Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '13

 
Kategori
Siyaset
 

Bu kaçıncı bayram, barışa hasret!

Ören sahilinde, güneşin denize davet ettiği bir bayram sabahında; karşı dağa bakıp, her kıvrımına, her bir yükseltisine farklı benzetmeler yapıyorum.

Denize kafasını uzatmış, sırtını güneşe dönmüş bir koca köpek benzetmesi sanki daha anlamlı geldi. Kayalıkların altındaki çalılıkları kocaman ayakları gibi algılasam da tırnaklarını göremedim.

Belediye başkanı bir yandan bu bölgenin nasıl turizme kazandırılacağını, hazırladıkları ancak ilgi görmeyen projelerini anlatıyor, diğer konuklar, önümüzdeki yılbaşına ilişkin tatil ve eğlence programları yapıyorlar

Ancak bende nedensiz bir hüzün, bir önceki gün bölge milletvekili ve kuantum fiziği konusunda uzman bir akademisyenle yaptığımız sıkı sohbetin etkisinden kurtulamamış, kapısını açık unuttuğum odada birkaç sivrisinekle verdiğim mücadeleden yorgun, gözlerim uzaklara dalmış, bayramın ilk sabahı güne uyanmaya çalışıyorum.

Kasımın ilk hafta sonu yapacağımız Bodrum Küçük Millet Meclisi toplantısına davet etmeyi düşündüğümüz konuklar kimler olmalı, Yeni Anayasa ve önündeki engeller konulu toplantıya ilgiyi daha çok nasıl artırabiliriz sorularını unutup, denizin serin sularına kulaç atmak, sanırım daha iyi olacak.

Kahvaltıda bir yandan da gazetelere göz atınca bayram sabahının tüm büyüsü yok oluverdi sanki.

Yine her zamanki trafik terörü, bayramın bile engel olamadığı, özellikle de kadına yönelik şiddet, siyasetçilerin bir türlü vazgeçemediği nefret söylemleri, parti liderlerinin karamsar açıklamaları, kavga dilini öne çıkaran demeçleri; bayram günlerinde aradığımız huzur ve dinginliğin önüne geçiyor.

Bir bayramı daha; barışa hasret ama yine de barışa olan umudumuzu tazeleyerek, barış içinde bir arada yaşama inanç ve özlemimizi sürdürerek kutluyoruz.

Aslında kutlamak sözcüğü de tam karşılığı değil, yaşadıklarımızın.

Yaşadığımız her günün bir bayram tadında, kavgasız, sorunsuz geçmesi en doğal olanı. Ancak bir türlü normalleşemeyen ülkemizde bizler, en olması gerekeni bile, gerçekleşmesi dileğiyle kutlama ihtiyacı duyuyoruz.

Oysa çok mu şey istiyoruz?

Kesinlikle değil. Yüzyıllardır bu topraklarda bir arada, barış içerisinde yaşamayı başarmış halklar olarak, eşit yurttaşlık temelinde, bir birimizi ötelemeden, aşağılamadan, birbirimizin hak ve özgürlüklerine saygı göstererek yaşamak niye bu kadar zor olsun?

Bugünden itibaren siyaset konuşmalarından ve politik yazılardan uzak durmaya karar verdim.

“Demokrasi olmadan barış mümkün değil!” diyenlere de “koşullar, yeni bir anayasa için uygun değil!” iddiasında bulunanlara da, tıkayacağım kulaklarımı.

Hele de “devletimizin ali menfaatleri, cumhuriyetimizin vazgeçilmez ulvi değerleri” diye başlayıp hamaset yapanlarla hiç işim olmaz.

Bu dünyayı bir tiyatro sahnesi, kendilerini de yüzlerinde maskeleriyle birer oyuncu olarak gören ve dünyanın merkezini kendileri olarak belirleyip, her şey kendilerinin etrafında dönsün diye bekleyenlerin yanına bile yaklaşmayacağım.

Yeni, çağdaş, sivil bir anayasa için her fırsatta sorunlar çıkaran, değişik gerekçelerle engellemeye çalışan, uzlaşma komisyonunda uzlaşmamak için kırk takla atan, ipe un serenleri yok sayacağım, görmezden geleceğim.

Yaklaşan yerel seçimlerde bir koltuk, olmadı köşe kapmak için olmadık işler yapan, kişiliklerini paçavra gibi ortalığa atanlar; bütün bu olup bitenlere karşın, seçim kazanma uğruna emeği, sadakati, liyakati hiçe sayarak, bu onursuz kişileri baş tacı yapan siyasetçileri gündemime almayacağım;

Diyemiyorum, ne yazık!

Bu ülkede yaşayan, kendine ve topluma saygısı, sorumluluğu olan bir birey olarak ne sessiz kalabiliyorum, ne de tavırsız.

Bu tür insanları teşhir etmeden, hayata ve insana karşı görevlerimizi yerine getirmiş olamayız.

Bu asalakları, bu kan emicileri, bu savaş çığırtkanlarını, barış ve demokrasi düşmanlarını iyi tanımadan, barış ve özgürlük yanlılarını aynı safta bir araya getirmeden; bu ülkeye ne barış gelir, ne demokrasi.

Sokak gösterilerinden bir iktidar değişikliği bekleyerek, ülkede gerçek anlamda bir değişim ve dönüşümün yaşanamayacağını, bu tür uygulamaların sonunda darbe heveslilerinin, vesayet hayranlarının işine yarayacağını görmek için daha kaç bayramın geçmesi gerekiyor?

Gezi olayları sonrası oluşan sivil muhalefeti örgütleyerek, siyaset sahnesinde yenilikçi, çok özel bir muhalefet tarzı geliştirmek varken, bu çok önemli sinerjiyi, pozitif bir enerjiye dönüştürmek yerine, darbe teknik ve taktikleri için deneme alanı haline getirenlere inat, barış ve demokrasi eninde sonunda bu ülkenin yaşamına egemen olacaktır.

Bu bayram sabahı olduğu gibi; güneşli, aydınlık günler umudu, özgür ve demokratik bir Türkiye özlemiyle, bayramınız kutlu olsun.

AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar)  15.10.2013/ÖREN-BODRUM

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..