Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bu kaçıncı... Kaçıncı can giden.

Bu kaçıncı... Kaçıncı can giden.
 

Manavgat nehri ve olayın gerçekleştiği mahal.


Hani bir söz vardır. “Rahvan atın depiği pek olur” diye…Yıllardır anlatılmasına, yıllardır yazılmasına, yıllardır en az 4-5 cana mal olmasına rağmen Manavgat nehrine girişler engellenemiyor.

Daha geçen hafta, asma köprü dediğimiz Rauf Denktaş köprüsünün üstünde uyarı levhaları olmasına rağmen köprü altında bir restoranda otururken şlappp diye bir sesle irkildim. Yüksekliğini tam olarak bilmediğim ama yaklaşık 15-20 metre olarak tahmin ettiğim köprünün üstünden atlayan 12-13 yaşlarında bir çocuktu. Tam onun şokunu atlattım derken şlaaappp bir ses daha. Bu defa atlayan yine 12-13 yaşlarında bir başka çocuktu.

Ailelerinin haberi var mıydı, yakınlarında mı oturuyordu bilmiyorum ama Manavgat’ ta benim bildiğim trafiğe açık olan 3, 2 tane de trafiğe kapalı olan köprü var. Ve trafiğe açık olanlarda fazla olmasa da, trafiğe kapalı olan köprüler adeta gençlerin akrobatik hareketlerle atlama yaptığı bir piste dönmüş durumda.

Asıl acı olan ise, özellikle şehrin merkezinde bulunan ve sanırım yıprandığı için hemen yanı başında yeni bir köprü açılarak eskisi trafiğe kapatılan tarihi köprü üzerinden yapılan atlayışlar ve bu çocukları, gençleri izleyen üstüne bir de alkışlayan yaşını başını almış insanların tutumu.

Bu insanlar hiç mi duymuyor, hiç mi bilmiyor Manavgat Nehrinin yılda en az dört beş can aldığını da bir de teşvik eder gibi alkışlarlar akıl alacak gibi değil.

Daha geçen ay bir rehberin ölümü ile sonuçlanan nehirde yüzme macerası genç rehberin ölümü ile sonuçlanmış ve bu da birçok basın yayın organında yer almıştı…

Bilenler bilir ama bilmeyenler için Manavgat nehri o kadar sakin, o kadar dingin, o kadar durgun görünür ki; gerçekten de insanda, “hele ki sıcaklarda” ben burada duruken, sen orada sıcakta… Neden? Hadi gel. Atla. Serinle isteği, albenisi uyandırır. Bilenler hadi neyse… Gardını alır ona göre atlar ama bilmeyenler, Manavgat’ a kısa süre önce gelenler, kendine çok güvenenler bu çağrıya dayanamaz ve kendini serin sulara bırakıverir. Sanır ki çok kolay yüzmek. Sanır ki çocuk oyuncağı. Ama değildir. Başta da dediğim gibi… Rahvan atlar gibidir. İnsanı yanıltır. O cazibe, o al beni alır çekiverir koynuna. Girdabına yürek yetmez. Nefes yetmez. Ejderha olsan kar etmez. Çırpınışların boşunadır.

İyi yüzücüler, dalgıçlar şöyle anlatır Manavgat nehrini. Dünyanın en iyi yüzücüsü de olsa, Manavgat nehrine ilk defa giriyorsa, boğulma tehlikesi çok, çok fazladır.

İşte o Manavgat Nehri, İşte o menevişinde binlerce hayale daldığımız, işte o rüyaların Nehri, genç, babayiğit, çocuk tanımaz. Ve bugün olduğu gibi ki; “genelde hayatını kaybedenler 15-20 aralığıdır” birkaç dakika içinde nefesini kesiverir.

Biliyorum belki biraz ağır oldu, biliyorum ölüm çok, çok acı, hele ki böyle ömrünün baharında, şairin dediği gibi… “Aşık bile olamadan belki daha” hayatını kaybedenler için ama buna da bile bile lades denmezse, ne denir ha… Ne denir. Misafir de olsa, yanına geldikleri yakınları hiç mi uyarmaz bu gençleri. Yoksa bizim uyardığımız gibi uyarır ama dinlemezler mi?

Ah be çocuk! Ah be can!

Kim bilir ne hayallerin vardı. Kim bilir seni yetiştirip büyüten annenin babanın ne hayalleri vardı. Belki ecel gelince kimseyi dinlemezdi ama sanki biraz da, biraz da bizde mi suç vardı ne?

Ah be çocuk!

Hayatının baharındaki çocuk!

Sevgilinde var mıydı ha? Yavuklun hani, eski dilde. Sevdalın. Ya o, o ne yapar şimdi. Sen 2-3, bilemedin beş dakika çırpındın ama ya arkanda kalanlar. Onlar ne kadar çırpınacak bilir misin arkandan. Bilir misin ne kadar gözyaşı dökecekler. Bilir misin her yoldan geçen genci gördüklerinde kaç defa belki de sen sanacaklar.

Ah be çocuk! Ah be can! …

Beş dakika önce başına gelecekleri bilsen yine o denli rahat dalar mıydın çıkamayacağın o suya.

Ah be çocuk! Yazık ettin. Yazık ettin gençliğine. Keşke görmeseydim o cansız bedenini. Keşke bunları, tüm bunları yazan parmaklarım yarın bir gün senin mutlu haberlerini yazıyor olsaydı. Ah be çocuk! Demek ki ömrün bu kadarmış. Demek ki Manavgat’ a gelip, o güzelliğin, o duruluğun, o albeninin kucağında can vermek varmış.

Seni affediyorum çocuk. Yaptığın çocuklukta olsa…

Demek ki sana hayata veda etmek düşmüş bu yaşta, seni öncesinde hiç görmeyen, tanımayan bana da bu satırları yazmak. Hayat işte… Hayat be çocuk! Ne yaparsın. Ne yapsan, ne etsen, payına düşeni yaşarsın. Güle güle çocuk. Güle güle sana. Gittiğin yerde meleklerle selam uçur annene. Mutlu ol. Belki de hiç olmadığın kadar. Gözlerini kapamayı sakın unutma…

Gözü açık olmaz (!) mutluluk uykusu bilirsin.

Videolu haber linki için tıklayınız

http://www.dailymotion.com/lang/tr/video/xad4r8_serynlemek-ysterken-canindan-oldu_news

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..