Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bu kitapta o kadar korkulacak ne var?

Bu kitapta o kadar korkulacak ne var?
 

Bir seyahate çıktınız diyelim, ilk kez bir yere gidiyorsunuz. Bu yurt içinde bir şehir de olabilir, yurt dışında bir ülke de…. Bilgi toplamak istersiniz, bir şeyler öğrenmeye çalışırsınız değil mi? Peki kimden? Kendinize göre eli ayağı düzgün, size yardımcı olabileceğine inandığınız, güvendiğiniz birinden…

Eğer burası yurt dışıysa, kime sorsanız, aşağı yukarı aynı bilgileri alırsınız. Ama bu Türkiye’nin bir şehriyse, durum biraz farklıdır. Farklı kişiler size birbiriyle 180 derece zıt şeyler anlatabilirler.

Bu durumu ülkemiz açısından düşünürken, ben hep merak ederim. Yurdumuza gelen turistler bizim hakkımızda kimlerden nasıl bilgi alırlar?

Düşünsenize şimdi içlerinden bir tanesi gelip Türkiye’yi bana sorsa farklı, sözgelimi blogdan başka arkadaşlara sorsa, daha farklı cevaplar alacaktır.

Hepimiz biliriz ki, ülkeler hakkında bilgi öyle sokakta rastlanılan insanlara sorarak elde edilmez. Hele o ülke hakkında kanaat sahibi olmak için çok daha farklı ve güvenli yollar vardır.

Öncelikle diplomatlarımız bizi yurt dışında temsil ederler.Onların davranışları, beyanatları,birer mesajdır. Ama bu iletişim çağında artık yazılı basın, internet, medya, televizyonlar, anında her ülkenin durumunu bütün dünyaya ayna gibi yansıtıyorlar.

Siz nasıl akşamları şöyle haberlere baktığınızda bugün ülkede neler olduğu konusunda bir kanaat sahibi oluyorsanız, yabancılar da aynı şekilde televizyonlarımıza bakıp Türkiye’nin gidişatı hakkında bir fikir sahibi oluyorlar.

Ben şahsen Star kanalını izlediğim zaman farklı bir Türkiye, TRT’yi izlediğim zaman farklı bir Türkiye görüyorum. Show, NTV, TV8, Atv, Kanal D’den yansıyan Türkiye de farklı. Samanyolu, Kanal 7, Ulusal kanal, ART, Halk TV, Oda TV’den bahsetmiyorum bile…

Sözcü gazetesinin birinci sayfası ile, Zaman gazetesinin birinci sayfası aynı şeyleri yansıtıyor mu? Hayır!...

İşte ısrarla üzerinde durarak dikkatinizi çekmek istediğim konu bu: Bizim iki Türkiye’miz var.

Her şeyden evvel hepimizin tek bir ülkesi olmalı. Bunu sağlayamadığımız sürece, problemlerimiz çözmekle bitmeyecektir. Çünkü bu elekle su taşımaktan farksız bir durumdur.

*****

Son günlerde göz altına alınan iki yazarla, bunlardan birinin henüz basılmamış bir kitabıyla ilgili yapılan işlem, hem içeride hem dışarıda büyük yankı uyandırdı. Ben yazar kelimesini bilerek kullandım. Çünkü bu iki Basın mensubu gazetede yazdıkları yazılardan veya verdikleri haberlerden dolayı tutuklanmadılar. Yazdıkları veya yazacakları kitaplarla ilgili olarak gözaltına alındılar.

İkisi arasında gerçekten çok büyük fark var. Zaten bu yüzdendir ki, bu kişilerin yazdığı kitaplardan hiç bahsedilmiyor da, “gazetecilik”leri ön plana çıkarılarak “Basın özgürlüğü” üzerinden iktidara karşı bir tavır sergileniyor.

Tam seçim öncesi kafa karışıklığı yaratacak bir konu bulmanın heyecanıyla, gereğinden fazla abartılan olay, gösterilerle desteklenerek, hükümet aleyhinde bir kamuoyu oluşturmaya yönelik propogandaya dönüştü. Farkındaysanız dış dünyadan da bu konuda bir hayli destek geldi. Konu böyle anlatılınca öyle anlaşılıyor, öyle anlaşılınca böyle anlatılıyor.

Olayla ilgili benim bildiklerim, bu konuda hemen kaleme sarılıp aklına geleni yazanlardan fazla olmadığı gibi, o yazıları yazan arkadaşların bildikleri de benden fazla değil. Ne var ki onlar hükümetin aleyhine malzeme üretmeye niyetli oldukları için, hemen işlerine geldikleri gibi senaryoyu yazıp veryansın etmeyi yeğlediler.

Bense o kadar yüzeysel bir bakış açısıyla olayı değerlendirmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Bu da en azından şu an itibariyle iddia edilenlerden daha gerçekçi bir yaklaşım. Bunu ifade etmek zorundayım.

*****

Amerika’da temaslarda bulunan CHP heyeti, soru yağmuruna tutulmuş. Tabii ki konu Ergenekon ve son tutuklanan gazetecilerle, kitap baskını

Yukarıda anlatmaya çalıştım. Siz kendi Basınınızda, bütün muhalif gazetecilerin tutuklandığını, henüz basılmayan kitaplara baskın yapıldığını yazarsanız, elin oğlu da elbette gelir bunu sorar.

CHP’lilerin tam olarak ne cevap verdiklerini bilmiyorum. Ama vaktiyle Deniz Baykal’ın “Ben Ergenekon’un avukatıyım” demesinin ardından, “nerde bu Ergenekon, gidip hemen üye olayım” diyen Kılıçdaroğlu’ndan sonra, Ergenekon tutuklularının CHP’den parlamentoya aday gösterilmesi, cevabın mahiyeti hakkında hepimize bir fikir veriyor olmalı...

CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun hemen her fırsatta, hatta hiç de yeri ve sırası değilken, yerli yersiz ileri sürdüğü “dokunulmazlıkları kaldıralım” teklifiyle, şimdi Ergenokon zanlılarını meclise taşıyıp onları dokunulmazlık zırhıyla korumaya çalışması arasındaki çelişkiyi ne ile izah etmek mümkün, bilemiyorum.

*****

Yeniden şu iki tutuklu yazara ve şu meşhur basılamayan kitaba dönecek olursak, sizce bu kitapta bu kadar korkulacak ne olabilir? Bugüne kadar Ak Parti, hükümet, Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen cemaati konusunda yazılmayan bir şey kaldı mı?

Basın özgürlüğü adına ortalığı velveleye verenler, bütün bunların hükümet tarafından yaptırıldığını, hatta yargıya müdahale edildiğini iddia ediyorlar. İnsan azıcık düşünürse, tam seçim arefesinde içeriden ve dışarıdan böylesine tepki görecek, kendi aleyhine olacak bir işlemi hükümetin yargıya yaptırdığına inanabilir mi?

Amerikalılar, içeride 60 muhalif gazeteci olduğundan bahsetmişler. Gerçi bizim yazarlarımız çizerlerimiz de aynı şeyi söylüyorlar ya…

Allah aşkına arkadaşlar, şu içerideki muhalif gazetecileri bir saysanız… Bir de dışarıdaki muhaliflere baksanız… Bunların yanında içeridekilerin lafı olabilir mi?

Bir suçun işlenmesini sağlayacak her türlü plan, proje, hazırlık çalışması, zanlıların aleyhinde kullanılacak bir delildir biliyorsunuz..

Sözü edilen kitabın gazeteci kimliği taşıyan o arkadaş tarafından yazılan bir telif eser olmadığını, tam tersine Ergenekon bağlantılı olarak, açılan davaları etkilemek amacıyla bir ekip tarafından hazırlanan proje çalışması olduğunu, sanık avukatlarının yaptığı itirazı reddeden mahkemenin değerlendirmesinden anlıyoruz.

Bu durumda nasıl bir oyunla karşı karşıya olduğumuzu çok ciddi düşünmek zorundayız.

Öte yandan bu olaylar vesilesiyle yazılanlar, çizilenler, yapılan eylemler ve bu eylemlerde bilinçsizce sarfedilen sözler bile, Türkiye’de nasıl bir Basın özgürlüğü olduğunu gösteren en güzel örneklerdir.

Öyle anlaşılıyor ki, seçimlerde tekrar Ak Parti’nin iktidara gelmesi halinde, tarihin derinliklerine gömülmekten korkanlar, son bir gayretle yapılabilecek ne varsa yapmaya çalışıyorlar. İşin tuhafı, samimiyetten ve iyi niyetten uzak bu tür çıkışlar, ilk başta bir kargaşa yaratıyor gibi görünse de, gerçeklerin ortaya çıkmasıyla, dönüp dolaşıp bu çıkışı yapanların aleyhinde sonuçlar doğuruyor.

Bu bağlamda seçimlere kadar benzeri daha pek çok olayla karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..