Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '13

 
Kategori
Deneme
 

Bu sizin cenaze töreniniz!

Bu sizin cenaze töreniniz!
 

Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod okudum, internetin çok paylaşılan yazıları arasında. Hatta yazının altında can Dündar gibi usta bir yazarın adınıda görünce dahada bir anlam kazanmıştı yazı. Fakat Can Dündar’ın kişisel internet sitesinde araştırmam sonucu sahte yazılar kategorisinde yayınladığını ve bu yazının kendisine ait olmadığını belirttiğini gördükten sonra size kaynak olarak gösterebilecek bir şey bulamadım.

Heyecanlı bir şekilde yazıyı okumaya başlamam ile birlikte boncuk boncuk terlerin alnımda belirip kayıp gittiğini hissettim. Nefesim kesildi bir an duraksadım.

Deniyordu ki;

“Arada bir, çok bunaldığınızda, hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize on dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün”

Evet boncuk boncuk terlememe ve duraksayıp yutkunmama yetecek bir cümleydi bu. Hoyratça harcadığımız günlerimizin ve hiç ölmeyecek gibi yaşadığımız şu fani dünyada kaçımızın aklına gelir ki böyle bir düşünce. O kadar hızlandırmışız ki hayatımızın dönüş hızını biri gelip stop bitti diye düğmeye basıverse durmamız bile imkansız hale gelmiş.

“Tüylerim diken diken olmuştu ve bir an yazarın saçmaladığını düşündüm. Ama ön yargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim.”

İnsanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın. Eğer bunları düşünürseniz dünyadaki yerinizi, dünyayı terk ettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdiklerinizi ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız.

O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...

Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...

Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın...

Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz...

Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi...

Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini...

Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...

Yazıya devam etmeden durdum ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım...

Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine...

Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini...

Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...

Görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlumu...

Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya çalışıyordu perperişan...

Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu, o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla...

Annem, ciğerinden canlı canlı bir parça koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...

Kardeşlerim, akrabalarım "çok erken gitti, doyamadı oğluna.." diyordu acıyan ses tonlarıyla...

Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı...

Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur.." diyordu...

Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.." demek istedim hayal olduğunu unutup...

Sırada çevremdekilerin, ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı.. Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında...

Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde...

İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...

Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım...

Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, deşifre etmem gereken metin ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi.

Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...

Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti.. Ağlayacaktı aklına geldikçe...

Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları...

Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu...

"hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni...

Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle...

Bak mezuniyet törenimde de babasızdım...

Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine diyecekti canı yanarak bir köşede...

Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum...

Nasıl dayanır bensizliğe?

O ki, benim için her şeyini feda edip koşmuştu bana...

Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı...

Bir daha " Seni seviyorum " diyemeyecekti...

Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı...

Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne...

Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün...

Tek cümlesi takıldı o an içime;

" Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik ?..."

Babam, annem, o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar...

Helaldi şüphesiz hakları... Bilerek hiç kırmamıştım onları...

Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım....

Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak... Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek...

***

Evet benim de eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi...

Oysa ki buradaki amaç "Yaşamanın ve hala nefes alıyor olmanın kıymetini" göstermekti...

Ama dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı...

Ben o gün bu yazıyı okuyarak kurduğum o hayalle,canımın tüm yanmasına rağmen

YENİDEN DOĞDUM...

Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim. Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti. Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı.

Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence...

İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...

Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok...

İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın ,azığınızı hazırlayın, ertelemeyin...

Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın... Bilerek - bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin...

Ve en önemlisi;

VERDİĞİ-VERMEDİĞİ, ALDIĞI-ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN, HAMD EDİN YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A

Bu yazıyı benim ağzımdan seslendirilmiş şekilde dinlemek için lütfen aşağıdaki videoyu izleyiniz

http://www.emrahyuksel.com

 
Toplam blog
: 4
: 83
Kayıt tarihi
: 17.09.13
 
 

Bir devlet kurumunda Bilgi İşlem görevlisi olarak çalışmaktayım. Beden yaşım 28 ama ruhum kaç yaş..