Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Bu çocuğu hepimiz tanıyoruz

Bu çocuğu hepimiz tanıyoruz
 

Günlerdir içimden bir şeyler yazmak gelmiyor. Sadece geçmişe yolculuk yapıyorum mecburen. Sanki bu kadar gönülden barış, kardeşlik, temiz toplum türkülerini boşuna söylemişiz. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi. Gündemden kaçış, bana maymunlar cehenneminden kaçış gibi geliyor. Ama ne kadar ilgisiz kalabilirim ki? Bir arkadaş telefon ediyor, falan kanalı izle..Sonuç malum. Üzüntü, karamsarlık, şaşkınlık, acılar içinde kâbuslar…

Gözlerimin önüne bir değil, binlerce gözü yaşlı değil, yüzleri kanlı çocuklar geliyor. Bu çocukların kim olduğunu hepimiz biliyoruz. Onlar ise sorar gözlerle bakıyorlar. Onlar neden gözlerinin önünde, analarının, ablalarının, saçından sürüklenerek götürüldüğünü bilmiyorlar. Onlar neden babalarının, ağalarının, çökertilerek kurşuna dizildiğini de bilmiyorlar. Onlar sorar gözlerle baktıkça, soramaz hale getiriliyorlar. Peki, nedenini bilen var mı? Eğer olsaydı, zaten böyle olaylar olmazdı diyorum. Bilinçsizce, emir olarak yapılan eylemler… Ya bu emirleri verenler kim?

Evren bana sesleniyor sanki. Bak şimdide sen soran gözlerle bakıyorsun tıpkı o çocuklar gibi. Anlayacak mısın sanki senin damarların benim nehirlerim, senin yüreğin benim dağlarım, taşlarım, toprağım ve daha nice örtüşümler. Sana şöyle anlatabilirim belki;, tıpkı senin damarlarındaki antikorlar gibi, al ve akyuvarlar gibi, devamlı mücadele etmek zorundalar. Senin bedeninde, şeker oranın sınırdaysa, tatlılardan kaçmalısın. Sade tatlı mı, bunu yapan, yani bedeninde şekere dönüşecek gıdalardan da uzak durmalısın. Eğer hala bunları alıyorsan içinde besin olarak sindirim sistemini, savunma mekanizmalarını zorluyorsan, elbette içinde bir mücadele başlayacak, pankreasın ensülin salgılayacak, ya da böbreküstü bezlerin adrenalim üretecek, binlerce virüs bakteri, enzimler sürekli faaliyette olacaklar.Artık sen onlara hükmedemezsin. onlar kendi görevlerinden başka bir yönelişe giremezler.O görev senden çıkmıştır artık. Sen sadece bedenini yaşatmak çabasındayken, yararlı ve zararlı olanı ayırt edemediğin için, yıpranmaya mahkumsun. İşte bende sen gibiyim, içimde barındırdığım sizleri ayırt etmediğim için, sizlerde benim içimdeki mekanizmamsınız. Ve artık sadece bir anafor gibi, üstlendiğiniz göreve kapılıp giden, bir sistem. Ne yazık ki onarım yaptığını düşünürken, yıprandığını fark etmeyen bir sistem..

Doğaya atıyorum kendimi. Hurma ağaçlarım, minik bahçem yerinde mi diye. Koşarcasına yürümek istiyorum. Ne kadar hızlı yürürsem sanki tüm üzücü olayları geride bırakacakmışım gibi. Bir çeşit manik deppressif yaşıyorum ayak seslerimden bile kaçarcasına yürürken. Artık gözlerimin önüne, yüzü gözü kanlar içinde kalmış bir çocuğun ardından, koskoca bir dünya geliyor gözleri yaşlı, sağanak halinde yağan yağmuru ayaklarım ıslanana dek fark etmemişim.
Yağmurun ritmiyle, bir zamanlar ninni olarak dinlediğim melodinin sözleri geliyor aklıma. Hani o karlı kayın ormanlarına bilmem kimin cesetleri ve silahlarının gömüldüğü, hani o Gülhane parkında bilmem kimlerin asıldığı ceviz ağaçları, hani o akmam diye tutturan Tuna nehri ve daha nice Harbiye marşları, sıralanıyor geçmişten geleceğe ama biri varki; hala güncelliğini koruyor ne yazık ki…son dörtlüğünü kırk yıldır söylüyoruz ne yazık ki..

Ağaçlar bir sabah sessizliğinde, önce güneşe durdular,

Yapraklarında kahır, filizlerinde sabır,

Doğrulup ağır ağır, kesenlerini vurdular.

Martılar bir sabah sessizliğinde, ziftlere bulandılar,

Kanatlarında kahır, gagalarında zehir,

Doğrulup ağır ağır, kirletenleri vurdular..

ÇOCUKLAR, bir sabah sessizliğinde,

Önce tarihe durdular

Omuzlarında kahır, yaşamları Ya Sabır!

Doğrulup ağır ağır. VURANLARINI SORDULAR…

(L:Sam 'ın söylediği , sorgu adlı şarkı sözü)

 
Toplam blog
: 165
: 856
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

Edebiyet fakültesi  mezunuyum. Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek çeşitli kurslardan da el sanatları ..