Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Bu sefer de Paris

Bu sefer de Paris
 

Bir şehir daha... ardımda kalan, ardımda bıraktıklarımla hasret kalacağım bir şehir daha …

Paris, Aşkın ve sanatın şehri Paris! Ey sen Paris, kibrin kendinden büyük. Sen ki başlı başına bir dünyasın Paris. 2 gün hiçbir şeymiş, bir avuntuymuş sadece geldim diyebilmek için anladım. Hakkını vermek için emin olmak bir şeylerden, sindirmek, yaşamak gerekirmiş. Sen sorularla değil cevaplarla gelinecek bir şehirsin. Derin derin nefesler aldım seninle, ama ciğerlerime dolduramadım seni! Parçan olamadım. Sana ait hissetmediğim için kendimi sitemlisin belki ama bana sahip olamadın işte Paris.

Gündüz sanatın, gece aşkın şehri… İlk saatlerde kibrinden ödün vermeyen havanı algılayamadım. Bilemedim, nasıl davranmam gerektiğini. Bir yabancı misafir miydim senin için? Paris karasızdı, Paris şaşkın, Paris sıkkın. Bir bulut vardı tüm o görkeminin üzerinde. Hava sıcak ancak güneşsizdi. lakin tüm ihtişamıyla uzayıp giden Eiffel gökyüzünün her daim mavi olduğunu işaret ediyordu. üzerindeki kara bulutlara, kasvete, yağamayan yağmura, açamayan güneşe rağmen gökyüzü maviydi. Ve dayadım sırtımı sadece maviliklere Eiffel’in huzurunda, huzurunda boynum kıldan ince.

Buram buram asalet kokuyor bu şehir! Sokaklarında her daim sana eşlik eden Fransız müzikleri, tüm şaşası, her bir yandan kulağına çalına o ‘Fransız edebiyatının’ ağdalı diliyle Paris hemen içine almıyor seni. Bir parça yabancı kalmaktan alamıyorsun kendini ilk etapta. Ancak aklımdan çıkmayan bir yer var ki, beni yeniden ben yapar orası. Son nefesimi orda vermek oldu içimden geçen içine girdiğim anda. Ağaçtan merdivenleri çıkarken, sana her katında eşlik eden piyano sesi ile gıcırdayan zeminde raks eden ayakların ve bilmem kaç yıllık tozlu rafları dolduran eski kitaplarla donatılmış Sheaksper and company’! bir koku bir koku ki anlatılmaz. Kitap kokusu her yerde. insanın içinde açan her daim taze o erguvan kokusu. Benliğin en gizli bahçelerinin kokusu, kelimelerin, kurulmuş cümlelerin, sarf edilmiş emeğin, kazanılmış kitapların kokusu. Bilmediğim bütün diller için lanet ederken kendime hep aynı hislerle dokundum anladığım ve anladığım her bir kitaba. Gerçeklikten kopup gittim kimi zaman. Neler neler yapmak istemezdim böyle bir yerde. Hayatımın tüm güzel anlarını paylaşmaya razıydım, evet diyebilirdim sorulan her şeye o odada! Bir oda ki aklımdan hiç çıkmaz, bir hayal ki beni artık ıslah etmez. duvarları yok, kitaplarla örülü bir oda. Köşede ağaçtan sallanan bir sandalye, sandalyenin gıcırtısına elindeki satırlarla eşlik eden her sabah beni uyandıran o ses. Önümde bir masa üzeri özenle altın yaldızlı işlenmiş, etrafa saçılmış kağıtlar elimde kalem ve bir de kahve masamın üzerinde hep sıcacık, kokusu odanın ağaç kokusuna karışmış.karşımda bir pencere önünde pembe menekşeler, dışında Paris. güven veren bir ses duyuyorum yanı başımda lakin bir tek içimdeki sesi dinliyorum. Her gün bir başka dünya alıyor elime okuyor lakin kendi dünyamı yaratıyorum. Yazıyor, yazıyor, yazıyorum… son nefesimi verene kadar, son kelimeleri işleyene kadar! girdi düşüme bir kere, ben ıslah olmam artık!

tüm bu düşlerle zar zor terk ederken o büyülü mekanı hava kararmaya başlamıştı. Hava kararmaya başladıkça aydınlandı Paris. sanatın şehri aşkın şehri olmaya başladı. Yandı ışıklar, yandı Paris, yaktı Paris! ışıl ışıl salınan seine nehri kenarında bulduğum an kendimi ‘la vie en rose’ dedim. ‘la vie en rose’ bu işte. Ve Paris fısıldamaya başladı ruhunu. Tenine değen nefesi ürpertmeye başladı hava karardıkça. Üzerindeki ince hırkaya rağmen üşüyen bedenimi kollarına bıraktım. Seine ışıl ışıl, Paris ışıl ışıl… onu yaşamak, ona yakışmak adına sen de ışıl ışıl oluyorsun birden. Bir ışık yakıp yanıyorsun ışıl ışıl! Buna engel olamıyorsun bir yaz gecesi aşıklar şehri ışıl ışıl pariste.

Ve bir Paris sabahına uyanmak! Pencerenin dışında Paris, içinde sen! Durup düşünüyorsun, pencerenin dışı kaç kere değişmişti, içinde hep sen. İçindeki sorular hala aynıydı, dışında Paris olsa da. Bir gün de Paris’te bitmiş veyahut bir gün de Paris’te doğmuştu. En güzel anları hatırlamak üzere yine bir otel odası, bir sırt çantası… Anılık kart postallar kitap ayraçları… elinde yeni bir takvim yaprağı.

Yeni gün daha aydınlıktı Parist’e. Renkler daha canlı, güneş daha parlak, yüzler daha güleç. Son bir telaş biraz daha keşfetmek görmek isterken Paris’i, küçükken resimlerine baktığım kitaplar gibi hızlı hızlı geçtim. Oysa ben uzun uzun okumayı yeğliyorum artık! Barselonay’a dönerken anladım yetmedi. Parçası olamadan, içime sindiremeden ardımda bıraktım bir şehri daha. Ve ardımda yine neler neler bıraktım. Ardıma bakmadan bıraktığım onca şehirde ardımda bıraktıklarıma kimler sahip çıkıyor acaba? Benden kalanlarla şehir nasıl bir hal alıyor? Bir şehre daha hasretim artık. Kim bilir bir daha ne şartta ne zaman?

Elimde yeni kitap ayraçları ve bir de takvim yapraklarıyla döndüğüm Barselona’da ilginç bir huzur bekliyor beni. Benim diyebildiklerimin huzuru. Barselona’ya geldiğimden beri hiç takvim yaprağı koparmadığımı kanıksıyorum. Burada takvim yaprakları koparmak değil, yaşayarak başlı başına bir takvim çıkarmak istiyorum çünkü.

Bir Paris gezisi ardından anlıyorum ki gittiğim yerlerde sahip olduklarımla mutlu olsam da döndüğüm yerlerde ait olduklarımla daha huzurluyum…

 
Toplam blog
: 48
: 919
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

1990 Muş doğumluyum. Şu an İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde okumaktayım. Elim kalem tuttuğ..