Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '14

 
Kategori
Bayramlar
 

Bu bayramda gelemedim

Bayram kelimesini duyduğumuz zaman içimiz bir hoş oluyor, bayramı beklemek, küçük büyük fark etmiyor aslında, bir heyecan veriyor...

Küçüklüğümü hatırlıyorum da rahmetli babam senede iki defa güzel ve şık kıyafetler alırdı, iki bayramda da. O yüzden bayramın gelmesini çok isterdim, Hele para veren amcalar yok mu, onlar benim için her zaman öncelikli idiler. Çok küçük para da olsa bayramın bir simgesi idi paralar, tabi ki bir de şekerler. Sahi hatırımda onlar kalmış hiç unutamadığım, birde o gül kokulu şerbetler, tabi ki bazı evlerde ikram edilen, iki bisküvi arasına koyulan lokumları unutmak da mümkün değil. Bayram namazına annem en az bir saat önceden uyandırırdı, “Oğlum! hadi kalkın erkenden gidin ön saflara yerleşin” derdi.

Bayram namazından sonra imamın halka oluşturacak şekilde bayramlaşma merasimi de müthiş bir şeydi, küçücük ellerim ile büyüklerin ellerini sıkmak bana acayip bir zevk veriyordu, sanki büyümüştüm ve ya değerli hissediyordum kendimi. Hiç tanımadığım veya çok iyi tanıdığım insanlar ile bayramlaşmak, onlar ile değişik açılardan sohbet etmek, akrabalarımı yılda iki kez bile olsa ziyaret edip hal hatırlarını sormak, derslerimin arasında bir nefes almak gibi idi.

Bayramlar aslında hayatımızın sadece işten veya  yemek içmekten ibaret olmadığını da anlatıyor. Diyor ki; senin bir çevren var, ailen var, akrabaların eşin dostun var.

Bazen kendimizi öylesine kaptırıyoruz ki yoğun hayata, kendi ailemizi bile unutuveriyoruz. Çocuklarımıza zaman ayıramıyoruz, eşimiz çok önemli bir şey söyleyecek olsa, sonra konuşalım, çok yorgunum diye kestirip de atabiliyoruz, bu sonralar uzayıp gidiyor; yarınlara garantimiz varmış gibi…

İşte tam burada bayramlar imdadımıza yetişiyor, diyor ki senin ailen var, çevren arkadaşların var, yoğunluktan hiç hatırını soramadığın annen ve baban var, sende bir zamanlar çocuktun, el öpmek için büyüklerini kollardın, ve yarın sende yaşlanacaksın, ve seni soran insanları bekleyeceksin. Böylece bir silkeleneceğiz... “Ya ne oluyor?” diyeceğiz, belki de bir hesap soracağız kendi kendimize, çeki düzen vereceğiz...

Ya da bunları hiç düşünmeden bir  tatil beldesine gidip cep telefonunu da kapatıp, sadece yiyip içip gazetemizi okuyacağız... Yarınımızı düşünmeyerek...

Her iki bayramda fakirleri düşünme ayı, Ramazan Bayramında zekat ve fitrelerinizi veriyorsunuz, Kurban Bayramında ise yılda bir sefer mutfaklarına girecek olan etlerinizi fakirlere dağıtıveriyorsunuz. Tabi bu arada kurban kesme ile ahkam kesenler de var, ne gerek var diyenler ya da katliama dur deyin diyenler. Bunlar ya medyatik olma peşindeler, ya da fakirin ne halde olduğunu bilmiyorlar, belki de gerçekten kurban bayramının sosyal boyutunu anlayamıyorlar veya anlamak istemiyorlar...

Keşke her bayramda küçüklüğümde yaşadığım gibi dedemin evine gitse idim; bütün akrabalarım ile bayramlaşıp, kurbanımı kesse idim, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpse idim. Kurbanımı en yakınlarımdan başlayarak dağıtsa idim. En yakın akrabalarımı, yakın dostlarımı unutmadım, bakın birlikteyiz evinizdeyim, bir çayınızı içmeye geldim, dese idim. Bunu yapanlar ne kadar şanslı aslında değil mi?

Bayramda anne babasının elini öpenler! Ne kadar şanslı olduğunuzu tekrar tekrar düşünün. Elimizdeki değeri bilelim, mesajlaşmayı bırakıp direk telefon ile eşimizi dostumuzu arayıp hal hatır soralım...

Memleketlerimizde olmasalar bile, en yakın komşumuzdan başlayıp bayram ziyaretlerine gidelim, çocuklarımızı o şekilde yetiştirmeye çalışalım. Yoksa yarın  bizde yaşlanacağız ve kapıdan onların gelmesini beklemek ile geçecek ömrümüz, haksız mıyım?...

Bu bayramda gelemedim anacığım, Hakkını helal et, iyi bir evlat olamadığımı biliyorum ama seni çok seviyorum. 

 
Toplam blog
: 233
: 209
Kayıt tarihi
: 12.12.13
 
 

Prof. Dr. Hamdi Temel, 1966 yılında Sorgun'da doğdu, İlk ve orta öğretimini Sorgun'da tamamladı v..