Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '06

 
Kategori
Bayramlar
 

Bu bayramda nereye gidiyorsunuz?

Bu bayramda nereye gidiyorsunuz?
 

Planlar yapıldı, rezervasyonlar ayarlandı, hazırlıklar tamamlanmak üzere. Kimileri için bu gece başlayacak tatil yolculuğu, kimisi ertesi güne bırakacak belki. Şöööyle güzel bir otelde birkaç gün kimseyle görüşmeden kafa dinlemek; telefonları kapatmak; Ekim ortasında havuz keyfi yapmak belki; gece yatağa uzandığımızda yüzükoyun, günün muhasebesini ve ertesi günün programını yapmamak… Ah ne güzel olur… Nasıl da ihtiyacım var şimdi böyle bir tatile ve nasıl da aylak gezmek istiyorum sokaklarını ilk kez göreceğim bir kentin koynunda…

Hepimiz iple çekiyoruz Bayramları ve Bayram’ın getireceği tatili. Bu bayram tatillerinin ortak tarafı; kesinlikle yalnız kalıp rahatsız edilmeme isteği.

Kimsenin kimseye tahammülü kalmadığından mıdır, misafirlik kavramının artık hayatımızdan uçup gitmesinden midir bilmiyorum; bilumum bayram tatillerinde evden olabildiğince uzaklaşmak ve kimseyle görüşmemek arzusu gözleniyor.

Oysa Bayram bu değil. Hatta bu, Bayram değil yani.

Bunun inançla falan alakası yok; tamamen manevi kavramlardan, duygulardan uzaklaşıyoruz giderek.

İnanın ya da inanmayın; dini vecibelerinizi bugün yerine getirmiyor bile olmasanız, hep bir özlemle, burun sızlamasıyla anılıyor ''Ah o eski bayramlar''…

Babamızın elimizden tutarak götürdüğü ayakkabıcıdaki pabucu alıp eve geldiğimiz; başucumuzda duran pabuçların mutluluğuyla uyuduğumuz, sabah kalkıp da yüzümüzü yıkadıktan sonra hemen ellerini öpüp harçlık almak için anne babamıza koştuğumuz; şeker almak için kapımızı çalan yaşıtımız mahalle çocuklarına şeker uzatırken (ki ben hiçbir zaman kapı çalıp şeker isteyebilen çocuklardan olamadım), kendimizi yaşça epey ''büyümüş'' gördüğümüz; gelenin gidenin eksik olmamasından dolayı şen kahkahaların hiç eksik olmadığı evlerimiz… hepsi, hepsi eskide kaldı.

En cicili bicili elbiselerimizi giyerek çıkardık sokağa; anneanne, babaanne, dede, artık kim varsa yani aile büyüğü olan; bilvesile hayır duasını almaya giderdik hani…

Bayramlar; küsleri bir araya getirir, dargınları barıştırır, uzun zamandır görüşemeyen insanların buluşmalarına vesile olurdu; bize öyle öğretmişlerdi yani.

Sonra nasıl olduysa, bir de baktık ki, artık cicili bicili elbiselerimizi sadece tatilde giyebilmek için almaya başlamışız. Bayram programımızı yaparken, ''Önce şuraya, ardından buraya giderim. Aman onu da ziyaret etmem lazım; unutmayayım'' sözlerinin yerine, yurt içi-yurt dışı otel fiyatlarını araştırırken, kaç gün tatil olursa nasıl bir plan yapmamız gerektiğini düşünürken bulduk kendimizi.

Gitmek zorunda olduğumuz, gitmezsek bize kırılacak olanları alelacele ziyaret edip zaruriyetten, yani o işi bir an evvel aradan çıkardıktan sonra kaçıp uzaklaşmak istiyoruz herkesten.

Uzaklaştığımız şey, toplumsal kültürümüz ve geçmişimiz aslında. Fazlasıyla ‘doğulu’ bulduğumuz bu örf ve adetlerimizi bir kenara bırakarak, geçmişimizden sıyrılarak, bir an önce ''batılı'' ve ''modern'' bir hale ulaşmaya çalışıyoruz. Lakin vazgeçtiğimiz sosyal olgular, kaybettiğimiz manevi duygular, bizleri ''yalnız ve kimsesiz'' bireyler haline getirmekten başka bir işe yaramadı.

Biz, bayramların sosyal yönünü büsbütün unuttuk, es geçtik anlaşılan.

Şöyle emekli olup da çoluğu çocuğu evlendirince; hanımla/ beyle ''Bir Köroğlu bir Ayvaz'' misali kalınca bir başımıza, kapımızı sadece ''şeker isteyen mahalle çocukları'' çalınca; bir tek hayat arkadaşımızla bayramlaşınca; çocukların, torunların fotoğraflarına bakmakla yetinince; yani belki o zaman bir durup düşüneceğiz nerede yanlış yaptığımızı.

Tıpkı bizi model alarak bireyselliğinin peşinde koşarken toplumsallığını unutan çocuklarımıza kızamayacağız elbette. Onlar da sadece ''kendi hayatlarını'' yaşamak istiyor olacaklar.

Herkese ''gerçekten iyi'' bayramlar diliyorum…

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..