Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '07

 
Kategori
Siyaset
 

Bu muhalefet'ten iktidara yol gider mi?..

Bu muhalefet'ten iktidara yol gider mi?..
 

Sayın Deniz Baykal, "Cumhuriyet mitingleri" diye bilinen rüzgarı arkasına almak istemektedir. AKP'nin ve Sayın Bülent Arınç anlayışının "dindar bir Cumhurbaşkanı isitiyoruz" yollu açıklaması dengeleri altüst etmeseydi, Baykal'ın CHP'sinin barajın hemen üzerinde seyrettiği bilinen bir varsayımdı... Koşulların, Baykal'a, ana muhalefet olarak bir anlamda meşruluk kazandırmasının izleğinde, mevcut hükümetin doğal seçeneği konumuna eriştirmesi bekleniyor. Artısı, Baykal, 22 Temmuz 2007'de sandıktan iktidar olarak çıkmayı hakettiğini savlıyor.

Öncelikle şu bir gerçek, mevcut iktidar, kimi kendi dışındaki ve (yukarıda anımsattığım gibi) kimi de kendi içindeki koşullar nedeniyle yıpranmış durumda. Ülkemizde ekonomik anlamda belli bir istikrar var ama bunun maliyeti ve bedeli yapay. Maliyeti; bütçe açıklarını yamamaya dayalı ölçüyü aşmış ve tartışmalı özelleştirmelerde yansımaktadır... Bedeli ise, dünyanın gelir dağılımı en bozuk ülkelerinden birinin üzerine abanan işsizlik, üretimsizlik ve yatırımsızlık şeklinde bölge belde kavurucu bir yoksullaşma olarak belirmektedir.

Oysa, Türkiye, geliri ve geçimiyle, kentli nüfusun niceliksel de olsa artışıyla, sosyal güvenlik sisteminde iyice koyulaşan kara delikleri ile sosyal demokrasinin onarıcı ve gelişmeci programlarına aslında alabildiğine ihtiyaç duymaktadır. Tıpkı İspanya'da, Portekiz'de, Yunanistan'da olduğu gibi... O arada, on yıllardır süren terörle mücadelenin de etkilediği ekonomisini toplumsal barışını sağlamak üzere düzenlemek zorundadır. Bir başka anlamda İkinci Paylaşım Savaşı sonrası Kıt'a Avrupasının yaralarını saran sosyal yönetimlerin refah toplumuna geçiş uygulamalarına ise, artık neredeyse muhtaçtır!

Tarım çökmüş, sanayi gerilemiş, teknoloji ilerleyemez durumdadır. Kısacası her veri ve olgu "sosyal demokrasi"yi işaret etmektedir. Ancak olmuyor! Çünkü bu istemin taşıyıcısı olması beklenen ve bu istemi toplumda uyandırması ve ona yönelik beklentileri karşılamak için organize olması gereken merkez sol anlayış yeterli değil!.

Sayın R.Tayyip Erdoğan'ın başarısızıkları üzerinde yükselmekte olan muhalefet kıvamının, Baykal'ın yönettiği CHP'ne yeteceğini düşünmek de doğru değildir. Merkez sol, kendi başarısını çoktan yaratmalı ve rastlantısal başarılarının beklentisine yatırılmamalıydı. Çünkü sosyal demokrasi, yalnızca iktidara değil düzeni değiştirmeye talip olmaktır ve onun için gerçek başarı, bir hükümetlik saltanatta değil sosyal refah devletinin temellerini kalıcı olarak kurumsallaştırmaktadır.

Deniz Baykal, şimdi yukarıdaki rüzgara bakıyor ve anketlerden ve ekranlardan iktidar çıkarmaya çalışır gibi davranıyor. Geçen dört buçuk yıl içinde meydanlarda, fabrikalarda, tarlalarda, üniversitelerde örgütlenemeyen "muhalefet" olarak, konjonktürün de etkisiyle iktidarı istiyor!

Oysa verili koşullarda Sayın Baykal ülkede değil olsa olsa Tüzük'ünü baskıcı bir şekle soktuğu "partisinde" iktidarını sağlama alabilir. Nitekim o anlı şanlı ve ülkeye demokrasi getiren CHP'nde tıpkı 2002'de olduğu gibi merkez yoklamasıyla milletvekilleri belirlenmiştir ve 60 ilde Gençlik Kolları başkanının bulunmadığı, 25 ilde de listelerin açıklanmasının hemen ardından yeni İl Başkanları atanmasıyla yeni bir seçime girildiği anlaşılmaktadır.

Türkiye'nin sosyal demokrasiye ne kadar gereksinmesi varsa Sayın Baykal'ın iktidarı istemeye de o kadar az hakkı vardır.

Ne yazık ki, tarihi koşullarda sosyal demokrasinin de önü -belki bir süre daha- tıkanmış olmaktadır.

DSP ile yapılan eklemlenmenin ne kadar verimli olacağını ise zaman gösterecektir.

Yazık ki, geçen yıllar içinde, halkçılık, tarikatçi yuvalanmalarına, ulusalcılık ise, etnik köken kışkırtıcılarına adeta kaptırılmamış mıdır?

Türkiye'nin devasa ekonomik kuruluşları "pazarlanırken" işçiler işlerinden kovulurlarken/ köylüler topraksızlıktan kavrulurken, sömürüye karşı gelmeyi milli bir dava olarak güncelerine almışlar mıdır?

Şehit cenazesi kalkmayan şehir kalmazken, ırkçılığını ayrılıkçılığında gizlemeye çalışanlara kapılarını sımsıkı kapatacaklarına "bizde de Kürtçü'ler olabilir" derken, neden adam gibi bir toprak reformunu savunmamışlardır?

Yasadışı örgütlenmelerin, Susurluk'un, çetelerin üzerine gidilmesinde yeterince katkı sağlanmış mıdır?

Silahlı Kuvvetleri yıpratma çabalarının sistematik hale geldiği bir ortamda, siyasetini Ordu üzerinden yapmaya kalkışanlara karşı duracaklarına, son "e-muhtıra"daki pozisyonlarının gerçek bir sivil siyasetle bağdaşırlığına dair neden soru işaretleri yaratmışlardır?

Kıbrıs'tan Kafkaslara jeo-stratejik alanlarda, Balkanlardan Türkmenlerin konumuna tarihsel kültürel bağlamda, hangi politkayı üretmişlerdir?

Son dakikada "mazotla", "ÖSS" ile ilgili açıklamalar ne denli doğru ve tutarlıdır! Geride bıraktığımız dönemde 'Türk halkının dünyanın en pahalı telefonunu, internetini, elektiriğini, bankacılık sistemini ve genel olarak akaryakıtını kullanmakta olduğunu' yeterince sorgulamadan, gençlerin mesleki eğitimden geçmesini, yüksek öğrenimin endüstri ile bütünleşmesini arkalamadan ve yeni gelişen teknolojilerin yeni iş alanları yaratmasına değğin bir zihinsel talebi ortaya koymadan... "Kim ne verirse iki misli benden..." mantığıyla kitlelere ne teklif edilebilir?..

Sosyal demokrasi bu mudur? İsmet Paşa'dan böyle mi öğütlendiniz, böyle mi öğrendiniz? Dünyayı böyle mi okudunuz, Türk halkını böyle mi anladınız?..

Tüm bunlara karşın, 22 Temmuz'un ülkemize uğurlu olmasını dilerim. Dilerim herşey gönlümüzce ola...

Halkımız hiç üzülmesin. Bu tablodan CHP'ne de diğer merkez sol partilere de gönül, emek ve oy verenler sorumlu değildir.

Türkiye, elbet bir gün gerçekten halkçı, ilerlemeci, sosyal refah toplumunu kuracak o arada milliyetçi olduğu kadar evrensel gelişmelerle kamu yönetimini tanımlayacak ve halkını esenliğe kavuşturacak anlayışa kavuşacaktır.



 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..