Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bu ne perhiz, bu ne "fast food" tutkusu

Bu ne perhiz, bu ne "fast food" tutkusu
 

Amanın! Portakal kabuğu görüntüsüne son verme günleri başladı. Selülitin varsa sen bir hiçsin durumu. İster öğlen güneşi, ister akşam güneşi, ortada selülit köşesi. Kendini salma günleri geride kaldı haydi bastır hop hop hop. Kâbus gibi kamp günleri bizi bekler. Çenenin, midenin dostu ol, yeşillik, meyve, sebze neyine yetmiyor, buzdolabına hâkim ol.

Güncel dönem nedeni ile gazetelerden, dergilerden, televizyondan, her yerden krem, hap, çay, terapi, masaj veya son teknoloji aletlerle çözümler pompalanıyor. Birinden birini seçip yapmazsan sanki kadın değilsin. Hele ki düzenli spor yapmıyorsan sen ne biçim işsin? Bikinin hakkını nasıl vereceksin?

Okudukça, dinledikçe insan kendini bir şey yapmak zorunda hissediyor. Bir sürü alternatif var mazeret uydurmak mümkün olmuyor. Spor yapamıyorsan hap iç, hap içemiyorsan terapiye git. Olmadı on dokuz mayıs yaklaşıyor takıl gençlerim peşine “plates” niyetine bir iki hareket yapmak için stadyuma provaya git.

Misal, taşikardim var benim, halk arasında çarpıntı veya tık tık diye bilinir. Bir çeşit kalp ritmi bozukluğu olarak adlandırılıyor. Kırık kalp sendromu diyen de var. Hiç de kırık falan değil benim kalbim. Hıh oradan! Olsa olsa kafam bozuk o kadar. Dolayısıyla hızlı hareket edemiyorum şu ara. Koşmak, heyecanlanmak, korkmak, sinirlenmek, hasta olmak demek, tık tık demek. Sonuç olarak spor yapamıyorum öyle haldır haldır. Bu durumda portakal görümü gözünün yaşına bakmaz, aynen bünyeye saldırır.

Kıydım paraya bir selülit makinesi aldım geçen yıl. Çözümüm yok demeyeyim diye olayı kafadan çözdüm. Kış boyunca yatıyor makine. Bahar gelip de konu gündem olunca, tüm kadınlar her sohbet başı bunu konuşunca hemen harekete geçiyorum.

Geçenlerde bir enerji geldi kendi adıma bakım günlerini başlattım. Madem bahar geldi, biz de kendimize gelelim günleri. Cildimize, saçımıza, elimize, ayağımıza iyi bakmak lazım, şanımızı en güzelinden yürütmek lazım...

Makinemi elime aldım, on beş dakika masajımı yaptım. İnanılmaz bir kan dolaşımı dersin on beş dakikada on beş milimetre zayıfladım. Bakım bitti ama karnım devreye geçti. Buzdolabı tam takır kuru bakır. Baktım baktım bir şey bulamadım. Utanmadım vallahi en kalorilisinden bir “fast food” ısmarladım.

“Bu ne yaman çelişki anne” sözlerine uygun halde olduğumu burgeri hüplettikten sonra algıladım. Boşa giden on beş dakikamı üzülerek saygıyla andım. Olacak iş değil yani?! Biri yapsa bin araba söylenirim. Hem rejimdeyim diyor, hem götürüyor, böyle iş mi olur derim.

Bu nasıl bir baskıdır anlamıyorum. Medyanın saldırısına kapılmış gidiyorum. Hem kadın olmamın gereği az buçuk selülitim varsa da biliyorum, beni sevenlerim hatalarımla seviyor. Öyle ya, Orhan Baba bile “hatasız kul olmaz, hatamla sev beni” diyor.

Ha, bu arada portakalı soydum, başucuma koydum, ben bir yalan uy-dur-dum, selülitim yok denecek kadar az benim, durum safi hüsnü kuruntum. Bana ne olan korksun, çözümünü de kendi bulsun. Gıcığım ya, duma duma dum!

 
Toplam blog
: 118
: 1607
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Bir fikirden bir başka fikre, gerçeği bulana kadar bir halden başka bir hale geçip duruyorum. İncede..