Çok seviyordum abi……….. dayanamadım öldürdüm”  diyen adamın konuşmasındaki noktalı yere siz istediğinizi (aldattı/ boşanmaya kalktı, beni sevmedi/benim olmadı) yazın sonuç değişmiyor. Çünkü sevmeyi bilmediğimiz için b.k’unu çıkarttık…

Yıllar sonra öğrendim ki… Sevmek ne sevgiliye yılda bir hediye alıp 364 günü onun burnundan getirmek, ne özel anlarınızı internete paylaşmak, ne çocuklarınızın her istediğini yapmak, ne de hak etmeyen öğrenciye yüksek notlar vermektir… Lütfen onlara çiçek, parfüm, telefon ve yüksek not değil, zaman ve emek gibi en değerli şeylerinizi verin… Çünkü sevgi emektir…

Gelin bu sevgililer gününde bir ilk yapalım, çevremize ve çocuklarımıza sevgiyi öğretelim. Tabi ki bunun için önce canımız kadar sevdiğimizin gözlerinin içine bakarak “seni seviyorum sevgilim” diyerek işe başlayalım…

Ama bunu ne feodalce, nede kapitalistçe sadece insanca ve içten yapalım olur mu?

Bu günden sonra fırsat buldukça; çocuklarımıza, anne ve babamıza, öğrencilerimize, arkadaşlarımıza, öğretmenlerimize, dostlarımıza, komşularımıza, çalışanlarımıza hatta ve hatta sokak hayvanlarına “seni seviyorum” diyelim olur mu?

Sonra mı? Sonrası kendiliğinden gelecek ve dünya daha yaşanılası bir yer olacaktır…

Seni çok ama çok seviyorum. Benimle evlenir misin? “Bana Sevmeyi Öğreten Kadın”…  

 
Toplam blog
: 41
: 2690
Kayıt tarihi
: 29.04.12
 
 

Gazi Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi'nden 1984 yılında mezun oldum.  Ardından Ankara Üniver..