Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '14

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Bu faciadan alınacak dersler

Bu faciadan alınacak dersler
 

ulusalkanal.com.tr


 Atalar ne demiş : “Bir musibet bin nasihattan yeğdir.”

Ama bir olaydan ders alabilmek için, o olayın vukubulması ve bizi yakıp yıkması mı gerekir. Hiçbir şey önceden düşünülemez mi? Hiç olmazsa bazı şeyler önceden öngörülemez mi?  Böyle bir şey olduğunda neler yapmalı diye bir planlama yapılamaz mı?

Belli ki hem toplum olarak; hem de yönetim olarak bir sürü eksikliklerimiz var. Bazı işlerimiz, belki bazı işlerimiz değil de işlerimizin çoğunluğu ala ala hey… alaturka bir şekilde yürüyüp gidiyor.

Bize yol gösteren en büyük ilke : “Bize bir şey olmaz.” , “Bizi Allah korur.” Ve Allah korusun… Ondan sonra ihmalin bini bir paraya. Allah akıllıları korur, yoldan çıkmışları, aymazları değil..!

Şimdi şu Soma felaketine baktığımızda, ilk günlerde gördüğümüz hatalar sayılamaz derecede çok.

Bir kere işin içinde Hukuki hatalar var; Mühendislik hataları var ; Jeolojik hatalar var. Yönetim hataları var. Eğitim hataları var… Var oğlu var… Hangi birisini sayalım.

A. Hukuki hatalar neler?

1. Bir kere Türkiye, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının en yoğun olduğu sektörlerden biri olan madencilik alanındaki Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) sözleşmesini  henüz onaylamamıştır.
Radikal gazetesinden Merve Erdil’in haberine göre, “1995 tarihli ‘Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından onaylanması için birçok girişimde bulunulmasına karşın, bu konuda henüz bir gelişme sağlanamadı. Sözleşme, maden işletmesi sahiplerine ve hükümetlere önemli sorumluluklar getiriyor. ILO’nun sağladığı bilgilere göre, sözleşmeyi bugüne kadar 28 ülke onaylamış. 28 ülke arasında Brezilya, ABD, Rusya, Ermenistan, Almanya, Zimbabve gibi ülkeler yer alıyor.” (t24.com.tr) Türkiye yok.. Bir türlü İmzalamıyor. İyi mi!
Manzarayı gördünüz mü bu ILO sözleşmesi işçilere bir çok haklar getiriyor; patron, işverenlere ise bazı yükümlülükler getiriyor diye, hükümet bu uluslarlarası sözleşmeyi, yasayı kabul etmekten kaçınmıştır. Buna ne denir? Aymazlık mı, daha ötesi mi?
Bu sözleşme zamanında imzalansaydı, bu Maden o halde olabilir miydi?
Ama bu durumuyla, AKP kimden yana olduğunu göstermiştir

2. Soma madenlerinin durumu daha 20 gün önce Meclis’e getirilmiş, şu sorunları bir tartışalım denmiştir. AKP oylarıyla bu öneri reddedilmiştir.

3. Bu işin içinde Devlet var. Esasında madenler devletin. Ama özelleştirilmiş; bir patron var. Bu madende bir çok işi yürüten Taşeronlar var.

Burada çalışan işçilerin kimin sorumluluğunda belli değil. İş sahibi içerde kaç kişinin çalıştığını bile bilmiyor. Bu devirde böyle şey olur mu?

Yarın bir gün bu işten müşteki bulunan kişiler kime dava açacaklar, devlete mi, iş sahibine mi, yoksa, ilgili taşerona mı?

4. Madenlerin çoğunda işçilerin çoğunluğu korkutuldukları için sendikalara bağlı değiller. Bir kısmı da “Sarı Sendika”lara bağlılığını sürdürüyorlar. Sendika yönetim kurulundan biliniyor ki, beş kişi açıkça işverenin temsilcisidir. Bu durumda Sendika hangi konuda itiraz edebilir ki? Kim böyle bir sendikaya güvenebilir ki?

5. Burada işçilerin de itiraz hakkı, şikayet hakkı elinden alınmıştır. İşveren istediği zaman bir işçiyi işinden edebilir.

Oysa diğer ülkelerde, işçinin işyerinin güvenliği ve emniyeti dolayısıyla şikayet etme, müfettiş isteme hakkı vardır. Bunun için işçinin dokunulmazlığı vardır. İşveren, şikayet etti diye, işçisine dokunamaz, işten çıkaramaz.

Şimdi  bunlara ek olarak, bu işle doğrudan ilgili insanların ifadeleri var:

DİSK'e bağlı Genel Maden-İş Sendikası Başkanı Tayfun Görgün ise buranın özelleştirilen bir maden olduğunu anımsatarak, Eynez bölgesinin metanlı bir bölge olduğunu ve çok dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.

Görgün, son dönemde Çalışma Bakanlığı denetimlerinin zayıfladığını ileri sürerken, bu tip kazaların eksik olmayacağını savundu.

Taşeron işçi çalıştırmanın yaygınlaştığını, sendikalı işçi sayısının azaldığını dolayısıyla da hem mühendisler hem de işçiler üzerinde inanılmaz bir üretim baskısı olduğunu iddia eden Görgün, "Sendikalaşma zayıfladığı için bu kadar üretim baskısına sendika denetimi de mümkün olmuyor" dedi.

Haydi buyurun. İşçi ne halt etsin; mühendis ne yapsın… Ekmek parası için her şey sineye çekiliyor.

Şu kısa bakış açısı içinde ben hukukçu olmadığım halde böyle eksikliklerin, hataların olabileceğini görebiliyorum. Hukukçular acaba ne derler, neler görürler?

Bu Türkiye için bir “Örnek Olay”dır. Böyle olaylar olmuştur ve gerekli önlemler alınmazsa ilerde de olacaktır. Bu besbelli. Niye?

Çünkü iki taraf var: 1.İşverenden, patrondan yana olan. Hiç durmadan kârı düşünen;  bunun için ucuz işçi çalıştırmanın yollarını arayan. Bundan dolayı insan hayatına değer vermeyen bir yönetim.
2. İnsan hayatına kıymet veren. Bunun için gerekli yasaların çıkarılmasını ve harfiyen uygulamasını isteyen ; aynı zamanda bütün tarafları gözünün yaşına bakmadan izleyen denetleyen; hatalı olanı hemen cezalandıran bir anlayış.

Yani, bir yanda “PARA”, bir yanda “İNSAN”… Hangisini tercih edersiniz? Bazılarının tercihleri apaçık.

Bazıları “Para”dan yana tavırlarını koyup, insanı ezmek yoluna gidiyorlar.

Ama kabahat kimin? Bu noktada belki de bir Nazım Hikmet şiirini bir kez daha anımsamak gerekir:

“akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!” (Nazım Hikmet)

Peki biz kimden yanayız. Para’dan yana mı? Yoksa , insanı koruyup kollayan bir düzenden yana mı?

Tabii cevabınıza göre, “Cennet”i mi, yoksa “Cehennem”i mi tercih ediyorsunuz ortaya çıkacaktır.

İnsanları yakanlar, zehirli gazlarla boğanlar, yeraltında diri diri öldürenler kimlerdir? Hadi bakalım bunun cevabını bulup verin.

İnsanlarımız bu ülkede boşuna ölüp gidiyorlar; niye öldüklerini de bilmiyorlarsa… Kabahat kimin?

“Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

Bunu üzülerek, ağlayarak söylemek gerekir!

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..