Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Gülüm Çamlısoy

http://blog.milliyet.com.tr/

12 Ocak '14

 
Kategori
Deneme
 

Bu sana yazdığım ilk ve son mektup

Bu sana yazdığım ilk ve son mektup
 

Keşke, mektubuma canım deyip de ardından ismini zikrederek başlasaydım…

Yapamadım; bilirsin ki asla riyayla işim olmaz. Zira beraber geçen o güzelim yılları, elinin tersiyle ittiğin günden beri; içimdeki sana dair tüm o ulvi duygular yok olup gitti, esen rüzgârın sürüklemesiyle senin sebep olduğun…

Kırgınım hem de çok. Keşke sebebini bilseydim sonu gerektirecek ne yaptığımın. Tahmin bile edemezken, zaten artık bir önemi de kalmadı.

Anladım ki; sevgi yetmiyormuş diğer duyguların gölgesindeyken. Ve anladım ki bir kez daha; kan bağı olmaksızın aramızda geliştirdiğimiz kardeşlik bağı pamuk ipliğimden farksızmış, bizi birbirimize bağladığına inandığım.

Sana en çok ihtiyaç duyduğum anda bana yüz çevirmen, aldığım en büyük derslerden biri oldu son yıllarda yaşamış olduğum. Hoş ardından daha neler neler yaşadım da, hiç birinin önemi kalmadı artık. Boşuna yoldaş olmadı bana zaman, Mevlana’nın zikrettiği gibi:

‘’Dünle beraber gitti düne ait ne varsa, bugün yeni şeyler söylemek lazım.’’

Ama yine de kopup giden bu dostluk, dilimde çok acı bir tat bıraktı, desem yeridir.

Ben seninle hep gurur uymuşumdur ve senin de aynı duygulara vakıf olduğunu sanırdım, gerçi gurur duymanı gerektirecek fazla bir özelliğim yok günümüz kuralları itibariyle ama ikimizin özel dünyasında ortak kanaatlerimiz ve erdemlerimiz vardı yoksa ben mi olduğunu farz etmişim, zira bunu sık sık soruyorum kendime son zamanlarda: Özellikle nerede yanlış yaptığıma dair…

Dedim ya; zaman en iyi ilaç diye çünkü sana dair hiçbir şey hissetmiyorum, koca bir boşluk haricinde. Bir keresinde, bunun çok tehlikeli ve acı bir his olduğunu söylemiştin; ne yazık ki, şimdi ben de aynı şeyi senin için söylüyorum.

Hani bazen bana sormuyorlar değil hani; neden bu kadar güvensizsin diye. Sence…

Asla ve asla böyle değildim önceleri, hatta hep derdin; ‘’İçini açma,’’ diye. Oysa içimdekileri en iyi bilen sendin ve sonuç işte meydanda.

Senin köprüleri yıkmandan sonra, ben de çok şey yıktım, bilemediğin kadar hem de…

Kabul ediyorum artık: ‘’Suçluyum, sana ve çok insana güvendiğim için.’’ Bir daha mı? Bunu zaman gösterecek…

Ne zaman sana baksam, yansımamı görürdüm. Demek ki; gözlerim bayağı bozukmuş…

Ne zaman sesini duysam, mutlu olurdum neşeli bir şarkının eşliğinde. Demek ki; duyma yetimi yitirmişim…

Ne zaman seni ve sahip olduklarını düşünsem, gurur duyardım. Demek ki; oldukça safmışım…

Heyhat, ne yaman çelişki. Şimdi yüzünü bile hatırlamıyorum. Sahi, senin bir yüzün vardı değil mi. Yoksa ikiyüzlü müydün de ben görmemişim…

Üzgünüm inan ki hem de çok. Diğer yandan de sevinmiyor değilim hani. Zira içimde biriken ne varsa, durmaksızın yazıyorum, oku ya da okuma. Ama inan ki; çok isterdim bunları seninle paylaşıp, senden iyi ya da kötü bir şeyler duymayı. İlk zamanlarda bunu o kadar çok hayal ettim ki: Senin fikrini almak, seninle paylaşmak, hatta senin tarafından yerden yer vurulmak.

‘’Acıya sabrettim, metanet oldu; insanlara sabrettim, hoş görü oldu, dileklerime sabrediyorum şimdi, adı dua oldu. Hep duygularıma sabrettim, adı gözyaşı oldu. Özlemi iyi bilirim adı hasret olsa da. Ve hep sevgiye sabretmişimdir adının aşk olduğunu bilerek…’’

Yüce Mevlana’nın bu güzel deyişi öylesine uyumlu ki yaşadıklarımla, bir nebze de olsa haddim olmadan, uyarlamak istedim yaşadıklarımla…

Son bir şey daha: sen gerçekten var mıydın yoksa bir halüsinasyon muydu tüm yaşadıklarım, gördüğümü sandığım bir ömür boyu…

Olsun, ben alışkınım hayal kırıklıklarına, bildiğin kadar ve bilemeyeceğin kadar.

Her şeye rağmen, güzellikler temenni ediyorum sana; her nerede isen, her kimleysen ve her ne yapıyorsan. Bilirsin sen de; eski dost düşman olmaz.

Ya sen… Eminim ki; benim için hiç de güzel şeyler temenni etmiyorsundur. Yoksa şu an yanımda olurdun. Biliyorsun, öyle sözleşmiştik yoksa yanlış mı hatırlıyorum…

Ne yazık ki; sana bir hoşça kal bile diyemedim, izin bile vermedin buna. Ben de buradan diyorum ki; ‘’Hoşça kal.’’

Umarım bir gün bir yerlerde karşılaşmayız. Zira artık biliyorum ki; sana bakınca asla kendimi göremeyeceğim…

 Keşke, mektubuma canım deyip de ardından ismini zikrederek başlasaydım…

Yapamadım; bilirsin ki asla riyayla işim olmaz. Zira beraber geçen o güzelim yılları, elinin tersiyle ittiğin günden beri; içimdeki sana dair tüm o ulvi duygular yok olup gitti, esen rüzgârın sürüklemesiyle senin sebep olduğun…

Kırgınım hem de çok. Keşke sebebini bilseydim sonu gerektirecek ne yaptığımın. Tahmin bile edemezken, zaten artık bir önemi de kalmadı.

Anladım ki; sevgi yetmiyormuş diğer duyguların gölgesindeyken. Ve anladım ki bir kez daha; kan bağı olmaksızın aramızda geliştirdiğimiz kardeşlik bağı pamuk ipliğimden farksızmış, bizi birbirimize bağladığına inandığım.

Sana en çok ihtiyaç duyduğum anda bana yüz çevirmen, aldığım en büyük derslerden biri oldu son yıllarda yaşamış olduğum. Hoş ardından daha neler neler yaşadım da, hiç birinin önemi kalmadı artık. Boşuna yoldaş olmadı bana zaman, Mevlana’nın zikrettiği gibi:

‘’Dünle beraber gitti düne ait ne varsa, bugün yeni şeyler söylemek lazım.’’

Ama yine de kopup giden bu dostluk, dilimde çok acı bir tat bıraktı, desem yeridir.

Ben seninle hep gurur uymuşumdur ve senin de aynı duygulara vakıf olduğunu sanırdım, gerçi gurur duymanı gerektirecek fazla bir özelliğim yok günümüz kuralları itibariyle ama ikimizin özel dünyasında ortak kanaatlerimiz ve erdemlerimiz vardı yoksa ben mi olduğunu farz etmişim, zira bunu sık sık soruyorum kendime son zamanlarda: Özellikle nerede yanlış yaptığıma dair…

Dedim ya; zaman en iyi ilaç diye çünkü sana dair hiçbir şey hissetmiyorum, koca bir boşluk haricinde. Bir keresinde, bunun çok tehlikeli ve acı bir his olduğunu söylemiştin; ne yazık ki, şimdi ben de aynı şeyi senin için söylüyorum.

Hani bazen bana sormuyorlar değil hani; neden bu kadar güvensizsin diye. Sence…

Asla ve asla böyle değildim önceleri, hatta hep derdin; ‘’İçini açma,’’ diye. Oysa içimdekileri en iyi bilen sendin ve sonuç işte meydanda.

Senin köprüleri yıkmandan sonra, ben de çok şey yıktım, bilemediğin kadar hem de…

Kabul ediyorum artık: ‘’Suçluyum, sana ve çok insana güvendiğim için.’’ Bir daha mı? Bunu zaman gösterecek…

Ne zaman sana baksam, yansımamı görürdüm. Demek ki; gözlerim bayağı bozukmuş…

Ne zaman sesini duysam, mutlu olurdum neşeli bir şarkının eşliğinde. Demek ki; duyma yetimi yitirmişim…

Ne zaman seni ve sahip olduklarını düşünsem, gurur duyardım. Demek ki; oldukça safmışım…

Heyhat, ne yaman çelişki. Şimdi yüzünü bile hatırlamıyorum. Sahi, senin bir yüzün vardı değil mi. Yoksa ikiyüzlü müydün de ben görmemişim…

Üzgünüm inan ki hem de çok. Diğer yandan de sevinmiyor değilim hani. Zira içimde biriken ne varsa, durmaksızın yazıyorum, oku ya da okuma. Ama inan ki; çok isterdim bunları seninle paylaşıp, senden iyi ya da kötü bir şeyler duymayı. İlk zamanlarda bunu o kadar çok hayal ettim ki: Senin fikrini almak, seninle paylaşmak, hatta senin tarafından yerden yer vurulmak.

‘’Acıya sabrettim, metanet oldu; insanlara sabrettim, hoş görü oldu, dileklerime sabrediyorum şimdi, adı dua oldu. Hep duygularıma sabrettim, adı gözyaşı oldu. Özlemi iyi bilirim adı hasret olsa da. Ve hep sevgiye sabretmişimdir adının aşk olduğunu bilerek…’’

Yüce Mevlana’nın bu güzel deyişi öylesine uyumlu ki yaşadıklarımla, bir nebze de olsa haddim olmadan, uyarlamak istedim yaşadıklarımla…

Son bir şey daha: sen gerçekten var mıydın yoksa bir halüsinasyon muydu tüm yaşadıklarım, gördüğümü sandığım bir ömür boyu…

Olsun, ben alışkınım hayal kırıklıklarına, bildiğin kadar ve bilemeyeceğin kadar.

Her şeye rağmen, güzellikler temenni ediyorum sana; her nerede isen, her kimleysen ve her ne yapıyorsan. Bilirsin sen de; eski dost düşman olmaz.

Ya sen… Eminim ki; benim için hiç de güzel şeyler temenni etmiyorsundur. Yoksa şu an yanımda olurdun. Biliyorsun, öyle sözleşmiştik yoksa yanlış mı hatırlıyorum…

Ne yazık ki; sana bir hoşça kal bile diyemedim, izin bile vermedin buna. Ben de buradan diyorum ki; ‘’Hoşça kal.’’

Umarım bir gün bir yerlerde karşılaşmayız. Zira artık biliyorum ki; sana bakınca asla kendimi göremeyeceğim…

 
Toplam blog
: 216
: 117
Kayıt tarihi
: 22.08.13
 
 

Yazmaya gönülden sevdalı, kendini her daim geliştirmeye çalışan, öğrenci ruhlu biriyim. Mesleğim ..