Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bu seçim çok önemli... Ama ortalıkta yeterli bir heyecan yok gibi...

Bu seçim çok önemli... Ama ortalıkta yeterli bir heyecan yok gibi...
 

Seçimlere sekiz hafta kaldı. Cumhuriyet tarihimizin -bana göre- en önemli seçimini yapacağız ama nedense eski seçimlerdeki heyecanı bile şimdilik göremiyorum.

Gerçi sürekli sokaklarda dolaşan veya köy köy, şehir şehir gezen biri değilim. Ancak önceki seçimlerde de ben yine bu bendim.

Cumhuriyetimizin kuruluş serüveni, bildiğiniz gibi, diğer milletlerden biraz farklı bir yapıya sahip. Onlar gelişen şartlara göre yönetimlerinde bir değişiklik yapma ihtiyacı duyup, millet olarak bulundukları noktadan bir sonraki aşamaya geçmek için hamle yaparlarken, biz yedi düvele karşı savaştığımız bir dünya harbinin ardından, etimizle tırnağımızla bir kurtuluş savaşı mücadelesi geçirmişiz.

Tehlikeli darbeler alan bir boksör gibi, ringten galip ayrılmamıza rağmen, zaferimizi kutlayacak güce bile sahip olmadığımız için, âdeta yığılıp kalmışız. Gözümüzü açtığımız zaman ise, bizim adımıza kurulmuş bir cumhuriyetle karşılaşmışız.

*****

Kurucu iradenin şekillendirmeye çalıştığı milletle, varıyla yoğunu feda ederek istiklâli için son nefesine kadar mücadele eden millet arasında bir kopukluk vardı.Giderek devletle millet arasındaki bu makas kapanacağı yerde açılmaya başladı.

1950’de millet iradesi, Demokrat Parti’yi yönetime getirdi. On yıl sonra Menderes ve iki arkadaşı, bu değişimi canıyla ödemek zorunda kaldılar.

27 Mayıs’ta seçimlere çok az bir zaman kala ordu demokrasiye ara verdi, partileri (pardon sadece Demokrat Partiyi) kapattı. Anayasa lağvedildi, yeni bir anayasa yapıldı, zorla millete kabul ettirildi.

İlk yapılan seçimlerde CHP’nin alabildiği oy % 36,74’tü. Yeni yetme partilerle de olsa millet, köklü CHP’nin tek başına iktidara gelmesine yine izin vermiyordu. Bunun sonucunda koalisyonlarla tanıştık.

Bir sonraki seçimde yani ihtilâlden 5 yıl sonra yapılan 1965 seçimlerinde millet % 52,87 ile Adalet Partisi’ni tek başına iktidara getirdi. (CHP’nin oyu 28,75) Bir sonraki seçimde (1969) Adalet Partisi yine tek başına iktidardaydı. (CHP’nin oyu 27,37)

1971’de ordu muhtıra vererek seçimle gelen iktidarı alaşağı edip kendince tarafsız bir hükümet kurdu.Yeni yeni partiler çıktı ortaya. Maksat tek başına milletin istediği güçlü bir iktidar partisi çıkmasına mani olmaktı.

Bu kargaşada 1973 seçimleri yapıldı. CHP birinci parti oldu (% 33,29) ama yine de iktidar olamadı tabii… 1977’de Ecevit rüzgarı da CHP’nin ipi göğüslemesine yetmedi. Çok partili seçimlerde en yüksek oranda oy almasına rağmen (% 41,39) millet CHP’ye yine ülkeyi teslim etmedi.

Bu sefer farklı bir senaryo hazırlandı. Millet ikiye bölündü. Sadece millet mi, herkes, her şey, her kurum… Polis, öğretmen, mühendis, işçi, patron, öğrenci, aklınıza ne gelirse… Kavgalar, cinayetler, baskınlar, banka soygunları, kahve taramaları, kurtarılmış bölgeler, yokluk, kıtlık, kuyruk…

Kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca, hükümeti Demirel’in kurması üzerine, Ecevit, bakanlık vaadi ile 11 milletvekilini Adalet partisi’nden kopardı. Ve Güneş Motel’de yeni bir hükümet kurdu…

14 Ekim 1979’da Senato üçte bir yenileme seçimleriyle açık bulunan 5 milletvekilliği için yapılan ara seçimde Adalet Partisi % 41 oyla 50 senatörlüğün 33’ünü ve 5 milletvekilliğinin beşini de kazandı. CHP ’nin oyları % 29’a düşmüş sadece 12 senatörlük kazanmıştı. Ecevit istifa etti.

Sağ sol kavgası tırmanmaya devam etti ve şartlar iyice olgunlaşınca, yani (ülkücülerin desteğindeki) sağ ile (CHP’nin desteğindeki) sol çatışmasında 5000 küsur genç pisipisine hayatını kaybedince, 12 Eylül darbesi geldi.

Partiler yine kapatıldı, Anayasa yine lağvedildi, demokrasi yine askıya alındı.

*****

12 Eylül öncesinin korkunç olaylarını yaşayanlar, bir felâketin eşiğinden dönülmesinin şokuyla yeni Anayasa’ya seve seve “Evet” dediler. Bu sefer yeni seçimin yapılması 3 yılı buldu. Konsey kendi adamlarından güçlü bir parti kurdu, reklamını yaptı, övdü, tavsiye etti

Vatandaş gitti yine kendisine yakın bulduğu başka bir liderin, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’ni % 45,14’le seçti ve tek başına iktidara getirdi.

Olmuyordu işte, ne yapılsa olmuyordu. Bir türlü planlar tutmuyor, ne yapılsa bu millet bildiği yoldan şaşmıyordu.

1983 seçimlerine 3 parti katılırken, 1995 seçimlerinde parti sayısı 13’e çıktı ve Refah Partisi 1. parti oldu. Gerçi aldığı oy oranı % 21’di ama, mecburen hükümeti kurma görevi ona verildi. Ordumuz 28 Şubat’ta bu sefer postmodern bir darbeyle bir kere daha siyasete balans ayarı yaptı.

Her seçim büyük bir mücadele içinde geçerken 2002 seçimlerinde yeni kurulmuş bir parti, tek başına iktidara geliverdi. Türkiye’de hükümetlerin ortalama ömrü 1,6 yıl iken, Ak Parti iktidarda 5. yılına girmişti.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı ve Ak Parti mecliste çoğunluğa sahip olduğu için kendi aday göstereceği cumhurbaşkanını seçecek durumdaydı. Mutlaka bir şeyler yapılmalıydı.

Cumhurbaşkanlığı makamındaki zat, süresi dolmasına rağmen koltuğunu terk etmedi. (Ne ilginçtir ki tam 3 ay bulunduğu makamda kanunsuz olarak oturan cumhurbaşkanına kimse bir şey soramadı).

Ne yapıp edip Ak Parti’nin istediği cumhurbaşkanını seçtirmemek gerekiyordu. Parlamentoya müdahale edildi. Parti liderleri tehdit edildi, o da yetmedi bu sefer de ordumuz e-muhtırayla sahnedeki yerini aldı.

Yapılan erken seçimde millet “inadına Ak Parti” dedi ve daha çok oyla (%46,58) tek başına onu bir kere daha iktidara getirdi.

*****

Yeni dönemde bir tesadüf eseri Ergenekon yapılanması ortaya çıktı ve bu konuyla ilgili asker-sivil pek çok kişi göz altına alındı.

Demokratikleşme yolunda yeni adımların atılabilmesi için yeni Anayasa yapılması gündeme geldi. Ortalık ayağa kalktı. Bu sefer hiç değilse bazı maddelerin değiştirilmesi yoluna gidildi. Meclisteki oylar yeterli olmayınca referandum yapılması ihtiyacı doğdu.

Ak Parti dışındaki bütün partiler, kurumlar, kuruluşlar, STK’lar, en önemlisi de PKK, fırsat bu fırsat deyip Ak Parti’yi bu şekilde belki devre dışı bırakabiliriz ümidiyle birlik oluşturdular. Öyle ya Ak Parti oyları sonuçta % 50’den azdı.

Hayatları boyunca hiç hayır yapmamış insanların bile “Hayır’da hayır vardır” sloganlarıyla kutsallaştırdığı 12 Eylül’de yapılan referandum, % 58 “Evet”le bir kere daha birilerinin başına balyoz gibi indi.

Şimdi 12 Haziran’da sandık başında olacağız. Eğer o zamana kadar olağanüstü bir gelişme olmazsa, bütün anketler bu seçimi de üçüncü kez Ak Parti’nin bir kere daha tek başına iktidara gelecek şekilde kazanacağına işaret ediyor.

Ak Parti bu seçimi de kazanırsa, demokratikleşmeyi devamlı kılacak, darbelere, sadmelere, set çekecek, milleti, bürokrasinin gücüne karşı koruyacak, toplum mühendislerinin milleti kendi istedikleri gibi şekillendirmeleri yerine, milletin yapılandırdığı bir devlet meydana getirecek şekilde yeni bir Anayasa yapacak.

Statükocularla, yeniliğe açık demokrat anlayışa sahip olanların kıyasıya mücadelesine sahne olacak bu seçimi kaybedenler, sadece seçimi kaybetmekle kalmayacaklar, bugüne kadarki mücadelelerinin de sonuna gelmiş olacaklar.

İşte o yüzden bu seçim çok önemli. Ama daha önce de dediğim gibi, henüz ortalıkta yeterince bir heyecan yok.

Bilmiyorum bu fırtına öncesi sessizliğin işareti mi?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..