Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '08

 
Kategori
Magazin
 

Bu kez karizmayı fena çizdirdik - I

Bu kez karizmayı fena çizdirdik - I
 

“Günay” benim için bir şehir efsanesi olarak orada, az ötemde duruyordu.


bir “Diva” çıktı bütün bir ömre mal olmuş ne var ne yoksa bir gecede altından girdi üstünden çıktı… I

Baştan ta baştan anlatmalıyım ve uzun olmamalı, okuyanı sıkmamalı ki ne demek istediğim anlaşılabilsin. Herkes gibi ben de yaşamadığımız, buna olanak olmayan bir “Gazino Kültürünün” müdavimleri olarak büyüdük. Türk filmleri bize bu eksiği hiç yaşatmadılar.

Gerçekte ise yaşamımın önemli bir bölümünde kendimi çaba sarfetmeden özenle ayrı tuttuğum bu yaşam tarzının bendeki setleri, surları yıkması bu döneme kısmetmiş. Her zaman sevdiğim, ortamına göre de dinlemekten haz duyduğum Türk sanat müziği eserlerinin, atmosferinin entelektüel oluşu engelleyen bir şey olmadığına hep inandım.

“Gazino Kültürü”nden uzak durmamın en önemli nedeni çocukluğumun geçtiği Konya’da adı “Gar Gazinosu” olan ama pavyon tabir edilen tarzda hizmet veren bir yer olması. Bu nedenle ilk gençlik yıllarında solculuğumun da etkisiyle, düşmüş ama uygun bir zamanda kurtarmamız gereken kadınların çalıştığı pavyon, Gazino vb yerlerden mümkünse hep uzak durdum.

Muhtelif kereler Konya’dan ayrılıp geri dönüşlerimin birinde ısrarlı isteklere boyun eğip -ki siyaset dönemini kapamıştım- onların müdavimleri oldukları bir pavyona abimler ve arkadaşlarının ısrarıyla gittim. Envai çeşit ilgiye rağmen onlar gibi içemedim, masamıza çağrılan kadınların hayat hikayelerini dinleyip kendi hikayemi anlatamadım. Serde eski solculuk olduğundan bu kadınların görünüşü ve atmosfer içimi baydı. Sabah yorgun ama keyifsiz şekilde oradan çıkışım nedeniyle de bir daha böyle davetler almadım şükür.

Bu girişi uzun tutmamım nedeni üzerimde oluşan “eğlence” ile ilgili sosyal baskının üzerimde oluşan boyutlarını anlatabilmek. Yıllar su gibi akıp geçti çok güzel ortamlar, geceler, eğlencelerde bulundum. Çoğu zamanda yeri kendimiz tarafından hemen oracıkta yaratılan mekanlar bizim top mekanlarımız oldu. Mimar Sinan Güzel sanatlarda rıhtımda şarap günleri, köprü altı bira gezmeleri, evde düzenli biçimde bütçemize bağlı oluşturduğumuz mütevazi eğlenceler yaşamımın ışıkları olarak parladılar.

İlginçtir okul sonrası dönemlerde ortaya çıkan kulüplere, barlara ve müzik mekanlarıa müdavimi olmadan gittim. Bir tutukluk hep vardı. İlk gençlik döneminde solculuk zemininde edindiğimiz samimi düşünce “Toplum bu durumdayken (ne durumdaysa işte) eğlenmek günahı”ndan uzak durmak boynumda hep asılı durduğunu şimdi geriye döndüğümde anlayabiliyorum.

Evde yaşamayı seven biri olarak grafik tasarımcı mesleğim, kendimi en iyi hissettiğim yer olan evimde ve işyerimde daha çok yaşamamı sağladı. Nerede olursam olayım mümkünse evime dönme ve evde uyuma isteğim Ortaköy’de bekar olarak yaşadığım yıllarda bile gece saat kaç olursa olsun beni eve döndürdü.

Herkesin hadi canım eve kapanmak mı dediği şey benim mabedimde gerçekleştirdiğim kutsal bir törene benzeyen ritüel anlarıydı. Kendimi boşlukta hissederek evden dışarı attığım anların pek olmadığını şimdi daha iyi hatırlıyorum. Parklar, kırlar beni çeken alanlar olmadı hiç. Evde tüketebileceğim mütevazi şeylerle yıllarca yaşayabilirim. (Tabi yapabileceğim şeylerin grafik, resim, bilgisayar vb malzeme ve gereklilikleri de evde olmalı)

Yukarıda ipuçlarını verdiğim kendimin en önemli zaaflarından biri de “Vitrin” ve “eğlence” hastalığından muzdarip olması. Büyük alışveriş merkezleri dahil vitrinlere belirli bir süre bakmam durumunda hemen başımın çevresinde migrene benzer bir ağrı ile birlikte uyuma isteği oluşur. Eser doğmadan Çiğdem hanımla gittiğimiz alışveriş merkezlerinde en sessiz ve sakin kafeye demir atıp Çiğdem’in alışverişinin bitmesini beklemek zorundaydım. Allahtan şimdi Eser büyüdü de alışverişi onlar hallediyorlar.

Aynı belirtiler eğlence için bile olsa gece yaşamının isteğim dışında oluşan atmosferlerinde gerçekleşiyor. Baş ağrısı ve uyuma isteği beni mekandan koparıp huysuz biri haline getirebiliyor. Bir kaç kez ısrar üstüne denediğim gecede üç beş mekanda olarak eğlenme faaliyetlerim bu nedenle hayal kırıklığı ile sonuçlandı.

Yukarıda saymaya çalıştığım bazıları imajımı, karizmamı oluşturan değerlerim bir gecede 8 kasım 2008 cumartesi günü altüst oldu. Karizmayı fena çizdirdik yani. Hem de bir “Diva”ya.

Her şey bu hafta sonu yakın zamanda yeniden açılan Günay’da gazino kültürü ile ilgili gözlem yapma isteğimle başladı. Bende şehir efsanesi haline gelmiş Gazino ve Diva konularını yerinde görmek ve yaşamak için daha iyi bir fırsat olamazdı. Mekanın hazırlıkları sırasında sıklıkla ortamı görmüştüm ama yaşayan bir gece görmek için Türk müziğinin yaşayan en büyük “Diva”sı Bülent Ersoy en iyi seçimdi.

Evde hazırlıklar sırasında Çiğdem de ben de siyah ağırlıklı giyinmeyi –biraz nötürlük belki- seçtiğimizi fark ettik. Ben siyah pantolon, sevdiğim bir siyah ceket, içine yine çok sevdiğim beyaz gömlek –eteklerini belime sokmadan giydim- altına da bayıldığım yarı bot ama klasik iskarpin görünüşlü siyah ayakkabı. Uzun olan saçlarım da kısa bir süre önce kesildiği için aynada gördüğüm kendimi sevdim.

Çiğdem’de omzu hafif dekolteli siyah elbisesi, bir kot, şık gümüş takılarla saçlarını sade biçimde arkadan topladı çıkmaya hazırdık.

Günay’ın kapısına ulaştığımızda siyah giyinmiş güvenliklerin, ve parkçıların arasından geçerek sağlı sollu parlak kumaşlarla giydirilmiş kolluklardan oluşan kırmızı halıdan mekana girdik. Açıkçası heyecanlıydı. Onca toplulukta bulunmuş ben o gece olacakları gerçekten merak ediyordum.

Tertemiz halılarla kaplanmış merdivenlerden aşağı indiğimizde elinde rezervasyon tablosu ile görevliler gelenleri hızlı biçimde yerlerine yerleştiriyorlardı. Paysage’den de tanıdığımız Deniz, Günay’ın halkla ilişkiler müdürü Merve ve Yeliz karşılamaya yardımcı oluyorlardı.

Bu tür mekanların halkla ilişkiler sorumlularını ben denizde sörf, karda kayak yapanlara benzetirim. Sessiz ve hızlı biçimde size yardım edişleri sizin sorununuz çözüldüyse bir sonraki misafire geçişte sizinle göz temaslarını kibarca bir tebessümle sonlandırışları bana hep ilginç gelir.

“Günay” benim için bir şehir efsanesi olarak orada, az ötemde bizi içine alacak muhteşem atmosfer olarak duruyordu. Girişte salonun tümünden yükselen telaşsız yumuşak bir gürültü, masalarda yanan lambalar, en dip köşeye kadar özenle yerleştirilmiş, giydirilmiş masalar ile özenli bir kalabalık görüntü oluşturuyordu. Masamıza yerleştiğimiz andan itibaren meraklı gözlerle çevremde olan bitenlere ve insanlara bakmaya başladım.

Yaşlı ve tecrübeliler de vardı gençler de. Birazdan olacak şeyleri bekleyenlerin yaptığı ne ise salonun tümünde o yapılıyordu. Büyük meydan faslı Coşkun erdem yönetiminde devam ederken garsonlar ve görevliler büyük hız sessizlik ve tebessümle masalara siparişlerini yetiştiriyorlardı.

Biz rakı içmeyi tercih ettik. Dışarılarda içtiğim zaman oluşan bir hassasiyetim içtiğim rakının mutlaka yeni rakı olması diğer markaları tenzih ediyorum ama ben bu konuda gerçekten mutaasıp biriyim bu alışkanlığımı da değiştirmem zor görünüyor. Rakılarımızdan birer yudum alırken önümüzdeki tabakta zeytinyağı ve zeytin ezmesi ne minik ekmekleri de bandırmayı ihmal etmedik tabi.

Çok leziz yiyeceklerden oluşan ordovr tabağı ve çeşitleri masayı doldurduğunda olmazsa olmaz ezme, haydari ve soğuk mezeler rakı için mükemmel bir ortam hazırlıyordu. Ben nerede olursa olsun –tatilde gün boyu süren ortamlar hariç- iki duble –tekten biraz daha fazlaca rakı, buz ve su- içerim üçüncüsünü de doldururum ama genelde başkalarına destek olarak kadehimde kalanı paylaştırırım. Çiğdem benden daha iyi içer kısacası.

Bu arada Vahit ve Bayram beyin’de (Günay’ın sahipleri) gözleri salonu tarayarak her şeyin yolunda gittiğini izlemelerinin gece boyunca sürdüğünü belirtmeliyim. Ben kurumsal iletişim danışmanı olarak her ikisini de işletmecilikleri itibariyle takdir ediyorum. Her zaman işlerinin başında, müşteriye çözüm odaklı yaklaşan, kısa ve küçük çıkarlara aldırmadan geleceği düşünen girişimciler ve yatırımcılar olarak görüyorum.

Paysage ve Nanna’da onlarla çalışırken Günay’ı devraldıklarını büyük bir mütevazilikle söylediklerinde ben onların bu işi en iyi şekilde yaparak altından kalkacaklarına inanıyordum. Günay’da masraftan kaçınmadan yarattıkları atmosferle bu genç patronların gurur duyma hakları olduğunu düşünüyorum. Bu tür işletme yapmayı göze alanların saat, mesai gibi kavramlarda çok hoşgörülü olmaları zorunlu. Her an oluşabilecek problemler için de geniş bir yürek ve hoşgörüye ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz.

Salon Yeşim Erçetin danslarında sahne ışıkları ve ortamın oluşturduğu keyifle havasınız bulmaya başladığında Ziynet Sali’nin de sahne alma zamanı gelmişti.


(Devam Edecek)

http://www.ekrempehlivan.com.tr/
<ımg alt="" src="http://photos-g.ak.fbcdn.net/photos-ak-snc1/v369/182/61/660410942/n660410942_2051454_3669.jpg">
 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..