Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '14

 
Kategori
Felsefe
 

Bu gece ne yapsak Karlos; Ne yapsak

Bu gece ne yapsak Karlos; Ne yapsak
 

Düşünen adam


“Çalınmış tekne… Sessiz kalbimiz…”

Kültür birikiminin güzelim taşkınlığının hiçbir zaman ışıldamadığı, kuru bir teknolojik gelişme sıçramalarıyla geldiği noktada insanlığın karşısında duran, yaygın bir krizin onulmaz savrulmalarıdır. Kırgınlığın inatçı gölgesi altında insan kendisine sunulan yarı dolu bardağın yarısı ile mutlu olacağına inandırılmakta, bardak hiçbir zaman, bazıları için hiç dolmamaktadır. Büyük bir kesim için bardağı tam doldurmanın sonuçsuz çabaları beraberinde yakıcı bir susuzluğu büyütmektedir. Yakıcı susuzluğa dayanmanın kahredici gücünün bir gün suya ulaşma inancının canlı tutulması, bu inancın ne olursa olsun yitirilmemesi gerektiğine inanışın ve direnişin gücünde saklı olduğu bir gerçektir.

Kuşkusuz yaşam, bir kendini haklı çıkarma savaşımı vermek değildir. Ancak yanılsamaları, yenilgileri göz ardı etmeden ve onlardan gerekli deneyimleri çıkararak gerçekliğin parlak aydınlığında doğruyu aramaya çalışmak savaşımıdır. Yaşam savaşımı yalan söyleme, gerçeklerden kaçma ya da gerçeği olumsuzlama kaypaklığının hazin iç çekişleri ile sürdürülemez. Öyle ise kendi özlemlerimizle örtüşen bir yaşam yoksa dışarıda, sızlanacağımız yerde özlemlediğimiz bir dünyayı kurmaya çalışabiliriz. Bu bir yanılsama, yalnızlaşma ya da yabancılaşma mıdır, yoksa özgürleşme mi?

Oysa gerçekte yaşandığı şekliyle hayatın kendi dayanışma biçimleri vardır, bunlar kimi zaman kişisel karşı çıkışlar ve hatta kibirler ve yarattıkları kafa karışıklığı dışında kendi varoluşlarını sürdürmeye devam ederler. Bu bir yeni sistem istemi ya da var olan sistemi sürdürme dayatısıdır. Kimi zaman size ters, kabul edilemez, kalıpsal ve hatta bir dürüstlük noksanlığı ya da ahlaksal bir terslik olarak gelse de. O zaman dayanma gücünü sürdürebilmek için gerçeklik, öğretiler ve hayat arasındaki keskin karşıtlığı yumuşatmak bir çare olabilir mi? Bu çatışma karşısında sığınılacak yer bir kaçışın asude limanı, bir yalnızlaşma mı olmalı, yoksa özgürleşmenin o ağır bedel ödeten kavga kılıcını yeniden kuşanmak mı

olmalıdır? Hayatı yoksullaştıran olağandışı bir çelişkinin yıkımından yalnızca başları öteye çevirerek ya da sırt dönerek kurtulmak olası mı?

Böylesi en garip, en yaralayıcı sorunlar içinde iken bile hayatı olumlamak, hayatın kimi zaman acımasız olan gerçelerinden korunmak kişisel tükenilmezliğin bencil keyfini sürdürebilmek için, ödenmesi gereken bedel özgürlük mü olmalıdır? İnsana özgü tasaların yansıması dışında özünde herşeyi olduğundan başka gösteren, bize yaşamın doğru bilgisini sunduğunu ileri sürdüğü halde aslında sunmayan, mantıksal bir sertlik ve soğuklukla nefes alıp veren yasalar, ayrıcalıklar, sınırlamalar ve sınıflamaların yakıcı eşitsizliğinde süregelen bir düzenin insanca bir düzen olmadığı açık ve gerçektir. Birileri insanlığın mutluluk anahtarlarını kaldırıp bilinmedik ya da yalnızca kendilerinin bildikleri bir yerlere atmışlardır. İnsanlar yanılsamaya, yalnızlığa ve yapay bir rüyanın mutluluk görüntülerine fena halde batmış durumdadırlar. Olguların yalnızca yüzeyine bakan gözleri yalnızca biçimler görmekte, yanlış algılamaları hiçbir yerde onları gerçeğe götürmemekte, yalnızca aldıkları uyarımlarla,başkalarınca yazılmış bir oyunu kimi zaman değişen rejisörlerle oynamaya çalışmaktadırlar. Oysa; yalnızca kendi kendine,kendine yeter bir dünya kurarak,tekbaşına ya da kısıtlı bir çevrede yalan sahnesinin renkli ışıkları altında sahnelenen yapay mutluluk oyunları, bir yanılsamanın, yalnızlaşmanın, yabancılaşmanın koyu karanlığını taşımaktadırlar.

Fazlası ile durağan, kural koyucu ve bağlayıcılığı etik, estetik, moral söylemlerle süslenip paketlenmiş bir takım dayatmalar bir gerçeklik yanılsaması olup, aşınmış ve duygusal güçlerini yitirmiş olarak günlük hayatı şekillendirmektedir. Kolaycılığa sığınıp gerçeklerden ve kendinden kaçarak her şeyi olduğunca kabullenip ya biraz sükun, sakinlik, maddiyat ve öneme sahip olan bir hayat yaşamak, ya da dolayımsız, yerleşik dayatmalara karşı çıkarak gerçeği arayıp insan hayatında vazgeçilemez yerleri olan kavramları sahiplenip kendine sığınmak. Seçim sizedir…

Emeğin en yüce değer olduğu, daha insanca yaşanası bir dünya özlemi giderek büyümekte, bütün bunların ötesinde yaşam devam etmektedir. Ve bir gün yaşam kendisini daha çok hak eden, kendisine daha çok yakışan bir insanlığı mutlaka bulacaktır. Çünkü, gerçek olan yaşamdır…

Akın YAZICI

10 Ağustos 2014

Erdek

 

“Dr.Hakan SAVLI”

  

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..