Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bu Adamların Ciddiye Alıncak Bir Tarafı Kaldı mı?

Bu Adamların Ciddiye Alıncak Bir Tarafı Kaldı mı?
 

Yağmurun ve karın sulu sepken hale geldiği günlerde, fırsatı yakalarsam şayet soluğu alırdım Beyazıt’ın tam orta yerine kurulu olan o büyük, o devasa kütüphanenin koca salonun içerisinde. Arka tarafların sotasında bir yerlere ilişir, önüme gelen o kalın kalın, koca koca ciltlerin arasında kaybederdim kendimi. Yıllar öncesine gider, o yıllar öncesinin hallerini, uçup giden laflarda değil, ciltlere bezenmiş gazetelerde teneffüs etmeye çalışırdım. O sessizliğin tam ortasında, saatlerce kalakalırdım kendi halime. O kütüphanenin sota dip yerlerinde nede çok şey öğrenmiştim aslında. Herkesler o kitapların içerisine, o ciltlerin içerisine gömülür, çevre ile irtibatını keser ve alabildiğine okurdu. Saatlerce, bıkmadan, usanmadan, yılmadan… Ama kimse kimseyle ilgilenmezdi.

Çoğu zaman uyuşmuş bir halde kalkardım o kütüphaneden. Uykulu bir halde, gözler kaykılmış, saç baş darmadağın olmuş, öylece düşerdim yollara, gerisin geri tutardım evin yolunu.

O yıllarda en çok zihnimi kurcalayan husus olmuştu “Aydınlık Gazetesi”. Son bir yılını düzenli okumuştum. Manşetlerine bakmıştım, köşe yazılarını bir bir okumuştum. Yazılanlar, yar yar beni hayrete düşürmüştü. Ama bir var ki, neden ben hiç o gazeteye güvenememiştim? Neden bu gazete bana hiç sıcak gelmemişti. Ve o avenenin hiçbir ferdini, neden ben sol taraftan koşanlar olarak tanımlayamamıştım? Ama onlar nedense kendilerini sol taraftan koşanlar olarak görüyordu. Oysa her bir manşeti ibretlik vesika misali o gazete ciltlerinin içerisindedir. O gazetenin yayınlarından dolayı kaç devrimci katledildi? Kaç devrimci sür manşetlerden hedef gösterildi? Kaç insan yok pahasına devletin şevkatli kollarında buldu kendisini? Ve sonra güya, o gazetenin baş sorumlusu darbe sonrasında özeleştiri vermiş, kendisini aklamaya çalışmıştı. Bahsi geçenin kim olduğu malumunuzdur, Doğu Perinçek… Doğu Perinçek, güya soldan geliyor!!!! Güya memleketin anlı şanlı sosyalisti!!!! Manşetlerinde her önüne geleni ihbar yağmuruna tutmuş olan bu gazetenin görünen yüzü, gazeteci kisvesi altında Abdullah Öcalan’la görüşmeye gider ve bu görüşme, güya gazetecilik kisvesi altın yapılır. Bilen bilmektedir ki o görüşmeler bir işbirliği arayışına dair görüşmelerdir. Oysa adı gazetecilik faaliyetidir. Pek tabii ki derdim Doğu Perinçek’in, Abdullah Öcalan’la görüşmesi değil, bu gün bu çevrelerin Abdullah Öcalan’ın idamını isterken, yıllar önce PKK ile işbirliği yapma arayışlarında oldukları ortadayken, bu ne perhiz diyesi geliyor insanın. Bir gün gidip PKK ile ense tokat ilişkisine girip, “Başka kapıya” cevabını aldıktan sonra, soluğu kendisine düşman bellemiş olan MHP ile işbirliğine kadar götürebiliyorlar. Gençlik efradları Ülkü Ocakları denen MHP’nin paramiliter güçleriyle eylem birliği yapıyor, hep beraber, ulusalcılık-milliyetçilik kisvesi altında güya emperyalizme karşı alanlarda boy gösteriyorlar. Ve sonrası malumunuz üzere, Silivri’ye konuk olmak.

Hadi buyrun güvenin Doğu Perinçek ismine ve siyasetine. Hiçbir dönemde nerede durduğu belli olmayan, bir dönem kendisine komplo kurup, küfür yağdıran dönemin gazetecisi Memduh Bayraktaroğlu ile birlikte birkaç sene sonra kendi televizyon ekranlarında memleket sevdasına bile döktürmekten dahi beri durmamıştı. Ve o gece ben insanların nasıl da çiğ süt emmiş olduğuna tanıklık etmiştim.

Yani demem o ki, ben bu çevrenin siyaset çizgisindeki çelişkileri gördükçe, ne yalan söyleyeyim midem bulandı.

Doğu Perinçek bir yana, sanki eküri misali bir diğeri Yalçın Küçük…

Bir zamanlar Abdullah Öcalan’la kitap dahi yazan Yalçın Küçük hidayete falan ermiş olsa gerek, bu zamanların en hızlı ulusalcısı kesilmiş başımıza. Yalçın Küçük güya sol taraftan koşuyor… Denk geldiğim birkaç televizyon programında değme stand up’çılara taş çıkartıyordu. Zamanında Kürtçülük yapmaktan beri durmayan Yalçın Küçük, TSK’ya yağdırdığı övgülerle hayretlerime gark olmuştu. Ve Yalçın Küçük’te gazeteciydi. Vesilesi gereği Abdullah Öcalan’la görüşmesine her hangi bir mevzuu beis söz konusu dahi olamazdı. Hele hele bir de Hasan Cemal, Fatih Altaylı, Mehmet Ali Birand ve diğerleri görüşünce, Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük görüşmüş çok mu?

Hemen bir parantez açmakta fayda görüyorum. Bu kişilerin Abdullah Öcalan’la ve PKK’nın diğer önde gelen yöneticileriyle görüşmelerinde bir sakınca görmüyorum. Sadece bu isimlerden Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük beyefendilerin ilişkisinin gazetecilik kisvesi altında yapılmış olmasına karşın altında yatan amacın neler olduğunu bilmekteyiz. Bu iki isim düne kadar Kürt siyasetine eklemlenmeyi, Kürt siyasetinin arkasına takılmayı çizgi olarak belirlemişlerdi, Kürt siyaseti bu isimlere yüz vermeyince, başımıza bir numaralı, asker sevicisi, MHP sevicisi, Ulusalcı-Milliyetçi kesildiler. Oda yetmediği gibi bu şahsiyetlerin her yaptığına alkış tutan aveneleri, Abdullar Öcalan’a idam talebini dillerine dolarken nasıl bir çelişkinin içerisine düştüklerinin farkında bile değiller.

Bu halleriyle mi bu toplum bunların arkasına takılacak?

Bu toplum bu denli aptal olmadığını defalarca gösterdi ama bunlar hala toplumu alabildiğine aptal anma gafletinden kendilerini kurtaramadılar.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..