Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bu ne

Bu ne
 

Anlamakta güçlük çekiliyor. İzah yetersiz kalıyor. Kelimeler tanımamazlıktan geliyor.

İmlası şaşıyor anlatımların. Soru işaretine, haykırış ünlemine küserken hatalara virgül konuyor, doğrulara nokta.

Sussam sinmiyor içime, susmasam hep aynı terane. Hep aynı şeylerden dem tutunca bıkıyorum ben bile benden amma biri bunları durdurmalı yoksa halimiz hal değil bizim.

Hakikaten bu ne? Demeyin bana teve.

Önceden yayıncılık herkesin yapabileceği bir şey değildi. Bu işi daha bilimsel daha ciddi şekilde yaparlardı. Yayın organı içinde üst kurullar, denetleme kurulları, izleme kurulları adına ne derseniz deyin varoğluvardı. Bu organlarda görev alanlar öyle ayak takımı, patron tanıdığı, parası kadar konuşan magazinel tipler, uzantısı batı olanlar değildi. Hepsi akademik kariyerli yahut gerçek sanatçılardı.Ki o zamanlarda bile belli başlı sıkıntılar oluşuyordu.

Şimdi ipini koparan herkesin, attığı taşın nereye gideceğini kestiremeyenlerin, nasıl bir katliam yaptığını göremeyen cahiller ya da bile isteye bir yıkım planı içinde olanların, ahlak karşıtlarının, pazarlamacıların, para için babasını ambalajlayıp satabilecek şahısların, tipine beş yıl ceza kesilecek   yaratıkların eline düştü. Herşey aleni, pervasız, fütursuz, acımasız, düşüncesiz yapılmaya başlandı. Kasti demek daha uygun geliyor kanımca.

O kadar ki; belasında mutabık olduğumuz internetten bile bence bu kadar çekmiyoruz. Neticede internet parası olmayan için biraz daha korunabilir bir mecra olmakla beraber zaten ailelerin bir şekilde takibiyle çözülebilecek yapıda. Ama bence bu televizyon daha bir tehlikeli.

Ev halkıyla otururken de, misafir geldiğinde de bakılmasa bile açılan ve sesi evin ortasına düşmezse korku yaşanan bir cihaz. Sanki insanmış gibi muameleye tabi tutulan ve bu kadar izlenen, dinlenen bir cihazın kendini canlı addetmesi gerçekleşirse hiç ama hiç şaşırmayacağım.

Bir güç var ve o güç unutturmaya, uzaklaştırmaya, tüketim toplumu yapmaya, uyutmaya, salak yerine koymaya, kendine benzer adamlar oluşturmaya adamış.

Çok söylemişimdir televizyonla son 15 yıldır pek aram yok fakat aranızın olmasına gerek yok sülük gibi yapışıyor. Sülük kötü kanı emer bu da kötü kan zerk ediyor.

Bir çok evde emin olun birden fazla televizyon var. Bazılarında üç, dört hatta. Her keseye uygun televizyon cihazlarında, herkese uygun çeşit çeşit programlar sergilenmekte. Evde ben izlemiyorum dese ev halkından bir kişi yalanla kanka olmuş sayılır. Bir yerde denk getiriyor bakışınızı duyuşunuzu sonra verdikçe veriyor zehrini. Hele bir de aman canım dünyaya bir defa geldik ne olacak ki, ne varmış bunda, bir şey olmaz, dünya değişti bizde aşalım artık, amerikada hep böyle, bak adamlara sorun yapmıyorlar gibi türlü türlü laflar.

İyide adamın yaşam tarzı, inanç bağlarına ters bir şey yok tam onun istediği gibi bizde öyle değil desem ne fayda.

Eller aptal kutusu demişler televizyona ve ülkelerindeki gereksizleri, şakşakçıları televizyona yöneltmişler. Kendilerini inkar edecek hiçbir durum yok onlar adına.Herşey yolunda ve olması gerektiği gibi. 

Bizde öyle değil.

Kendinden menkul, sarkıt dikit gibi adamlar, konuşmaktan aciz üçkağıtçı hallerle kandırıkçılık yaparak bir şey satmaya çalışan zavallılar...

Hayatlarında spor yapamamış bu yüzden fiziksel olarak yamulmuş haramın üzerinde(kumar) ipini koparıp, izbe bir kahvehane köşesi ağzıyla ve vatan kurtarıyormuş edasıyla salya sümük spordan bahsedenler...

Haber bültenlerinde özel haber kıvamında türlü türlü saçmalıklar, yarışma programı adı altında  duygu sömürüleri( özellikle engelliler üzerinden), dizi diye ahlaksız birilerinin bilinçaltı kusması ki; birkaç dizide ahlaksızlıkta yüksek lisans yapılıyor diğer bir dizide de çocukların hücrelerine kadar kötülük işlemede doktora tezi hazırlanmakta, tartışma programı diye sıfır nezaket ve küfür dağarcığı gelişimi, reklam olsun diye her türlü psikolojik harekete maruz kalma ve insanların yaşam değerleriyle oynama gibi zorbalıklarla dolu bu ekran.

Valla televizyonu izlemeye gerek yok bunları izlemeden ve internette haber almak için girdiğiniz gazete sitelerinde gözünüze gözünüze soktukları resim ve başlıklarda, yanıbaşınızda ki arkadaşlarınızın akşam izlediklerine yorum getirmelerinden, şehirde asılan afişlerden kısaca duymam dediğiniz heryerden duyarak, görerek şu yazdıklarımı üretebilirsiniz.

Televizyon izleseydim zaten bunları yazamazdım.Eleştirmek ne mümkün övgüden başka bir lisana varmazdı dilcağızım.

Biri bunları durdursun...

Köşe Yazısı: DENİZHAN BURHAN

www.denizhanburhan.org

 
Toplam blog
: 55
: 154
Kayıt tarihi
: 19.02.13
 
 

Basın Danışmanı. Medya tanıtım uzmanı ..