Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '06

 
Kategori
Eğitim
 

Bu sevdayı bilen bilir...

1982 yılında Kars'ın Tuzluca İlçesi'nin Güzeldere köyü'nde ilk öğretmenliğime başlamıştım. Epeyce notlarım var ama şimdiki aklım olsaydı daha fazlasını not ederdim.

Hele bir Ahmet Sait Doğrul'umuz vardı. Sağlık memuruydu. Yirmi beş yıldan fazla bir zamandan beri o köydeydi. Memur yanı gitmiş, köylü yanı ağır basmıştı. Köylülerle doğma büyüme akraba gibiydi. Köylülere bolca iğne yapardı. Her hastalığın çaresini bilirdi. ''Şunu iç'', ''Şunu ye'', ''Bunu yeme'', ''Onu içme'' bir şeyin kalmaz derdi, kendisinden derman arayanlara. Köylüler de onu dinlerlerdi. Gözü tok ve mert adamdı. Kimseden birşey almazdı. Arıcılık yapar ve gelenlerine de bolca bal ikram ederdi. Ebe eşi tutumluydu ama Ahmet Sait Bey'imizin elinin açıklığı fazlaydı ve ebe hanımın tutumluluğu bir yarar sağlamıyordu. Konya'nın Hadim İlçesi'ndendi. Doğrul soyadını beğenmiyordu ve şu ifadeyi kullanıyordu: ''Benim soyadım eğri bir adama ''Doğrul'' demek gibi bir anlam ifade ediyor, bu soyadımı değiştireceğim'' diyordu. Sonunda dediğini yaptı ve soyadını Hadimioğlu yaptı. Bizim Ahmet Sait Doğrul, Ahmet Sait Hadimioğlu olduktan kısa bir süre sonra benim atamam çıktı ayrıldım o köyden. Rahmetli Mustafa Ekmekçi'nin yakını olduğunu söylüyordu. Anlattıklarından hareketle ve kendisinden de izin alarak Ekmekçi'ye mektup yazdım, duygulu da bir mektup almıştım. Ahmet Sait Hadimioğlu alim bir aileden geldiğini de anlatıyordu. Eşiyle, yaşamıyla, sevdasıyla, işiyle, çocuklarıyla çok özel halk tipi bir memurdu. Hayatı roman olacak bu adamı özlüyorum da gelelim gazeteciliğe, Milliyet'e...

Küçük daktilomla ben THA'ya durmadan haber yazıp yolluyorum. Köyün beklemeli telefonundan veya ilçeden... Köy yerinden ne haber çıkacak ama ben buluyordum. Haberlerimle ilgili bir yanıt ise alamıyordum, buna karşılık aralıksız yazıyordum. Bir gece görevli bulunduğum kendi köyümle çevre köyleri perişan eden bir fırtına yaşandı. Yeni yapılan okulların çatıları uçtu, çürük ne kadar yapı varsa yerlebir oldu. İnsanlar hayvanlarıyla barınaksız kaldı. Ben THA muhabiriyim ya, sabahla birlikte fotoğraf makinemi kalem ve not defterimi aldığım gibi köyleri dolaştım. Habire fotoğraf çekip notlar alıyorum. Annelere sarılıyorum, onlar da bana.... Etrafımda bir köylü ordusu. Hepsi umutlu, ben yerimde duramıyorum. Derken köyümün telefonundan haberlerimi yazdırıyorum, tamam mı; tamam diyorlar. ''Haberim çıkar mı?'' diyorum, ''Çıkar'' diyorlar. Günlerce ilçeye gelen her gazeteyi aldırıyorum,bakıyoruz, yok yok yok... Köyleri Türkiye duyacak bir yardım seferberliği olacaktı. Ne kendime ne köylülere diyecek söz bulamıyorum. Gazetecilik öyle bir sevda ki benzemez yeryüzündeki hiçbir sevdaya... Haberlerin, yazıların yayımlandıkça bu sevda depreşir.

Sık sık ilçeye indiğim bir gün Milliyet'in Erzurum ve çevre illerin temsilcisi Atilla Korkmaz ile tanıştım. Ateşli cümlelerle kendimi tanıttım. Daha sonra kardeşi Mehmet Korkmaz ile de tanıştım. Erzurum'a gittim, bana muhabirlik kartı verdiler. Hayatımın bayramını yaşıyorum. Milliyet'in muhabiriyim. Epeyce haber yolladım. Atilla Bey beni incitmiyor, habire destekliyordu. Haberlerim çıkmaya başladı. Birisi ilçede ''sıtma salgını'' başlıklıydı. Doktor arkadaşımdı, ağzından kaçırmıştı. Ben de yazdım yolladım. Doktor, kaymakam, savcı... bunlar ilçenin büyük adamlarıydı. Her akşam oturup yer içerlerdi, arkadaşlar, dostlar. Ben gazeteciyim ama köy öğretmeniyim, benim büyük adamlığım nasıl olur varın siz karar verin. Derken doktor beni savcıya şikayet ediyor. Çağrıldım, gittim savcının huzuruna; ''Buralarda gazetecilik mazetecilik bilmem adamı ayağından asarım'' demez mi?... Diyor ama ne de olsa gazeteciyim o da korkuyor belli, hem de Milliyet'e muhabirim. ''Olur asarsanız asın,ben yazarım'' dedim. Sonra o da alttan aldı ben de...

Ani bir kararla askere alındım. Gazetecilik hayalleri, sevdam aman yarabbim hala içimde bir sızı...

Bloglarımdan ikisini de olsa bugün yayında görünce bu eski sevdam yeniden depreşti. Yazıyorum yeniden Milliyet'e, yayımlanıyor ne güzel...

Paramı da Milliyet adresimi nereden öğrendi hala bimiyorum. Tabur'da yazıcıyım. Mamak Muhabere Okulu Telli Taburu'nda karargah yazıcısıyım. Komutanım Mehmet Bülent Öztürk içeri giriyor, havalen var sana para gelmiş diyor. Bakıyorum Milliyet bana para yollamış.

Gazeteler... Ve hele de gazeteciler onlar yeryüzünün kahramanıdırlar... Benden her zaman selam ve saygı onlara...

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..