Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '07

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Bu kuşağa güveniniz olsun

Bu kuşağa güveniniz olsun
 

Türkiye'nin en önemli değerlerinden biri hatta hazinesi ve geleceği, sahip olduğu genç nüfusudur. Burada genç nüfus derken bu kavramın ihtivası ve tanımı gereği şunu da eklemek istiyorum: Türkiye'nin aydınlık yarınlarının - ki varsa eğer- güvencesi ve mimarları bu genç beyinlerdir. Genç yürekler, genç bilekler sırtlayacaktır bu günün ağır yükünü. Bu dayanılmaz yükün ağırlığına en az isyan edenlerden olan genç nüfus, yarının bu yük altında en fazla ezilen kesimi olacaktır.

Bu ülkede bir şeyler yanlış gittiği zamanlarda - açmak gerekirse ekonominin dar boğaza girdiği, şiddetin arttığı, sosyal ve sosyal-ekonomik sorunların başladığı zamanlarda- bir günah keçisi bulunur ve adına da gençlik denir. "Gençlik elden gitti! Gençler çok duyarsız! Vah bizim halimize! Ah bizim geleceğimize!" Kimse taşı kendisine atmaz. Kimse bu genç benim eserim demez. Bu gençler benim mirasımla boğuşuyor demez.

Asıl eğitimin ve sosyal duyarlılık bilincinin ailede verilebildiği, ailesinde gördüğü eğitimle hayatının neredeyse tamamına hakim ya da hayatındaki bir çok şeye mahkum olduğu gerçeği hep unutulur ya da unutulmak istenir. Toplumda çatlaklar, çarpıklıklar görüldüğünde; "günümüz gençliği çok apolitik: herşeye duyarsız bir gençliğimiz var; olacağı buydu." denir. Oysa ne büyük bir çelişkidir ki bu ülkede tüm karar mekanizmaları büyüklerin elindedir; onlar karar verir, onlar bozar ve gene onlar yapar. ( yaptıklarını zannederler) Yani hemen hemen tüm yöneticiler 40-60 yaş arasındadır. Daha düne kadar milletvekili olabilme yaş sınırı 30 idi. Genel kanı şu ki - her şeyi çok iyi anlatıyor bence.- "gençler hep çanta taşımalı." Genç beyinlere hangi alanda ne kadar güveniliyor?

"Sivil toplum örgütlerinden iş adamlarına kadar herkes gençliğe değer veriyor. onların sorunları üzerine tartışıyor, fikir beyan ediyor, sorunlarına çözüm üretiyor." Böyle demek isterdim ama malesef durum böyle değil. Ama bilinmeliki Gençlerin sorunları geleceğin sorunlarıdır. Kendi benliğini kazanan, yaratıcı yönünü geliştiren bir genç yarının güvencesidir. Tabi bu kendiliğinden olacak bir gelişim değildir. Bu konuda elinden bir şey gelen her kuruluş- parti, sivili toplum örgütleri, iş adamları v.s- gençleri yarınlara hazırlamak için çalışmalı. Onların sorunları üzerine kafa yormalı. Gençlere bir virane değil aydınlık bir Türkiye bırakılmalı. Gençleri sorumluluk almaları konusunda teşvik etmeli ve en önemlisi onlara girişimlerinde hata yapma şansı tanımalıdırlar. Eğer bu gün bir şeyler yanlış ise bu, gençliğin suçu değil onlara bu mirası bırakanların suçudur. Bir Fransız düşünür Montesquieu'nun 300 yıl öncesinde söylediği: "Bir milletin gençleri, ancak yetişkinleri bozulduğu zaman bozulur." bence her şeyi çok iyi özetliyor.

Bu söylediklerim gençlerin her şeyden elini eteğini çekip kadercilik oynaması için değil elbet. Ama bu kuşağa karşı duyulan güvensizlik yapıcı değil yıkıcı olmaktadır. Süregelen peşin hükümlülüğü bir yana bırakmalı ve elini taşın altına sokabilmeli. Olanaklar sınırlıyken hatta olanaksızlıklardan bahsederken kişisel girişimlerin önünü açmak gerekir. Birileri kendini ispatlamak istiyorsa bunu yapması için destek olmak yerine engel olmak kimseye yarar getirmez. Gençler hep araç olarak kullanılagelmiş ve akıl almaz maceralara sürüklenmişlerdir. Bu gaflet uykusundan uyanmak gerekir.

Devlet kadrolarında önüne geçilemez bir hantallık var. Amaçsız ve engeleyici bir bürokrasi bir çok soruna mahal veriyor. Bir de bunlara tabela örgütü olmaktan sıyrılamamış, hizmet ve eğitimi bilimsel anlamda ele almayan sivil toplum örgütleri ve partiler de eklenince toplumda bir çok sosyo-ekonomik sorun baş gösteriyor. Eğer bir dernek, parti vs. gerçek anlamda halka hizmet için varsa oraya buraya saldırmak yerine her soruna bilimsel yaklaşabilmeli ve çözüm üretecek projeler yaratabilmelidir. Bunu çevremizdeki kaç sivil toplum örgütü yapıyor? Partilerin vekil listelerinde parası olanlar mı yoksa fikri ve projesi olanlar mı ilk sırada? İşte tüm bu çarpıklıklar, bu kuşağa hayıflanan değerli büyüklerimizin eserleridir. Tüm bu çarpıklıkların sebebi yaptıklarından dolayı dövünmeyen ama övünmeyi de ihmal etmeyen değerli büyüklerimizin bakış açısıdır.

Bu ülkede yokluk var. Bu ülkede cehalet, vurdum duymazlık, günübirlik yaşama hevesi, inanç ve toplumsal değerlere karşı saldırgan bir zihniyet, şiddet ve en önemlisi ırkçılık var. Olmayanlar ise kendini karşındakinin yerine koyup düşünmek, birini sevebilmek ya da yaşama hakkına saygı duymak, özgürce konuşabilmek, (dilin ne olursa olsun) paylaşmak ve kardeşçe yaşayabilme olgusu. Ne çok şey yokmuş değil mi ülkemizde? Ama umut da var ve en önemlisi de bu bence. Bu kuşağın her ferdinin birer ışık olma yolunda ilerleyeceğine dair umudumuz var. BU KUŞAĞA GÜVENİNİZ OLSUN!

Özellikle Hakkari gençliğine söylüyorum; ülkenin bu kaotik ortamında birer ışık olma yolunda ilerlediğimizi herkese ispatlayalım; fikrimizle, konuşmamızla, okuduğumuzla, inandığımız ve savunduğumuzla herkesten sıyrılalım. Bırakın beyaz bere takanları, bırakın uzun palto giyenleri, sert ve gaddar bakanları, gücünün yeteni sömürenleri; bırakın polatcılığı. Mezopotamya doktorlara, öğretmenlere, mühendislere, şairlere, sanatçılara ve gerçek politikacılara muhtaç. Mezopotamya'yı yaşanılır kılmak, ordan kaçmaktan daha anlamlıdır.

Cevat Özcanan

 
Toplam blog
: 19
: 772
Kayıt tarihi
: 05.12.06
 
 

İstanbul'da oturuyorum. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Tabi bu iktisadi ..