Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '09

 
Kategori
Siyaset
 

Bu kez güneş kaydı

Bu kez güneş kaydı
 

Töreli Kurt ve Kar (Milliyet Galeriden)


Onun en yakınına sokulanlardan değildim. Allah biliyor, isteseydim sokulabilirdim, istemedim. Binlerce üniversite genci adına vereceğim bir kararla hareketine güç de katabilirdim, bunu da yapmadım. Tam da hareketin bölündüğü yıllardı, gençler bizim ve çevremizin -doğal olarak- Muhsin Başkan’ın yanında yer alacağımızı umuyorlardı. Hatta bir kaçı bu yönde harekete bile geçmiş, safını belli etmişti. Onları çok şaşırtan bir duruş sergileyip, yuvada kalacak ve onu onaracağız demiştik. Hiçbir tarafını onaramadık, Başbuğ’dan sonra yuva iyice tanınmaz hale geldi ve biz bir şey yapamadık.

Hâlbuki en başta da, sonrasında da ve sondan hemen öncesinde de onun yanında, doğru safta yer alabilirdik.

Durduğumuz yer yanlış değildi, yanlış kişilerin yanında duruyorduk. Doğru kişinin de yanında değildik. Şimdi işte bir adet daha keşke var dilimde. Ne kadar çoğaldı bu keşkeler böyle…

Şimdi bakıyorum da, haber kanallarında canlı yayına çıkan veya bağlananlar, ağız birliği etmişçesine onun mert, yiğit, sözünün eri, vefalı kişiliğinden dem vurmaktalar. Dava adamı kimliğini, bir Türk Milliyetçisi olduğunu, yılmaz ve yıkılmaz, eğilmez ve bükülmez karakter yapısını açık açık söylüyorlar. Herkesin hoşlandığı ama kimsenin talip olmadığı köyün güzel kızının babası için söylenenler az bile. Biz dahi şu anda ödeyemeyeceğimiz bir borcun vefa hanesine yazılsın diye bu satırları karalıyorsak onun yüceliğindendir. Ama ah keşkeler olmasaydı da bu laflar yerine duruşla yanında olabilse idik.

Koskoca bir ülkü gitmiş, yerine kitle hareketi adıyla her türlü fikirsiz ve gönülsüzün rahatça öne çıkabildiği bir yapı kalmıştı. Kişilerarası çekişmenin odağında artık davaya hizmet değil kişisel takdim vardı. Kişiler davayı değil, dava kişileri taşıyordu artık. Boyalı basından gündemi takip ediyordu davacılar, Alplik mazlumun tepesine binmek idi, erenliğin anlamını bilen kalmamıştı. Alperenlik ise geçmişin tozlarından bazen ışıltısı görünen tatlı bir mazi idi şimdi.

Hoca Ahmet Yesevi’yi, Horasan erenlerini, Gazileri, Abdalları, Bacıları, Ahileri ve Fakıhları kimse hatırlamıyordu. Selçuklular da unutulmuştu. Cumhuriyetin çocukları açıkça ulusalcı olmuşlardı ve mana da maneviyat da zifirle kaplanmıştı. Onu temizlemek ve Allah aşkının filizlenmesi için hazır hale getirmek gerekiyordu. Lakin bu gerekliliği seslendirenler çok azdı.

Öyle bir hal almıştı ki bu durum, şimdinin ulusalcılarının alenen davalarına düşman olduğunu ahmakça unutanlar, adayını beğenmedikleri partileri yerine davalarının düşmanına topluca destek vermekten çekinmediler. Yani başkalaşmış ülkücülerin toplamda yarıdan fazlası oylarını ulusalcı parti için kullandılar!

Böyle olmasaydı ne olacaktı peki? AKP kazanacaktı. Yerel yönetici ve ekipleri olanca ukalalığıyla sevimsizliklerini sergilemekte idiler zaten, daha da sevimsizleşecekler, nefslerinin iyice kölesi haline dönüşeceklerdi. İnsanlar İslam’dan uzaklaşacaktı bu abuk tavırlar yüzünden. Bu bir öngörü değil, hani Sayın Başbakan hizmetten bahsediyor ya, bunun yerel AKP uzantıları için hiçbir anlamı yok! Umarım onlar da nefslerinin bu iğrenç oyunundan kurtulurlar.

Ülke genelinde MHP ve SP’nin AKP’ye giden oylarını geri almaya başladıkları görülüyor. BBP de oylarını bir hayli artırdı. Bakalım bu durumda da AKP yöneticileri yerel uzantılarının partizanca üleşme saçmalıklarını görmemeyi başaracak mı? Görmezlerse kendi kuyruğundan başlayarak kendini yiyen bir mahlûk derecesine düşecekler.

Muhsin abi bir ülkücüydü. Tesellimiz odur ki, onun hakkında güzel sözler söyleyenler aynı zamanda ülküyü de övmüş oldular.

Bakalım o ülkü milletle yeniden nikâhlanacak mı? (30.03.2009)

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..