Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '07

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Bu kadın hakları da nerden çıktı?

Bu kadın hakları da nerden çıktı?
 

Toplum olarak bize sunulan veya dayatılan her şeye sahip çıktığımızı düşünürdüm. Ama zaman geçtikçe bunun sadece bizim toplumumuzla ilgili olmadığını anlıyorum. Bir şeyler üzerinde düşünmeme, kafa yormama galiba insani bir özellik. O kadar ki, Yüce Yaratıcımız bunu kutsal kitabımızda bize onlarca kez hatırlatma gereği duyuyor: “Ne kadar az düşünüyorsunuz” ya da “Hiç düşünmez misiniz?”.

Gerçekten de ne kadar az düşünüyoruz. Bize sunulan her şeyi ne kadar çabuk kabulleniyoruz. Birkaç insan bir araya gelip “Dünya Kadınlar Günü” diye bir gün ortaya atıyor ve bunu “Kadın Hakları” diye ortaya attıkları başka bir şeyle meşru duruma getirmeye çalışıyorlar, “Aslında kadınların da hakları var” diyerek kadınları toplum içinde gelmeleri gereken noktaya taşımak istiyorlar ve bizde “Aaaa ne güzel” deyip sahip çıkıyoruz bu düşüncelere. Ne kadar da iyi niyetlerle yola çıkılsa da böyle bir düşüncenin temelinde çok büyük problemler var ve bu iyi niyetlerin böyle çürük bir temelle sağlanabilmesi pek mümkün değil.

Hepimizin bildiği gibi insanlar (resmiyette :)) iki ayrı cinsiyetten oluşuyor. Kadın ve erkek. 6 milyar nüfuslu dünyada 3 milyar erkek varsa, 3 milyar da bayan vardır. İnsanlık tek kişiyle varolmamıştır. Tarafların biri erkek diğeri kadındır. Erkek olmasaydı kadın olmaz, kadın olmadan da erkek olmazdı. Her şey bu kadar kesin ve netken, kadınları insanlardan ayrı bir varlıkmış gibi düşünmek te ne demek oluyor? Sevgililer, Anneler, Babalar Günlerinin gerçek amaçlarının bile mantıklı bir açıklaması var. Ticari mantıkla ortaya atılan bu günler bile daha çok şey ifade ediyor benim için. En azından ekonomiyi canlandırmak gibi bir işe yarıyorlar (İşletme mezunu olduğum çok mu belli oluyor?).

Kadın Hakları ile ilgili araştırma yaparken gözüme çarpan en önemli şey şuydu: “Kadın Hakları”nı ortaya atan sayın yetkililer “İnsan Hakları Beyannamesi’nde kadınların hakları yeterince sağlanamadı, bir de Kadın Hakları Beyannamesi’ni deneyelim” mantığında yola çıkmışlar. Kadın ve erkek anayasa önünde eşittir diyen devletler, bunun üstüne ekstradan “Kadın Hakları” diye ekleme yaparak büyük bir gaf yapmıyorlar mı sizce? “Erkek Hakları” diye ayrı bir şey olsaydı belki burada bir mantık hatası olmazdı. “Kadın ve erkek eşittir” ifadesinden sonra, “uygulanacak tek standart İnsan Hakları Beyannamesi’dir ve kadınlar da erkekler de bu haklara sahip olmalıdır” ifadesi gelmeli değil miydi?. İnsan deyince akla kadın ve erkekten başka ne gelebilir ki zaten? (Önemli Not: Kadın – erkek eşitliği derken eşitliğin sınırlarına düzgün bir çerçeve çizmek gerekiyor. Fiziksel olarak tabiki kadınla erkek eşit olamaz. Yoksa günün birinde, geçimini hamallık yaparak sağlayan bir erkek çıkıpta “Yav bu nasıl eşitlik, kadınlar da hamallık yapmalı” diye ortalığı germeye kalkabilir :)).

Yapılması gereken şey basit. Eğer farklı düşüncelere sahip olanlar varsa onlara kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu herkese benimsetmek. Bu düşünceyi benimsemiş bir insan, kadınları 2. sınıf vatandaş olarakta görmez, kadın hakları diye bir şeyin olması gerektiğini de düşünmez. Zaten günümüzde Türkiye’de veya dünyada farklı düşünen insanlara çok iyi gözlerle bakılmaz sanırım. Bir zamanlar kadın başbakan tarafından yönetilmiş bir ülkede yaşıyoruz. Şu anda bir Bakanımız, Danıştay Başkanımız, Tüsiad’ın Başkanı, Sabancı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı bayan ve daha bir sürü önemli mevkilerde bayanlar var. Artık taksicilik dahil her türlü mesleği yapabiliyorlar. Hatta ülkenin başbakanı çıkıp bu konuda partisinin pozitif ayrımcılık yapabileceğini düşündüren ifadeler söylüyor. Böyle bir ortamda kadınların ihtiyaç duyduğu şey sizce böyle günler veya haklar mıdır, yoksa bu durumda yapılması gereken tek şey kadınların daha çok taşın altına eline koymaları mıdır? Boş ve gereksiz laflardan kurtulup harekete geçmek lazım. Bence bayanların en önemli ihtiyacı bu.

Şimdi birileri kalkıp şunu diyebilir:
- “Tamam iyi hoş güzel söylüyorsun da, herkes aynı düşüncede değil ki. Bu devirde hala kadını 2. sınıf vatandaş olarak gören insanlar var, bunlara karşı kadınların haklarının savunulması gerekmez mi?”
Bu soru sorulduğunda insanların aklına ilk başta Doğu ve Güneydoğu’lu vatandaşlar gelecektir. Bende Güneydoğu’luyum. Annem ve babam emekli eğitimci. Siirt’te yetişmiş olmalarına rağmen ben ailemizde hiçbir zaman kadının 2. planda olduğunu görmedim. Bütün kararlar ortak alınır, herkes eşit haklarla değerlendirilirdi. Hatta ablamlar yaş farkı yüzünden bizden daha fazla harçlık alırlardı babamdan :). Ben hiçbir zaman ailemden bunlar erkek, onlar kız, kadın hakları, erkek hakları gibi garip ifadeler işitmedim. İşte bütün çevresi Güneydoğulu olan bir aile ve kadın – erkek eşitliğine bakış açısı.

Bunda anne - babamın eğitimci ve eğitimli olmasının büyük etkisi vardır illaki. Zaten kördüğümün çözüldüğü nokta da burası değil mi?: Kadın Hakları diye bir şey ortaya konmadan, sadece eğitimle çözülebilir tüm problemler, düzeltilebilir tüm bakış açıları. Eğitimsiz insanlara “Kadın Hakkı” dediğinizde, muhtemelen fıkralara konu olan “yaw kardeşim kadın Hakkı diye bir şey olur mu? Hakkı erkek ismidir” diye geyik bir cevaptan başka bir şey alamayacaksınız.

Bu noktada yine bazılarının aklına şöyle bir soru takılabilir: “Ortada bir başarı var. Bundan 100 yıl öncesine kadar kadınlar toplumda bu kadar fazla yer alamıyorlardı (?). Kadınların bu duruma gelmelerine “Kadın Hakları”, “Dünya Kadınlar Günü” gibi etkinliklerin büyük katkısı olmamış mıdır?” Bence ne 1900’lü yıllardan itibaren gündeme gelen Kadın Haklarının ne de 1977 yılında 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü ilan etmesinin herhangi bir etkisi olmuştur. Kadınlar Hz. Havva’dan itibaren insanlığın diğer yarısıdırlar. Tarih kitaplarını okuduğunuzda milattan önceki tarihlerde bile kadın hükümdarların toplumlara hükmettiğini görürsünüz. Hatta yüce kitabımız Kur’an da bile, yeryüzünde hiç kimsenin ulaşamayacağı saltanata sahip olan Hz. Süleyman’ın döneminde, Sebe isimli halkın hükümdarının “Belkıs” isimli bir Melike (Kraliçe) olduğu belirtilir. Kadınlar her dönemde öndeydiler. Kurtuluş Savaşı’nda bile kahraman olan erkek askerler kadar, Nene Hatun’ların, Nezahat Onbaşı’ların, Tayyar Rahmiye’lerin, Halime Çavuş’ların da emekleri vardır. Yalnızca bazı geçiş dönemlerinde kendi kabuklarına çekildiklerini görürüz. Bu dönemlerin dışında kadınlar hep erkeklerle birliktedirler.

Ve kadınların şu andaki konuma gelmeleri de tamamen kendi eserleridir. Kadınlar harekete geçtiklerinden itibaren belli hakları (zaten insan olmakla elde ettikleri hakları) kullanmaya başlamışlardır. Ne zaman ki iş hayatına atılmışlar, tıp fakültesine, hukuk fakültesine, üniversiteye gitmeye başlamışlar, diğer kadınlara örnek olmuşlardır. Ne zaman ki seçime girmişler, diğer kadınlara örnek olmuşlardır. Kadınlar toplumun içinde her yerde yer almaya başladıkça şu andaki noktaya ulaşmaya adım atmışlar. Hiçbir belirli gün, hiçbir hak beyannamesi, kadına kendisi kadar katkıda bulunamazdı. Her şey tamamen hareketle ilgili. Zaten şu da bir gerçek: “Hak verilmez, alınır”. Bence artık kadınlara karşı ayrımcılıktan bahsederken genelde pozitif ayrımcılıktan bahsetmek gerekiyor. Hatta bu bile çok mantıklı değil ama, o da artık başka bir yazının konusu.

Son zamanlarda tüm dünya kendini septisizme (yani şüphecilik, kuşkuculuk) fazla kaptırmış durumda. Herkes her olay hakkında komplo teorileri üretiyor. Her şeyin arkasında görünenden çok farklı bir şeyler olduğu iddia ediliyor. Yok İkiz Kuleler’in bombalanması Amerika ve İsrail’in işiydi, yok Saddam öldürülmedi öldürülen 15 senedir dublörlüğünü yapan kişiydi, yok aslında Ay’a çıkılmadı, o görüntülerin tamamı stüdyo ortamında çekildi vs. vs. Tabiki bu, her komplo teorisinin yanlış olduğunu göstermez. Ama insanın aklı da bulanmıyor değil. Belki de bu üzerinde konuştuğumuz “Kadın Hakları”, “Dünya Kadınlar Günü” gibi şeyler de, bizim gibi gelişmekte olan fakat geri kalmış ülkelerin insanlarının, iş yapmak yerine boş konuşmalarla oyalanması için çıkarılmış şeylerdir kim bilir?

 
Toplam blog
: 13
: 1209
Kayıt tarihi
: 27.02.07
 
 

İstanbul Üni. İşletme Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Marmara Üni. SBE'de Yönetim ve Organizasyo..