Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Bu sabahların bir anlamı olmalı

Bu sabahların bir anlamı olmalı
 

“Var ya... Şu hayat denen şey şaka gibi... Sırf tesadüften ve zamanlamadan ibaret... Ben bu kadar hoşlaştığım insanlarla tanıştığımda (ki bu aralar çok oluyor) nerdeydi bunlar yahu diyorum... nerdelerdi... Hayat akıp gidiyordu ve bu insanlar da benim yaşadığım gibi yaşıyorlardı... Birden bire ortaya çıkmadılar ya!”

Yıllar önce bir gün, Galata Kulesi’nin tepesinden bakarken Konstantinopolis’e, “Biliyorum burada! Ama neden hiç çıkmıyor karşıma?” diye mırıldandığımı anımsıyorum. Şimdi düşünüyorum da, belki ben merdivenden aşağı inerken omzuma değerek geçen o kumral kız da aynı şeyi söyledi benden birkaç dakika sonra, o kuleden bakarken “Ey Aziz İstanbul”a…

Belki de yürüdüğümüzde dalgın dalgın bir gece vakti arka sokaklarda, yanımızdan geçip gidendir ‘bu insanlar’; hani gözlerimizi saçlarında bıraktığımız…

Belki de gazete okuyandı bizi görmeden sabahın köründe, karşımızdaki koltuğunda oturan, Beşiktaş Vapuru’nun.

Hani biz çokça seviyoruz ya o ‘adamları’, o ‘kadınları’… Sahip oluyor ve sahipleniliyoruz ya hiç düşünmeden… Belki o zamanlar yitiriyoruz ‘ruhumun ince gülü’nü…

Öyle iki kişilik dünyalar yaratıyoruz ki, ne bizim ne de O’nun tahammülü oluyor, “Öteki”nin ruh ikizine… İçine kapandıkça ilişkiler, çoğaltmıyoruz birbirimizi aslında, eksiltiyor, sömürüyoruz içten içe…

Doğa, boşluk kabul etmez

“Doğa boşluk kabul etmez” demişti vakti zamanında birisi bana. Aşk, bir parçasıysa doğanın –ki öyle- boşluk kabul etmiyor bir biçimde. Gidenlerin yeri –hayret aslında ama- doluyor bir şekilde ve bu ille de “aşk” olmak zorunda olmuyor. Sonra neyin ne olduğunu anlamaya çalışıp, taşları yerli yerine koymak istiyorsun. Eğer bir erkek, bir erkeğin giderken neleri ‘götürdüğünü’ görebiliyorsa bir kadında, işte orda başlıyor ruhuna dokunmaya kadının. Zaten ondan sonra da çırçıplak soyuyor kadın ruhunu… Daha fazla dokunsun, daha fazla temizlesin, daha fazla huzura boyasın diye.

Bir başka kadın yapamadığı için bunu (bence, çoğunlukla yapmak istemediği için), bir başka kadın olmuyor dostu, eksiltilmiş kadının. Çünkü kadınlar, garip bir biçimde istemiyorlar bir başka kadının ruhunun ‘çoğaltmış’ olduğunu. Kendi bedenlerine hapsettikleri ruhların dışında sağlıklı ruha tahammülü yok kadınların.

‘Kendimizi ‘eksilttiğimize’ ağlıyoruz

Çokça ‘adamlara’, ‘kadınlara’ âşık olup duruyoruz. Fiile dikkat ettin mi? ‘Oluyoruz’… Âşık ‘olmak’la, âşık ‘etmek’ fiillerini çok iyi analiz etmek gerekiyor belki de.

Yani o ‘adamlar’ ya da o ‘kadınlar’ âşık ‘ediyorlarsa’ bizi, işte orda kontrol diye bir şey kalmıyor ortada.

Ama biz çoğunlukla, ömrümüzün “en âşık olacağımız” zamanında karşımıza çıkan birine ‘oluveriyoruz’ birdenbire. İşte o zaman ‘kontrol edilebilir’ bir hal alıyor aşk. Yani öyle “kalbin çarpsın istiyorsun, çarptırıyorsun” dan biraz daha farklı bir şey sanki. Senin kalbin çarpıyorken içten içe, birine yöneltmek istiyorsun sanki biraz, hem atar hem toplar damarlarını.

Sonra bir bakıyorsun, hiçbir şeyi toplayamıyorsun gidenin ardından. Her yer her yerde darmadağın kalıyorsun ortada.

Ve biz aslında kendimize ağlıyoruz ‘O’ gittikten sonra. Kendimizi eksilttiğimizden sanki. “İyi ama şimdi benim kalbimi kim çarptıracak” oluyoruz gecenin anason kokan saatlerinde.

‘Bu’ sabahların…

Sabahın beşinde yataktan ‘kimsesiz’ kalkıp da kalakalınca odanın ortasında tek başına, içinde ‘her yer her yerde’ iken üstüne üstlük, gözyaşlarını ‘kendi’ ellerinle silmek zorunda olduğunu anladığında, yeni bir ‘ıssızlığa’ merhaba dememek için direniyorsun.

Sabahın beşinde yataktan ‘kimsesiz’ kalkanların çok iyi bildiği bir şeydir bu. Beyinden ilk geçen sözcüğün, tüm gün, içinde dönüp dolaşacağını bildikleri gibi…

Melankolik bir melodiyle mırıldanıyorsun işte o yüzden: Bu sabahların bir anlamı olmalı…

Aradığın şey ne bir anlam ne de bir cevap aslında. Hüznün, isyankâr bir çığlıkla gövdeyi terk etme arzusu sadece…


Orda kimse var mı?

"Senim yazdığımı yazan başkaları da var mıdır şu anda dünyada?

Yazmıyorlarsa biz neyi kurtarmaya çalışıyoruz ki!"

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..