Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '08

 
Kategori
Tiyatro
 

Bu oyun oynanmamalı(!)

Bu oyun oynanmamalı(!)
 

20 aralık 2008 günü, Fatih Reşat Nuri sahnesinde sahnelenen bir oyun izledim ailemle; "Yedi Tepeli Aşk".

Yönetmenliğini Ersin Umulu’nun yaptığı “Yedi Tepeli Aşk”, İstanbul’u, Türk edebiyatının beş değerli kadın yazarı Nezihe Meriç, Ayşe Kilimci, Seray Şahiner, Evrim Yağbasan ve Melisa Gürpınar’ın öykülerinden yola çıkarak anlatıyor.

Beş farklı kadın kahramanın öykülerinde betimlenen İstanbul, sokaklarıyla, boğazdan geçen vapurları, Üsküdar’ın arkasından doğup Cihangir’in arkalarında batan güneşiyle, yokuşları, rüzgârı ve güvercinleriyle Yedi Tepeli Aşk’ta yeniden hayat buluyor.

Oyunda, Yedi Tepeli Kent’e duyulan aşk ile bu kentte yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan aşkların iç içe geçtiği öyküler anlatılırken; bu öyküler bir araya geldiğinde oluşan renkli İstanbul mozaiği ise izleyicisini alıp götüren bir yaşamsallık, masalsı bir tat içeriyor. (1)

Oyunculardan ikisi tanıdık; 'Avrupa Yakası'nın Makbule'si Hasibe Eren ve 'Bizimkiler'in Bilge'si Bensu Orhunöz. Tüm oyuncular çok başarılı bir oyun çıkardılar. Oyunun özelliği yazarlarının ve oyuncularının tamamının kadın olması. Yalnızca iki erkek gördük sahnede, onlar da dekorcu çocuklardı.

Size oyunun detaylarını anlatacak değilim; ancak bir iki konuya değineceğim oyunla alakalı. Beş kadının beş ayrı hikayesi var oyunda. Anlatılan dönem de, benim kafamda 1970-1990 arasına oturdu. Özellikle terzi kadının anlattığı hikaye, sekiz yılımın geçtiği Fatih'in Çarşamba'sını bir çağrıştırdı ki, sormayın.

Salona yarım saat kadar erken geldik; fuayede oyalandık biraz. Bu süre içinde oyunu izlemeye gelen hemşehrilerimi gözlemledim. Şöyle bir tespitim oldu kızımla paylaştığım; "tipik bir tiyatro seyircisi tanımı yapılamaz, bu oyunu izlemeye gelenlere bakarak". Sonra, giristeki bir defter dikkatimi cekti, izleyicilerin oyunu seyrettikten sonra izlenimlerini yazmalari icin birakilan. İlk yorum oldukça dikkat çekiciydi. Şu minvalde bir şeyler demişti tiyatro savcisi(!) bayan izleyici; "Bu oyun nasıl izin alabilmiş İ.B.B.Kültür Müdürlüğü'nden? Bu konuyu araştıracağım..."

Kafamızda bu notun çağrıştırdıkları ile izlemeye başladık oyunu. Terzi kadının hikayesini anlattığı bölümde tiyatro savcısının esbab-ı mucibesi ortaya çıktı. Bu bölümde tarikatçı yapılanma, mahalle baskısı, cahil soytarılıklar dile getirilmişti. Hanımefendi'nin rahatsızlığının sebebi, AKP'li Büyükşehir Belediyesi'nin bu oyuna nasıl olup da izin verdiği idi; öyle ya, bu salon İ.B.B.'ye ait değil miydi.

Bizim grubumuzda da türbanlı, başı kapalı bayan izleyiciler vardı. Onlar da böyle bir değerlendirme yaptılar mı; çıkarken deftere benzer notlar düştüler mi bilmiyorum. Ama bildiğim şu var; izleyicilerin büyükçe bir bölümü, oyun bittiğinde ayakta alkışladık, bizlere İstanbul'un değişiminin resmini çizen oyuncuları.

Hatta benim bir şiirim de iyi giderdi bu oyuna diye düşündüm:

Kentin Türküsü

kentimin
bütün sokaklarını
yüreğimde saklı
bir çocuk arşınla(r)dı


kentlerin Kibelesi
kentim
memeleri ağulu

kaç sevda
oğul verdi koynunda

ve kaç ana
oğlunu kurban

şehvetini söndürmek için

kentlerin Pandorası
kentim
kan oturası gözlerimle
aklımı yitirmediysem eğer
kendi sesimi
kestiğindendir
kendi çığlığım

İblisin
elması kentim
kim sunduysa
Havva elleriyle seni
Adem dişleriyle
kemirmez miyim...

(1): Oyunun tanıtımı, http://www1.ibb.gov.tr/tr-TR/SehirTiyatrolari/Haberler/HaberDetay.html?HaberId=224 adresinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 20
: 861
Kayıt tarihi
: 05.01.08
 
 

Doğayı ve üzerindekileri seven, az dostu çok arkadaşı olan, yaşamda acelesi olmayan, ..